Tarih: 11.10.2018 11:43

Yüzüklerin Efendisi Sendromu ve Türkiye´de Eğitim

Facebook Twitter Linked-in

11. 10. 2018 Perşembe

Türkiye´de eğitim tartışması, eğitimin başka türlü olmasını engelleyen unsurları konu dışı kılıp ayakları havada, kişisel gelişim salınımlı bir retorik ile yürütüldüğü için mevcut yapı sürekli tahkim ediliyor.

Mevcut eğitim sisteminin esasını-yasal dayanaklarını tartışma dışında tutmanın toplum için bir maliyeti var kuşkusuz. En başta geleni hemen söyleyelim;  eğitim alanına ilişkin her türlü hayal henüz yere inmeden pis bir gerçeklik tarafından havada imha edilmiş oluyor böylece.   

Eğitim alanında yapabileceklerinizi yasal çerçeve belirliyor. Bu çerçeveye baktığımızda eğitim tartışmalarında sözü edilmeyen ciddi engeller ile sınırlandırıldığımızı görüyoruz.

Anayasanın 174. Maddesi ile koruma altına alınan 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, din eğitimini ikinci bir halin imkânsızlığına bağlayan Anayasanın 24. Maddesi, eğitimde çeşitliliği-sivilliği ve özgürlüğü imkânsız hale getiren Anayasanın 42. Maddesi ve tüm bunlarla büyük bir uyum içinde hazırlandığı aşikâr olan 1739 Sayılı Mili Eğitim Temel Kanunu?

İşte bu kanun maddeleri, cari eğitim uygulamalarının yasal dayanakları olarak karşımıza çıkıyor. Bu kanun maddelerini konuşmaksızın eğitim alanını nötr bir alan olarak varsayan ve boş bir levha gibi içini gönlümüzce doldurabileceğimizi söyleyenler ya konuştukları konuyu bilmiyorlar ya da kasıtlı bir manipülasyonun içindeler.

Türkiye´de bu maddeleri tartışmaya açmak kıyameti koparabilir. MEB Bakanı Sayın Ziya Selçuk ?Eğitimde kıyameti koparmalıyız? dediğinde bendeniz ?O zaman kopsun kıyamet? başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Aynı fikirdeyim.

Türkiye´de kıyameti koparmayı göze almaksızın eğitimde üreteceğimiz hiçbir iyi yoktur. Bu böyle bilinmelidir.

Öte yandan yasal çerçevenin dışında ciddi birkaç engel daha var.

Bunlardan birincisi; C. Wright Mills´den ödünç alarak söylersem eğer ?örgütlü sorumsuzluk??

Örgütlü sorumsuzluk sadece tek tek bireyleri değil koca koca kurumları da kapsayan ve mesele karşısında kolektif ihmali ve kayıtsızlığı anlatıyor.

İkincisi; her türlü şikâyet ve memnuniyetsizlik karşısında mevcut eğitim sisteminin direnç ve dayanıklılığı? Eski MEB Müsteşarı Yusuf Tekin´in birkaç yıl önce katıldığı bir toplantıda Türkiye´de eğitimin paradigmasına ve yönelimine 100 yıldır hiç dokunulmadığı ile ilgili tespit ve itirafı, bir tespit ve itiraf olmasının dışında mevcut yapının her türlü memnuniyetsizliğe karşın ne kadar dayanıklı ve dirençli olduğunu da gösteriyor.

Bu hususta şunu hemen belirtelim, bugüne kadar mevcut eğitim sistemi en büyük desteği sistem olarak hizmet ettiği kesimden ziyade dışladığı, kaba yöntemler ile devşirmeye çalıştığı kesimlerden almıştır. Halen de asıl destek oradan gelmektedir. Yoksa ülkede iklim değişiyor, siyasi hegemonya ve sermaye ilişkileri farklılaşıyor ama eğitim sistemi aynı kalıyor. Bahsettiğim destek olmasa bu aynılık gayri kabil olurdu.

Üçüncüsü; sistem öyle bir konfigürasyona sahip ki ona bakan onun sakıncalarını, olumsuzluklarını bir anda unutup onu ele geçirmeye, ona sahip olmaya çalışıyor.

Ben bu hale  ?Yüzüklerin Efendisi sendromu´ diyorum.

Yüzüğe bakan gerçeklikten uzaklaşıp yüzüğün lanetini unutuyor ve mest olmuş bir vaziyette  ?Kıymetlimiss?? demeye başlıyor? İşlevsel bir mekanizmanın ele  geçtiği takdirde bunun hiç de fena olmayacağı düşünülüyor. Eğitimin yakın tarihi bunun çarpıcı, çarpıcı olduğu kadar yakıcı da olan örnekleri ile dolu?

Öte yandan gündelik dili istila eden eğitim şart, önemli, harika, uçurur, kaçırır, kalkındırır, baştan yaratır, dünya ve ahiret saatini verir, yeryüzü cennetini mümkün kılar vd. türü söylemlerle tek kelimeyle hedef saptırılıyor.

Öğrenme, insanın doğumundan ölümüne kadar gerçekleşecek olan hiçbir biçimde varlığı inkâr edilemez bir süreç. Ne var ki biz burada öğrenmeyi ve faziletlerini konuşmuyoruz?

Mistik bir ilim yolculuğu da değil konuştuğumuz?

Gönül rızamızla dahil olduğumuz ve her adımında söz sahibi olduğumuz bir yapılandırmadan da söz edemiyoruz?

Merak edenler yukarıdaki kanun maddelerini yüksek sesle okuyup mevzuya gerçekten bir giriş yapmayı deneyebilirler.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —