Var olan ve yaşanan ekonomik durumlar üzerine bir, iki kelâm

Sait Alioğlu Yazdı;

Var olan ve yaşanan ekonomik durumlar üzerine bir, iki kelâm

AK Parti’yi iktidara taşıyan esas amilin her şeyden ziyade, Türkiye siyasi tarihinde karanlık yıllar olarak bilinen doksanlar ve özellikle de 28 Şubat postmodern darbesinin de etkisiyle dibe vuran ekonomi alanındaki daralmalardı.

Kim nasıl düşünürse düşünsün, bu millete on yıllardır giydirilmeye çalışılan üniter gömleğin yerine, onu aratmayacak ve ülke insanına nefes aldıracak bir gömlek değişimi olmadıktan sonra, esaslı tedavi yerine uygulanan palyatif tedbirler dünde olduğu üzere bugünde, belki yarınlarda da bir işe yaramayacaktır.

Çok ernisiteli, çok dilli, çok kültürlü, çok dinli bir toplumun geleceğinin selameti ve aynı zamanda geleceğe umutla bakma ve ona yönelik doğru adımlarla yürümek için yeni ve özgün işlerin yapılması, yapıların oluşturulması gerekir.

Normalde düşünüldüğünde AK Parti, olması gereken bir şekilde, üniter yapıdan kaynaklanan birçok olumsuz duruma neşter vuracaktı. Ama nedense olmadı.

Ama bunların dışında, halkın tamamının ilgi alanına girdiği gibi onsuz yaşanması pek de mümkün olmayan ekonomik alanda, halkın cebine pek yansımadığı halde, birçok yeniliğin ve değişikliğin yapıldığını da görmekteyiz.

Özal döneminde başlayan özelleştirme işinin bu dönemde de hatırı sayılır bir ivme kazandığı ilgililerin malumudur.

Tamam, ekonomi konusunda alanlar, ilgiler ve çevreler değişmekte, ama bu değişimin halka büyük oranda olumlu olarak yansıdığını da pek söyleyemeyeceğiz.

Adeta bir kadermiş gibi, her iktidarın, ayakta kalması için kendisine özgü bir alanda iştigal (önceki iktidar dönemlerinde tekstil ve turizm idi) ettiği gibi, bu iktidar döneminde de inşaat ve onun türevleri olan alanlarda faaliyette bulunuldu.

Sözde maddi kalkınma adına ülke koca bir şantiyeye döndü ve hemen her yer, dağ, taş betona kesti.

Büyük çoğunluğu yabancı sermaye ile “yap, işlet, devret” modeline göre yapılan köprüler, otoyolları,  yeni hava alanları, iş merkezleri, AVM’ler, konutlar –TOKİ ve özel sektörün yaptıkları da dahil- bu minvalde sayılabilir.

Ama buna rağmen, devam eden kalkınma düşüncesi çerçevesinde, sermaye sahibi birçok insanın ve çevrenin üretimden değil de ranttan para kazanmaya yönelik birden çok ev ve mülk sahibi olma arzusu ve faaliyeti, beraberinde konu bazında birçok sebepten dolayı ev sahibi olamamış milyonlarca dar gelirli aileleri perişan eden astronomik kira mevzuu da bu gri manzaraya dahil edilebilir.

Buna bir de Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremini de eklediğimizde, konu daha da sorunlu hale gelmektedir. Gerçi, iktidarın deprem bölgesinde, o felaketten etkilenen ailelere yönelik konut inşa etme faaliyetine rağmen, var olan sıkıntılar, azalma eğilimi gösterecek olsa da, bir müddet daha devam edeceğe benziyor.

2010 yılına kadar, bazı eksikliklere rağmen, hemen her alanda alabildiğine özgürlükçü davranış sergileyen mevcut iktidarın, ondan sonraki süreçte; birçok iç ve içe etki ettiği gözlemlenen olay ve olgulara bağlı olarak korumacı, özgürlük alanların giderek kısıtlayıcı ve bir seçim söylemi olduğu belirginlik kazanan “beka” olgusu üzerinden hareketle parlamenter sistemden çıkmış oldu.

Bu sistem değişikliğinin, giderek daralan dünya ölçeğinde elbette makul ve anlaşılır bir yönü olmakla birlikte, birçok alanda gözlemlenen “tekleştirme, tekleştirilme” hadisesinin, kendisini en çok ekonomi alanı üzerinde hissettirdiği söylenebilir.

2018 yılına kadar, kör topal yürüyen ve insanlara az da olsa nefes aldıran ekonomik duruma dair kararların, birçok alanda olduğu üzere tek kişi ile alınması sonucunda, olaya olumsuz etkisi olmuştu.

Bir de bu döneme, hazine ve maliye’nin başında bulunan bakanın “görevden alınmalı” haklı söylemlerine karşı, makamında tutulması bürokratik bir iş olduğu halde, konu bazında piyasaları olumsuz olarak büyük oranda etkilemişti.

İşte, o yıldan sonra ekonomi alanında işler pek de istenilen sonuçları vermedi, vermediği gibi, alanla ilgili birçok makamda peş peşe görevden almalar da havanın olumsuz olmasına etki etmişti.

