Tarih: 10.09.2021 01:38

Yaklaşabildiğin kadar yaklaş devlete

Facebook Twitter Linked-in

Kütahya’dayız. Aklımıza esti, Mustafa Işık’la beraber Eskişehir’den kalktık gittik.

Geçmiş zaman. 40 yıl olmuştur. Camiden çıkıyoruz. Süleyman Önsay diye hatırlıyorum, İmam-Hatip’te meslek dersleri hocasıydı. O da oralarda.

Cami avlusuna birisi geldi. Kravatlı falan. Tıraşı da düzgün. “İçinizde hoca var mı?” diye sordu. Süleyman Bey Hoca zaten. İmam efendi de muhtemelen buralardadır. Da, ne için lazım oldu acaba hoca?

Yakında, caddenin karşısında banka şubesi açılacakmış. Kurban da keseceklermiş. Dua yapmak istiyorlar. Onun için bir hoca lazım.

Etraftaki hocalardan hiç biri gönüllü olmadı.

Banka şubesi açılışıyla kurbanı, duayı bağdaştıramadılar.

Caminin önüne hoca aramaya gelen genç adam da şaşkın bir vaziyette, aradığını bulamadan döndü gitti.

40 yıl öncesinden çıkıp gelen bu hatıra, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın adli yıl açısında dua etmesine ne kadar denk düşebilir?

Bunun üzerinde durmayacağım. Herkes kendi ‘kriter’leriyle değerlendirsin.

Tabii Diyanet İşleri Başkanı’nın adli yıl açısında dua etmesi daha önce karşılaştığımız bir durum değil.

Çok yadırgayan oldu.

Açılışta hazır bulunan hakimler, savcılar, siyasetçiler bürokratlar ellerini açıp amin dediler.

Ben, neye amin dediklerini anlamak için duanın videosunu buldum, dinledim.

Önce ‘E’uzü besmele’ çekiyor Ali Erbaş. Sonra hamd ediyor. Peygamberimize ve ashabına salat ve selam getiriyor. “Ey kapılar açan Allah’ım, bize hayır kapısı aç” diyor. “Ey kalpleri dönüştüren Allah’ım kalbimizi dininde sabit kıl” diyor. “Ey halleri değiştiren Allah’ım bizim halimizi en iyi hale dönüştür” diyor. Bu kısmı Arapça.

Sonra duanın Türkçe kısmına geçiyor. “Hesabını veremeyeceğimiz fiillerden bizleri muhafaza eyle Allah’ım.” Çok güzel! Eğer Allahu Te’ala orada hazır bulunanları hesabını veremeyecekleri fiillerden korursa memleketin bütün işleri düzelir. Ne haksızlık kalır, ne yolsuzluk, ne liyakatsizlik, ne nepotizm.

“Yargıtay’ımızın bu muhteşem binasının açılışında” derken ‘muhteşem’ nitelemesini kullanmasını yadırgadım. Duada Allahu Te’ala’ya hitap etmiş olursun. Binanın ‘muhteşem’ olduğuna dair dua içinde üç defa tekrarlanan niteleme binayı inşa edenleri takdir niyetiyle söylenmiş hissi veriyor.

Kuruluşundan beri Yargıtay’da görev yapmış hakim ve savcıların “Allah’ın adaletini” yerine getirmek için çalıştıklarını söylüyor. Allah’tan onlara rahmetle muamele etmesini istiyor.

Bu ifade 150 senedir Yargıtay’da karara bağlanmış bütün davaları tezkiye anlamı taşıyabilir.

Hakim ve savcı kardeşlerimizi adaletten ayırma Allah’ım.”

Müsaadenizle ben de “Amin” demek istiyorum. Bu dua kabul olunursa memleket felaha erer. Yürütme, yargı hep düzelir.

Ardından Kur’an-ı Kerim’den adaleti emreden ayetler okuyor.

Açılışta hazır bulunanlar için “Umduklarına nail eyle” diyor. “Korktuklarından emin eyle” diyor.

Bilmiyoruz tabii ne umduklarını, neyden korktuklarını.

Böyle belirsiz durumlarda orada hazır bulunmayan insanların tümü “Amin” demeye istekli olmayabilir. Bu da normal karşılanmalı.

Farkındayım, bugünlerde insanların tartıştıkları Diyanet İşleri Ali Erbaş’ın duasının içeriği değil.

Manzarayı tartışıyorlar.

Eski kitaplarda alimlerin, fazılların devlete çok yanaşmaması, devlet ricaliyle haşır neşir olmaması tavsiye edilirdi.

Şimdi bu tavsiyeye pek uyulmuyor. Yaklaşabildiğin kadar yaklaş devlete.

Başkan Erbaş da buna istekli görünüyor.

Zaman zaman devlet politikalarını destekleyen beyanatlar da veriyor.

Bu da Diyanet’in siyasi tartışmalara sık sık konu olmasına sebep oluyor.

Daha önce devlet bakanı Bozdağ’ın ve başkan Erbaş’ın yan yana oturduğu bir basın toplantısı sırasında kendilerine hitaben söylemiştim.

Bu kadar iç içe olmaları uygun değil. Diyanet’in devlete mesafeli durması saygınlık ve bağımsızlık açısından daha isabetli.

Belli ki siyaset farklı düşünüyor. Bu ‘manzara’nın vereceği mesajdan fayda bekliyor.

Eh, Diyanet de siyasetle uyumlu...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —