Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Yapısal Kötürümleşme

Atasoy Müftüoğlu yazdı;

Yapısal Kötürümleşme

Popülist kültürün, hamaset kültürünün toplumsallaşması, resmileşerek içselleştirilmesi, kutsallaştırılması, resmi himaye altına alınarak topluma dayatılması sebebiyle, İslam toplumlarında, eleştirel-entelektüel bağımsızlığı imkânsız kılan yapısal bir kötürümleşme yaşanıyor. Yerli-milli sınırlara kapatıldıkları halde, halen, kendilerini İslam’a nisbet etmeye devam eden İslam toplumları, maruz bırakıldıkları yapısal kötürümleşme nedeniyle, sömürgeci-emperyalist dünya nasıl anlıyorsa, nasıl konumlandırmak istiyorsa, İslam’ı bu doğrultuda konumlandırmaya, anlamaya çalışıyor. Haçlı-sömürgeci, Siyonist sömürgeci dünya, İslam’ı kendileri gibi algılayan, konumlandıran İslam dünyası ulus-devletleriyle dostluk-müttefiklik ilişkileri kurar geliştirirken; sömürgeci-seküler yorumu reddederek, İslami bağımsızlık mücadelesi veren İran gibi ülkelerle, Hamas-Hizbullah gibi direniş örgütleriyle savaşmaya devam ediyor. Otoriter emperyalizmlerin kendilerine dayattığı alçaltıcı koşulları, otoriter yerel tiranlar, popülist propoganda yoluyla örtbas etmeye çalışıyor. İslam dünyasında ulus-devletler, emperyalist çıkarlar doğrultusunda araç olarak kullanılıyor.

Maruz bırakıldıkları yapısal kötürümleşme sebebiyle Müslüman aydınlar, akademik entelektüeller, ilahiyatçılar, aziz İslam’ın en güvenilebilir, en ikna edici, en kapsayıcı siyasal sistem olduğunu, söylemeye, konuşmaya, açıklamaya cesaret edemiyor. Tüm insanlığı kapsayan adil bir tasavvurun adı olan İslam’ın, küresel bir gündemi olması gerekirken, İslam bugün taşralı yerelliklere mahkûm edilmiş bulunuyor. Aziz İslam evrensel bir farkındalığın adı iken, bugün, ne yazık ki, mezhepçi, hizipçi farkındalıkların nesnesi haline getirilmiş bulunuyor. Toplumlarımızda halen etkili olan yerli-milli saplantısı nedeniyle, Müslüman aydınlar, akademisyenler yapısal çözümlemeler yapamıyor, evrensel anlamda içerik üretemiyor. İslam’ın ana ve etkili bir özgün sistem olduğunu gündeme taşıyamıyor. Yerli-milli saplantıları nedeniyle, halen paramparça olan İslami bünye, ne yazık ki, küresel muhalif bir güç oluşturamıyor. Politik bir propoganda aracı haline getirildiği için, içi tamamen boşaltılan, yerli-milli bir folklore indirgenen İslam’ın, görülebilir bir gelecekte de, küresel muhalif bir düşünce-kültür, siyaset üretmesi mümkün görünmüyor. İslami bünye, ötedenberi içselleştirdiği romantik sorumsuzluklar sebebiyle, karşı karşıya bulunduğu ölümcül gerçeklerle yüzleşmeye cesaret edemiyor. Romantik sorumsuzluklar, daha çok, muhteris, muhafazakâr/hormonlu narsist yerel tiranlar tarafından gündemde tutuluyor. Romantik sorumsuzluklar İslam topluklarının ufkunu kapatıyor, İktidarlara körü körüne itaat eden topluluklar/kadrolar, ehliyet ve liyakat sahibi olmadıkları halde, bu itaatlerinin karşılığını, haksız ayrıcalıklara sahip olarak, haksız ayrıcalıkları biriktirerek alıyor. İktidarlara körü körüne itaat geleneği, Müslüman bireylerin-cemaatlerin eleştirel muhakeme yeteneklerini dumura uğratıyor.

Farklı yorumları anlamaya çalışmak yerine, mahkûm etmeye çalışmak, Müslümanlar arasında yaşanması gereken iletişim ve etkileşimi imkânsız kılıyor. Kendilerini İslam’a nisbet eden Müslümanların, dini hayatın her şartta niteliksel yoğunlaşmalarla sürdürülebilir olduğunu öğrenmeleri gerekir. Günümüz İslam toplumlarını, ahlakı/vicdanı/merhameti olmayan bedenlerin siyaseti işgal altında tutuyor. Bir yanda resmi yorum ve değerlerin topluma dayatılması, bir diğer yanda politik çıkar/iktidar mülahazalarıyla bilinçli olarak üretilen kültürel kutuplaşma ve karşıtlıklar, birlikte yaşama kültürünü imha ediyor, hayatı yaşanılamaz hale getiriyor, kamusal birlikteliği imkânsız kılıyor. Kültürel kutuplaşma ve karşıtlıklar sebebiyle, toplumun kalbine hitap eden ahlaki ilişkiler-etkinlikler yerine, toplumu önyargılı klişelere/sloganlara hapseden oportünist yaklaşımlar tahkim ediliyor.

