“Sen toprağı cansız sandın; oysa her kök, bir umuttur yerin derinliğinde.
Zeytini yerinden eden, umudu da savurur rüzgâra.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, zeytinlik alanlarında madencilik faaliyetlerine izin vermesi nedeniyle kamuoyunda haklı bir endişeye yol açmıştır. Teklifin yasalaşması durumunda, binlerce zeytin ağacının kesilmesi veya taşınması tehlikesiyle karşı karşıya kalınacak, bu durum sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve hukuki açıdan telafisi güç zararlar doğuracaktır.
Zeytin ağaçları dilsizdir; ancak bu ülkede onların diliyle konuşan milyonlar var. Köylülerimiz, çevreciler, bilim insanları, gençler, çocuklar ve bu topraklara bağlı herkes…
Zeytinlikler, Tarihi Bir Miras ve Bir Yaşam Biçimidir
Zeytin ağacı, Anadolu topraklarının binlerce yıldır simgesi, bereketi ve yaşam kaynağı olmuştur. Onu sadece ekonomik bir değer olarak görmek, kökleri derinlere inen kadim bir kültürü, ekolojik bir dengeyi ve toplumsal bir hafızayı yok saymak manasına gelir. Zeytinin, Türkiye için sadece bir tarım ürünü değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir barış sembolü ve kültürel bir miras olduğu yadsınamaz.
Zeytinliklerin önemi üç boyutta değerlendirilebilir:
*Ekolojik Değer: Zeytinlikler, erozyonla mücadelede kilit rol oynar, toprak kalitesini artırır, su kaynaklarını besler ve biyoçeşitliliğin korunmasında hayati bir görev üstlenir. Uzun ömürlü yapısıyla zeytin ağacı, karbon yutağı görevi görerek iklim krizine karşı doğal bir savunma hattı oluşturur. Bu bağlamda, bir zeytinliğin yok olması demek ekosistemin de tahrip olması anlamına gelir.
*Ekonomik Değer: Türkiye, dünyanın önemli zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden biridir. Zeytincilik sektörü, milyonlarca vatandaşımız için doğrudan veya dolaylı geçim kaynağıdır. Özellikle kırsal bölgelerde, zeytincilik, yerel ekonomilerin bel kemiğini oluşturur. Zeytinliklerin madenciliğe açılması, bu köklü tarım ekonomisini, istihdamı ve kırsal kalkınmayı derinden sarsacaktır. Eko-turizm potansiyeli de bu tahribattan doğrudan etkilenecektir.
*Kültürel ve Tarihsel Değer: Zeytin ağacı, mitolojiden günlük yaşama kadar Anadolu kültürünün vazgeçilmez bir parçasıdır. Pek çok zeytinlik alanı, binlerce yıllık tarihsel ve kültürel dokulara sahip bölgelerde yer almaktadır. Bu alanların madencilik gerekçesiyle tahrip edilmesi, kültürel mirasımıza yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Madencilik Faaliyetlerinin Gölgesi ve Sürdürülebilirlik Yanılgısı
Madencilik, ülke ekonomisi için stratejik bir öneme sahip olsa da, kalkınma; doğaya savaş açarak değil, onunla uyum içinde yaşanarak mümkündür. Teklifin savunucuları, enerji arz güvenliği ve madencilik faaliyetlerinin hızlandırılması gibi gerekçeler öne sürse de, bu yaklaşım sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle çelişmektedir. Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmayan bir dengeyi ifade eder. Zeytin ağaçlarını feda ederek elde edilecek kısa vadeli kazançlar, uzun vadede telafisi mümkün olmayan çevresel, sosyal ve ekonomik maliyetlere yol açacaktır.
Madencilik faaliyetlerinin zeytinlik alanları üzerindeki etkileri yıkıcıdır:
Doğrudan Ekosistem Tahribatı: Açık ocak madenciliği gibi yöntemler, geniş alanların ağaçlandırma ve tarım için tamamen kullanılamaz hale gelmesine, toprak yapısının bozulmasına ve geri dönüşü olmayan bir peyzaj tahribatına neden olur.
*Su Kirliliği ve Azalması: Madencilik faaliyetleri, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirletme potansiyeline sahiptir. Zeytin ağaçları suya bağımlı olmasa da, su kaynaklarının kirlenmesi veya azalması, bölgedeki diğer tarımsal faaliyetleri ve genel ekosistemi olumsuz etkiler.
*Hava Kirliliği: Madencilik sırasında yayılan toz ve kimyasal atıklar, sadece soluduğumuz havayı değil, zeytin ağaçlarının beslenme dengesini ve verimliliğini de bozar. Bu kirlilik, ürün verimini düşürmekle kalmaz, toprağı da yıllarca tarım dışı bırakır.