Özetlersek, tartışıla gelen TÜİK’in verileri baz alındığında ülke ekonomisi şaha kalkmıştı, ama ENAG’ın verilerine bakıldığında –zaten etkisi çarşıda, pazarda alabildiğine hissediliyor- durum, bir önceli güne, aya, yıla ve yıllara göre eksiye doğru gidiyordu.

Buna rağmen –ülke güvenliği için mutlak planda önemli bir alan olmakla birlikte- sivil, ya da resmi alanda silah sanayi iyi bir durumdaydı. Ama bu durum halka nasıl yansıyor ve yansıyacaktı; bu konu ile ilgili, şimdiden bir şey söylemek pek de olası değil.

Zaten, öteden beri kırılgan olan ekonomik durum, bu kez küresel bir oyun olduğunda şüphe bulunmayan kovit-19 pandemisi döneminde, dünyanın tümünün kendilerini koruma altına almak için “eve” kapanma süreci, doğru, yanlış birçok alışkanlığı ve uygulamayı kökten değiştirdiği gibi, birçok ülkede olduğu üzere zaten kırılgan olan ülkemiz ekonomisini de olumsuz bir şekilde etkilemiş oldu.

İki yılı aşkın “evde kal, evde hayat var / hayat eve sığar” mottosuyla devam eden kapanma durumu, yukarıda da belirttiğimiz üzere birçok alışkanlığı “kökten” değiştirdiği gibi, ekonomik durumu da bir hayli sarsmıştı.

Elde sermayesi ve birikimi olan çevreler bu konuda az bir etkilenme durumu yaşamış olsalar da, esas sıkıntıyı giderek dar gelirli hale gelmiş bulunan milyonları ve onların ayakta durmaları için kaynak sağlamaya çalışan devleti bir hayli etkilemiş ve örselemiş oldu.

Belki de, toplumun tümü, kendi anayasasında var olan, ama 12 Eylül şartlarında liberal saiklerle yer etmiş bulunan; “zengini daha zengin, fakiri de alabildiğine fakir kılan” küresel tandanslı ekonomik politikalara rağmen, devletin sosyal devlet yönü bu sayede ortaya çıkmış oldu.

Gerçi, devletin bu vasfı, bazı uygulamalara rağmen, sosyal demokrat bir anlayışla, ekonomik alanda toplumum, giderek çaresizliğine karşı parasal ödemeler aynı zamanda bir öfkenin de oluşmasını engelliyor ve ortamı yumuşatıyor denilebilir.

Zaten, AK Parti’nin siyaset alanında, ilk günkü performansına karşılık olarak, özgürlükçü söyleminin yerine ikame edilen ve milliyetçi-muhafazakâr tandanslı tekçi bir siyaset anlayışı bir tarafa, ama toplumsal kesimler arasında var olan ekonomik dengesizliği –o da kendi geleceğini kurtarma düşüncesiyle- bir nebze de olsa yok etme politikaları, çaresiz halk kitleleri nezdinde siyasetten daha da önemli olmaya başlamıştır.

AK Parti, ontolojik açıdan gayet özgürlükçü bir ortam ve o ortama uygun özgür bireylerden oluşan nitelikli bir toplumdan yana görünen ilkelerini ve politikalarını, yukarıda da belirttiğimiz üzere 2010’lara kadar hemen her yerde dile getirdi ve bunu “imkânlar ölçüsünde” uygulamaya çalıştı.

Buna dair birçok açılım peş, peşe geldi; Kürt Açılımı, Alevi Açılımı, Roman Açılımı vs.

Bu konularda epey ilerlemede kaydedildi, ama dışarının içe yönelik emperyal bakışı ve buna teşne olup içte bulunan bazı güç odakları (PKK; FETÖ vb.) ile var olan devleti kendi tapulu malı gibi gören birçok derin yapının işe taş koyması, ilerlemeyi ve gelişmeyi sekteye uğratması sonucunda, o özgürlükçü hava sona ermiş oldu.

Bunlara bağlı olarak, devleti ve milleti elde tutabilmeye yönelik –aynı zamanda kendi geleceğini de garanti altına almak için- millici ve muhafazakâr karakterli politikaların izlenmesi ve bir kısmının da ironik olarak, toplumun önemli bir kesimini sukut-u hayale uğratan yönünü de ele aldığımızda, oluşturulan telaş ve kaygı durumunun, insanların büyük bölümünün hareket alanını daralttığı görülmektedir.

Bu daralan ekonomik durumun aşılması her ne kadar iktidardan isteniyor, halk adına talep ediliyorsa da, özellikle de işçi emeklileri ile ilgili, onların maaşlarına yönelik yapılacak zam oranına dair bir çalışmanın henüz masada olmayışı, geniş yığınları gelecek açısından endişelendirmekte ve üzmektedir.

Ha bire medyada konu ile ilgili, çoğu da her nedense müjde yoluyla yayınlanan haberlerin büyük bölümünün içerik olarak bir karşılığının bulunmadığı, adeta “umut fakirin ekmeğidir” fehvasında var olan umutsuzluğu daha da artırmaktadır.

Sanırız, AK Parti iktidarı, kendine uygun gördüğü sosyal devlet vasfına uygun olarak çabalarını bir yıl içerisinde uygulamaya yansıtacak ve özellikle de işçi emeklilerine iyi oranda bir zam yapacak, ama buna bağlı olarak yerel seçimleri de garanti altına almak istiyor gibi…

Siz ne dersiniz?

 

 

Kaynak: hertaraf.com