İslam’ı araçsallaştıran oportünist muhafazakârlıklar ve dindarlıklar, entelektüel anlamda, kültürel anlamda, felsefi anlamda, söylenmeye değer hiç bir şey söyleyemiyor, troller ve aparatçikler söylenmeye değer olmayan şeyleri üreterek-biriktirerek, tüketerek toplumsal bayağılaşmayı derinleştiriyor. Karşı karşıya bulunduğumuz yirmibirinci yüzyılın çok ağır sorunlarına cevap vermeye çalışmaksızın, hiç bir anlamlı olabilecek içerik üretmeksizin, geçmişi tüketerek beklemek hiçliği beklemekten ibarettir. Beklemek, içerik/anlam/ilke/değer üretimini geciktirir. Günümüzde, içerisinde yaşadığımız toplumda da müşahede edilebileceği üzere, sadece abartılı, ölçüsüz politik propoganda söylemine ihtiyaç duyan, kültürel, ruhsal, manevi, ahlaki ihtiyaçları olmayan toplumlarda yaşıyoruz. İslami temel ilkeler, varoluşsal anlam ve bilgelikler bütünüyle buharlaştığı halde, temsil ettiğimiz dindarlık biçiminin İslam olduğunu sanıyoruz. Ahlaki-entelektüel kötürümleşme umut için açık kapı bırakmıyor. Biyolojik olarak ayakta kalma çabaları dışında, nitelikli ve derinlikli çabalarımız olduğunu iddia edemeyiz.

Günümüzde, geleceği sürekli olarak erteleyen bir kadercilikle bütünleşmiş bulunuyoruz. Toplumumuzda hak-hukuk adalet talep eden kitleler, iktidar sahipleri tarafından narsisist bir duyarsızlıkla dışlanıyor, terörist muamelesine tâbi tutuluyor. Politik çıkar mülahazalarıyla üretilen karşıtlıklar toplumu güçsüzleştiriyor. Toplumsal mekânın ve zamanın, oportünist propoganda aygıtı-dili tarafından ele geçirildiğini görmek gerekiyor. Hangi ülkede olursa olsun, konformist, popülist, otoriter hamaset kültürü her durumda yeni faşizmler, militarizmler üretebilecek bir iklim oluşturuyor. Dünyada, tarihte, İslam açısından anlaşılması, anlayışla karşılanması, mazur görülmesi asla ve asla mümkün olmayan tek şey, Müslüman toplulukların, hareketlerin, hangi mülahaza ile olursa olsun, ırkçı/faşist hareketlerle ittifak halinde bulunmalarıdır. Resmi propoganda aygıtı-dili, iktidar çıkarları doğrultusunda, toplumun muhafazakâr kesimleri için itaat yaklaşımını, muhalif kesimler için de karşıtlık-düşmanlık yaklaşımını kurumsallaştırıyor. İslami hassasiyet ve dikkat, tahakküm üreten kurumsal aklın akılsızlıklarını görmeyi gerektirir.

İslam toplumları, kitlesel seferberlik-direniş gerektiren alçaltıcı, utanç verici bağımlılıklar içerisinde bulunur, bu bağımlılıklarla ilgili çok yönlü yüzleşmeler yapmaları gerekirken; maruz bırakıldıkları, konformist-teslimiyetçi kültür sebebiyle bu bağımlılıklar karşısında kitlesel bir kayıtsızlık-umursamazlık içerisinde bulunuyor. İslami bünye yapısal bir kriz içerisinde bulunurken, İslami düşünce-kültür-edebiyat-ilahiyat hayatı, toplumlarının, ülkelerinin gerçek bağımsızlığa sahip olmadığını farketmiyor. Hem küresel, hem de yerel faşizmler eşi ve benzeri görülmemiş yeni bir gerçeklik oluşturuyor. Dijital hayata dünyaya katılan herkes büyük teknoloji şirketlerinin etkili istihbarat örgütlerinin, aptallaştırılmış, kullanışlı nesneleri haline getiriliyor. Aptallaştırılmış, kullanışlı nesneler, sömürgeci sistem tarafından asimile ediliyor. Bu koşullarda, özgün-bağımsız aidiyet biçimleri ve hafıza büyük ölçüde aşınıyor. Akla, ahlaka, vicdan ve merhamete ihtiyaç duymayan bir dünyada, küresel tiranlar da, kendilerini İslam’a nisbet eden ikiyüzlü, çok yüzlü tiranlar da, güç-iktidar- tahakküm gösterisi içerisindeler. Filistin direniş mücadelesi, 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı direnişiyle yeni bir tarih, yeni bir bağımsızlık ufku üretti, ancak bu onurlu tarih, İran dışında İslam dünyası ulus-devletleri tarafından gereği gibi paylaşılamadı.