*Taşınma veya Kesilme Aldatmacası: Teklifte, zeytin ağaçlarının taşınabileceği yönünde bir iddia öne sürülmektedir. Oysa zeytin ağaçlarının yerinden sökülerek “başka bir yere taşınması” fikri, bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Zeytin ağacının, kök yapısı ve ekosistemle olan derin ilişkisi nedeniyle başka bir alanda aynı verimi vermesi ve ekolojik işlevini sürdürmesi imkânsıza yakındır. “Zeytin ağaçları taşınabilir” diyenlerin bilmediği gerçek, bu ağaçların binlerce yıllık bir canlı ekosistemin parçası olduğudur. Onu başka bir yere taşımak aynı zamanda ağacın ekosistemler kurduğu ilişki ağını, toprağı, iklimi, rüzgârı, mikroorganizmaları ve hatta tarihi bağlamı koparmaktan başka bir anlam taşımaz.
Bu yüzden, bütün her şeyin hatta en güzel fikirlerin bile, insanlar tarafından keyfiyetle ve aceleyle uygulanmasının bir canavara dönüşeceği unutulmamalıdır. Madencilik faaliyetlerinin gölgesine sığınarak zeytin ağaçlarını yerinden etmek de işte bu türden bir keyfiliktir; bir kültürel ve ekolojik ölüm fermanıdır.
Anayasa ve Mahkeme Kararları Yok Sayılıyor
Söz konusu kanun teklifi, Türkiye’nin mevcut hukuk sistemindeki koruyucu düzenlemelerle ve anayasal ilkelerle ciddi çelişkiler içermektedir.
*Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Kanun’a (3573 sayılı Kanun) Aykırılık: Bu kanunun 20’nci maddesi, “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara üç kilometreden yakın mesafe içinde zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak tesis kurulamaz ve kimyevi atık bırakılamaz” hükmüyle zeytinlik alanlarını güçlü bir şekilde koruma altına almıştır. Teklifin, “ülkenin elektrik ihtiyacına yönelik sınırlı maden faaliyetlerine” izin vererek bu temel yasa ile doğrudan çelişmesi, hukuki güvenlik ve kanunların birbiriyle uyumu ilkesini zedelemektedir. Üstelik teklifte yer alan geçici madde ile yalnızca Muğla’da bulunan iki termik santrali (şirketi) kapsayacak şekilde özel nitelikte bir düzenleme yapılması ise kanunların genelliği ve eşitlik ilkesi açısından kabul edilemezdir.
* Anayasa’ya Aykırılıklar: Kanun teklifi, Anayasamızın birçok maddesiyle de açıkça çelişmektedir:
*Anayasa’nın 10’uncu Maddesi (Eşitlik İlkesi): Belirli şirketlere veya projelere ayrıcalık tanıyan düzenlemeler, kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmektedir.
*Anayasa’nın 44 ve 45’inci Maddeleri (Toprak Mülkiyeti ve Tarım Hakkı): Bu maddeler, toprağın verimli şekilde işletilmesini, tarımsal üretimin korunmasını ve çiftçinin korunmasını devlete ödev olarak yükler. Zeytinliklerin maden sahalarına dönüştürülmesi, tarımsal üretim kapasitesini kalıcı olarak yok etmekte ve anayasal toprak politikalarına aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi de zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilebilmesi için çatışan iki kamusal yarar arasında makul bir denge kurulması gerektiğini, aksi halde bu durumun Anayasa’nın 44 ve 45’inci maddelerinde devlete yüklenen ödevle bağdaşmayacağını belirtmiştir.
*Anayasa’nın 56’ncı Maddesi (Çevre Hakkı): Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını güvence altına alan bu madde, devletin çevreyi koruma ve çevre sağlığını geliştirme görevini de açıkça belirtir. Zeytinliklerin tahribi, bu hakkın ihlali anlamına gelir.
*Anayasa’nın 63’üncü Maddesi (Tarihi, Kültürel ve Tabii Varlıkların Korunması): Devletin doğal varlıkları koruma görevini açıkça ihlal etmektedir. Pek çok zeytinlik alan, kültürel mirasla iç içe geçmiş durumdadır.
*Anayasa’nın 169 ve 170’inci Maddeleri (Ormanların Korunması ve Orman Köylüsünün Korunması): Her ne kadar zeytinlikler doğrudan orman alanı niteliği taşımıyor olsa da, bu maddelerde belirtilen ekolojik hassasiyet ve kırsal geçim kaynağının korunması ilkesi, benzer bir özenin zeytinlikler için de gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Üstelik birçok zeytinlik, orman köylülerinin geçim kaynağıdır ve bu her iki madde bakımından da zeytinlik alanları koruma altındadır.
*Yargı Kararlarının Göz Ardı Edilmesi: Kanun teklifinin en önemli yönlerinden biri, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarının yok sayılmasıdır. Danıştay, zeytinlik sahalarına yapılmak istenen maden yatırımlarını “üstün kamu yararının açıkça gösterilmemesi” gerekçesiyle iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi de benzer kararlar alarak, madencilik faaliyetleri ile zeytinliklerin korunması arasında bir denge gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Mevcut yargı kararlarına rağmen benzer uygulamaların bugün yeniden, sadece başka bir kılıfla karşımıza çıkarılması, yargı bağımsızlığına ve hukuk güvenliği ilkesine yönelik bir tehdittir. Kamu yararı adı altında idarenin takdir yetkisinin genişletilmesi, keyfi uygulamaların önünü açabilecek bir zemin yaratmaktadır.