Yeni model, yeni dönem

NİHAL BENGİSU KARACA- 10.07.2018

Yeni model, yeni dönem

Türkiye parlamenter sistemi tamamen arkasında bıraktı. Bir süredir başkanlık sisteminin yeni bir versiyonu fiili olarak yürürlükteydi, artık resmen yürülükte.

Yeni sistemde yürütme bizzat Cumhurbaşkanı. Artık Meclis´in içinden çıkan ve Meclis´te bulunan, Meclis´e karşı sorumlu olan klasik anlamda bir kabine yok. Dolayısıyla güvenoyu ya da gensoru gibi uygulamalar artık yok. Kurul yönetiminden kişi yönetimine geçildi. Aslına bakarsanız, bu bütün başkanlık sistemlerinde aşağı yukarı böyle. Bu sistemde başkan, bakanların teşkil ettiği bir kurulun başı değil. Dolayısıyla ?bakanlar´ eski sisteme göre oldukça farklı pozisyonlara sahip kişiler olacaklar. Parlamenter sistemde bakanlar aynı zamanda ?siyasi´ hüviyetleri olan kişilerdi ve siyasi kararlar alabilmekteydiler. Başkanlık sistemlerinde bakanlar daha ziyade teknokrat. İcracı. Bizim cumhurbaşkanlığı sisteminde de öyle olacak. Dolayısıyla bakanlar Cumhurbaşkanının yürütme faaliyetine yardımcı icracılar olarak görev yapacaklar. Cumhurbaşkanı, yardımcılarını olduğu gibi, bakanları atama ve görevlerine son verme yetkisine sahip olacak.

Cumhurbaşkanının özel zamanlarda başkana vekalet etmekle görevli yardımcıları, icracı rolde yürütmeye yardımcı olan bakanları dışında bir de kurullar var. Her biri Cumhurbaşkanına bağlı 9 kurul var. Bu kurullar icracı değiller, politika önerileri yapmakla görevli olacaklar. Bu kurullar, tüm bakanlıkları ilgilendiren konularda politika önerilerinde bulunacak. Yerel Yönetim Politikaları Kurulu, Sosyal Politikalar Kurulu, Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu, Hukuk Politikaları Kurulu, Güvenlik ve Dış Politikaları Kurulu, Ekonomi Politikaları Kurulu, Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu, Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu olarak sayılan kurullar tüm bakanlıkları ilgilendiren konularda çalışacaklar. Kurulların Erdoğan´ın danışmanlarından, bazı akademisyen ve STK mensuplarından oluşacağı biliniyor, ama hali hazırda milletvekili olanların bu kurullarda üye ya da kurul başkanı olarak görev yapıp yapmayacağı konusu hala net değil.

Başkanlık sistemi denilince ilk akla gelen ülkenin ABD olması, insanımızın hem pozitif hem negatif yönde yanılmasına yol açabiliyor. ABD´de eyalet sisteminin olması Türk halkının başkanlık sistemine epey uzun süre soğuk bakmasına yol açmıştı. Ancak çözüm sürecinin oldukça gürültülü bir şekilde sona ermesi, derken MHP´nin verdiği destek ile bir şekilde bu algı değişti. An itibariyle bir başkanlık sistemi versiyonu olan Cumhurbaşkanlığı modeli kimse için eyalet ya da federasyon iması yapmıyor. Negatif algı aşıldı.

Pozitif algı ise ABD tipi başkanlık sisteminde yasamanın yetkilerinin çok fazla olmasıyla ilintili. Orada, başkanın atamalarının kongrenin ya da senatonun denetiminden geçmesi gerekiyor. Kongre ve başkanın yetkileri karşılıklı olarak daha sağlam; bir uzlaşma sağlanamadığında -ya da uzlaşma sağlanana kadar- birbirini bloke edebilecek güçte. Denge ve kontrol mekanizmaları açısından daha yetkin bir sistem. Bizdeki sistem ise daha çok ?aman bir kriz çıkmasın´ korkusu üzerinden şekillenmiş bir sistem. Tam da bu nedenle meclis/yasama Cumhurbaşkanına göre daha zayıf olarak konumlandırılmış durumda. Bu eşitsizliği gidermek için Meclis´e hem Meclis hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenileme yetkisi verilmiş durumda. Ancak bu karar alabilmek için gereken eşik yüksek.

Yazının başında Bakanlar Kurulu yönetiminden kişi yönetimine geçildi ve bu bütün başkanlık sistemlerinde aşağı yukarı böyle demiştik. Ancak o ?aşağı yukarı´ kısmında önemli bir ayrıntı var ki, bu ayrıntı ABD tipi başkanlık sistemi ile Türkiye tipi Cumhurbaşkanlığını birbirinden epey derin hatlarla ayırıyor. ABD´de, başkan aynı zamanda partisinin de genel başkanı değil. Bizdeki cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin de genel başkanı. Bu fonksiyonu, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi kritik kurumlar için yapılacak atamalarda artık tarafsız olmayan partili ve Meclis´te yer alan partisine de hakim durumda olan Cumhurbaşkanının etkisini arttırıyor. Ancak bu durum, Cumhurbaşkanının ve en çok oy verilen partinin aynı partilerden olması durumuyla kayıtlı. Yani halk cumhurbaşkanı olarak onu, ama parti olarak öbürünü tercih ettiği zaman değişebilecek dinamiklere bağlı.

Dünya ?liberal demokrasi´nin sekteye uğradığı bir dönemden geçiyor. Türkiye de böyle bir süreçle baş edebilmek için yetkinin ve sorumluluğun tek elde toplandığı güçlü bir iradeden yana tercih yaptı. Önce 16 Nisan´da referanduma sunulan sistem değişikliğine ?evet´ dedi, sonra bu yeni sistemi talep eden ve imarına soyunan Erdoğan´ı %52 ile ilk cumhurbaşkanı olarak görmek istedi. Yeni sistemi toptan inkar etmenin, yok saymanın hiçbir anlamı yok. Ancak sorgulamanın ve bu yolla eksikliklerinin tamamlanmasına katkı vermenin faydası çok.

Hayırlı uğurlu olsun.