Popülizm, propoganda, hamaset hapishanelerine kapatılan, propoganda ürünleri dışında hiç bir bilgi kaynağına sahip olmayan, trol-aparatçik çöplüklerinde yaşayan, düşüncesiz/fikirsiz kalabalıklar özgür oldukları yanılsaması içerisindeler. Nezih İslami varoluşun kalbine ve bilincine musallat olan konformist/oportünist/mistik dindarlıklarla hem ahlaki anlamda, hem de entelektüel anlamda hesaplaşmak gerekir. Bu dindarlık biçimleri, hiç bir şekilde, evrensel vizyonu, misyonu, yankısı, etkisi olmayan kabileci dindarlıklar oluşturuyor. Resmi, yerli-milli, çıkarcı dindarlıklar, İslami bilincin evrensel uyanışını imkânsız kılıyor. Yerli-milli-mistik çıkarcı dindarlıklar hiçliğin edilgen nesnelerini çoğaltıyor. Politik propoganda malzemeleri dışında, hiç bir gerçek bilgiye sahip olmayan trol ve aparatçik toplulukları-çeteleri, kültürel müsamahaya, müsamaha kültürüne geçit vermiyor. Filistin'de yüzyıla yakın bir zamandır, ölüm-kalım mücadelesi veren masum bir halkın, soykırım/katliam ve sürgünlere maruz kalmasına neden olan yapısal edilgenlik ve iradesizliklerle acilen yüzleşmeleri gerekirken, bu doğrultuda hiç bir belirleyici irade ortaya koyamayan, yerel tiranlar ve tiranlıklar tarafından temsil edilen İslami mevcudiyetin, siyasal-kültürel felç durumu yaşayan İslami mevcudiyetin bir utanç dönemi-süreci içerisinde bulunduğunu görmek gerekir. Yerel tiranlıklar, bu utanç dönemi-süreci ile hesaplaşabilecek ahlaki-kültürel-siyasal müktesebata ve cesarete sahip olmadıkları için, bu utanç sürecini hamaset kültürüyle örtbas etmeye çalışıyor.

Yerel tiranlar-tiranlıklar, Kur’an’ı Kerim'in açık uyarısına rağmen, Haçlı-Siyonist emperyalizmlerle ittifaklar kurarak, normal ilişkiler kurarak, onları dost edinerek, zulme ortak olabiliyor. Bugün, Filistin'de, Gazze'de ötedenberi yaşanagelen, soykırım, katliam, topyekûn yıkım ve tehciri bütün boyutlarıyla, insanlığa, yirmibirinci yüzyıla anlatabilecek, ucuz duygusallıklar dışında, etkili bir dile, etkili bir bilince, etkili sözcüklere/kavramlara ne yazık ki sahip değiliz. Bütün bu vahşet ve canavarlıklar karşısında bütün sözcükler/kavramlar etkilerini/hayatiyetlerini kaybediyor. İslam toplumlarında, yerli-milli, mistik patolojiler aşılmadıkça, İslami anlamda varoluşsal bir dönüşüm yaşanamaz. Sıradışı hayatlarıyla, mücadeleleri ve adanmışlıklarıyla temayüz eden özgün düşünürlere/aktivistlere/bilinç savaşçılarına sahip olmadıkça, konformist kültür ve din algısına mahkûmiyetten kurtulmak mümkün olamaz. Yerli-milli-mezhepçi patolojilere, tek boyutlu aidiyetlere bağnazca kapanmak, İslam medeniyeti ufkuna yabancılaşmayı seçmek anlamı taşır. İslam medeniyeti iklimine girebilmek için, yerli-milli-mezhepçi aidiyet biçimlerinin katı-donmuş-doktriner yorumlarını aşmak gerekir. Mistik-mezhepçi patolojiler, İslam’ın evrensel imkânlarını, imkânsız kılar. İslam medeniyeti, çok ufuklu, çok boyutlu, çok kültürlü kozmopolit bir iklimde somutlaşır. İslami mevcudiyetin, folklorik sağcı bir kültüre, hiçlik ve edilgenlik tarihine indirgenmesi asla kabûl edilemez, normalleştirilemez. Yeni bir başlangıç için, vakit geçmeden kendi zamanımızın kalbi, bilinci, vicdanı olan, kendi zamanının entelektüel/kültürel/ siyasal nabzını tutan, evrensel yankısı olabilecek, gelecek tasavvurları üzerinde yoğun/kapsamlı/eleştirel çalışmalar yapmamız gerekir. Her kuşağın kendi zamanlarını etkileyebilecek, kendi dönemlerini dönüştürebilecek bir düşünce-kültür hareketi oluşturması hayati önemi olan bir husustur. İslami varoluşun/ mevcudiyetin yerel tiranların çıkarları doğrultusunda sorumsuzca sömürülmesi karşısında kayıtsız kalınamaz.

Bugünün, popülist/oportünist muhafazakâr kalabalıkları, büyük sayılar, kesinlikle, hiç bir ahlaki/düşünsel/sosyal/entelektüel sorunla ilgilenmiyor. Toplumlarımız, içerisinde yaşadığımız toplumda da görüldüğü üzere, bir sorgulama kültüründen yoksun olduğumuz için, bir dönem ideolojik-seküler uyuşturucularla, şimdi de, dini-mistik uyuşturucularla yönlendiriliyor. Toplum, bilgelik için, felsefe için, kültür için, anlam ve ilke için mücadelenin ne demek olduğunu, bu mücadelelerin ne anlama geldiğini bilmiyor. Bütün popülizmler, toplumun, manipülasyondan bağımsız düşünme yeteneklerini yok ediyor. Ahlaki alan, bilgelik ve estetik alan, hak ve adalet alanı daha çok çölleşiyor. Haçlı emperyalizminin, modernlik ve evrensellik maskesi altında, ahlaki-vicdani içeriği olmayan kavram ve kurumlarla, toplumlarımızı etkilediği günden bu yana, toplumlarımız, İslami ilkeler doğrultusunda, entelektüel içerik üretmiyor. Bu nedenle de, ahlaki entelektüel köhneleşmeyi, hiçliğin sefaletini farkedemiyor. Beş yüz yıldan bu yana Batı dışı halkların/toplumların kaynaklarının sömürülmesine dayanan modern dünya sistemi, yeni sömürgeciliği, dijital sistem aracılığıyla bugün etkili bir şekilde sürdürmeye devam ediyor. İslam dünyasında beşyüz yıldan bu yana devam eden sömürgeci dünya sistemiyle hesaplaşarak İslami siyasal sistemi seçen İran, bu tercihinin çok ağır, çok yıpratıcı bedellerini ödemeye devam ediyor.

Oportünist ve popülist bir kültürle, insanlığın kalbini ve zihin dünyasını kazanmak mümkün olamaz. Yerli-mistik-kabileci bir kültürle küresel bir çekicilik ve etki oluşturulamaz. İnsanlığın duyması, öğrenmesi, ilgilenmesi gereken evrensel İslami içeriği üretmek, bugün, Müslümanlar için varoluşsal bir mesele haline gelmiştir. Filistin-Gazze direnişinin, korkunç bir biçimde, utanç verici, yüz kızartıcı bir biçimde yalnızlaştırılması, İslam dünyası olarak bilinen dünyanın tarihsel gerçeklere, bağımsız siyasal bir varoluşa, siyasal sorumluluğa uyanma ihtimalinin bulunmadığını gösteriyor. Uluslararası ve yerel hukukların etkisini kaybettiği, hukukun iktidar-parti çıkarlarına tâbi tutulduğu, agresif etnik milliyetçiliklerin ve mezhepçiliklerin kol gezdiği, güncel tarihsel bağlamın yeniden tahakküm-faşizm ve emperyalizm ürettiği, hem küresel, hem de yerel bağlamlarda yalan ve dezenformasyon politikalarının belirleyici olduğu bugünün karanlık dünyasında, çıldırtıcı haksızlıklar yaşanıyor. İçerisinde yaşadığımız toplumda da, dijital sistem, sosyal medya, sağcı-solcu, kişiliksiz, acımasız, müsamahasız, kültürsüz sosyopatlar üretiyor. Sosyopatlar toplumsal huzursuzlukları derinleştiriyor. Bir toplumu mümkün kılan bütün anlam ve değerler, birer birer hayatlarımızdan çekiliyor, şizofrenik bir topluma doğru sürükleniyoruz.

 

Kaynak. hertaraf.com

 



Anahtar Kelimeler: Yapısal Kötürümleşme

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER