Tarih: 01.02.2022 01:36

Uygur aktivisti Rushan Abbas: Çin, İslam’a ve Uygurlara savaş açmış durumda; dinin tedavi gerektiren bir akıl hastalığı olduğunu söylüyorlar

Facebook Twitter Linked-in

Çin’in Sincan bölgesinde Uygurlu Türklerin maruz bırakıldığı hak ihlalleri, “Tekrar eğitim kampları” adıyla açılan- birçok kaynağa göre aslında toplama kampları olan gözaltı merkezlerindeki şartlar, Uygur nüfusunun sistematik olarak azaltılması uzun süredir insan hakları savunucularının gündeminde. Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Fransa Parlamentosu’nun yanı sıra birçok rapor da Çin’in Uygur politikasını ‘soykırım’ olarak nitelendiriyor. Birçok insan hakları grubu Çin’deki rejimin Uygurlara yönelik kötü muamelesini ortaya çıkarmak için çok yoğun bir mesai harcıyor. Çin, Uygurlara yönelik ihlallerin konvansiyonel medyada uluslararası boyutta daha çok yer bulmasıyla Sincan konusunda ciddi bir enformasyon savaşı başlattı. Türkiye’de de Çin diplomatik misyonları bir süredir haber merkezlerine “Sincan’da hayatın ne kadar güzel olduğunu” anlatan kitaplar gönderiyor; destekledikleri 'Avrasyacı’ yayınlarda düzenli olarak Uygurlarla ilgili haberlerin gerçek olmadığını iddia eden ek yayınlar yapılıyor.

Sincan’da doğup büyüyen, genç yaşta ABD’ye giden, burada bir panelde Uygurların durumunu anlattıktan sonra Sincan’da emekli bir doktor olan kız kardeşini kaybedilen Rushan Abbas, Çin’in Uygur politikasını, kurduğu insan hakları grubu Campaign of Uyghur’u ve kişisel tecrübelerini T24’e anlattı.

Sincan’daki Uygurların “Toplama kamplarına götürüldüğünü, köle olarak çalıştırıldığını, kadınların sterilize edildiğini ve onlara zorla kürtaj yaptırıldığını” söyleyen Abbas, “Uygur çocuklar evlerinden alınıyorlar. Uygur kız ve kadınlar zorla Han Çinlilerle evlendirilmeye çalışılıyor; reddederlerse Müslüman olmayan biriyle evlenmeyi kabul etmedikleri söylenerek ‘radikal’ olarak damgalanıyorlar” dedi.

Türkiye hükümetinin Uygurlar konusuyla “haberdar olduğu sürece” en çok ilgilenen ve ses çıkaranlardan olduğunu belirten Abbas, buna minnettar olduklarını dile getirdi.

Abbas, “Çin Halk Cumhuriyeti, İslam’a ve Uygurlara savaş açmış durumda” ve “Dinin tedavi gerektiren bir akıl hastalığı olduğunu söylüyorlar. Yani Uygurlar dini, etnik kimliği ve kültürü nedeniyle ‘tekrar eğitiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Abbas, kurucuları arasında eski ABD Başkanı Ronald Reagan’ın da bulunduğu Ulusal Demokrasi Vakfı(NED) tarafından fonlanıyor olmalarının soru işareti yaratmaması gerektiğini, çünkü NED’in “neyi savunduklarına” müdahale etmediğini belirtti. “Türkiye ve Orta Doğu’da birçok ülkede insanlar NED’i CIA ile özdeşleştiriyor” diyen Abbas, bunun doğru olmadığını ve hareketi ayakta tutabilmek için maddi desteğe ihtiyaçları olduğunu söyledi.

Abbas’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle…

Biraz kişisel yolculuğunuzdan söz ederek başlayalım. Çin’de, Sincan’da büyüdünüz ve daha sonra ABD’ye taşındınız…

Ben Doğu Türkistan’ın başkenti Urumci’de doğup büyüdüm. Çin’de büyürken bile insan hakları savunuculuğuna başlamıştım. Sincan Üniversitesi öğrencileri tarafından gerçekleştirilen 12 Aralık 1985 protestolarının organizatörlerinden biriydim. Bu eylemlerde sokaklarda 20 binden fazla Uygur öğrenci, Çin’deki Komünist rejimin Uygurlara yönelik politikalarını protesto etti. Basına getirilen kısıtlamalara, topraklarımızda nükleer silahların denenmesine, ayrımcılığa, suçlu Çinli Hanlıların topraklarımıza bırakılmasına karşı yürüdüler. 10’dan fazla gerekçemiz vardı. Daha sonra 1988 eyleminde tekrar rol oynadım.

ABD’ye ilk olarak 1989 yılında misafir akademisyen olarak geldim. Ben ABD’ye geldikten sonra Uygurlu çiftçilere yönelik bir katliam yapıldı. Bu katliamdan sonra ben ABD Kongre üyesi Sid Morrison ile temas kurdum. Kendisi benim okulumun olduğu Washington eyaletinin temsilcisiydi. ABD’li siyasetçilerle insan hakları savunuculuğu için ilk temasım böyle oldu. 1990 yılıydı. O günden beri ABD’li Kongre üyeleriyle yakından çalışıyorum ve Uyguların haklarını savunuyorum. ABD siyasilerini Çin’in Uygurlara yönelik suçları hakkında eğitiyorum.

"Pekin utanmıyor; söylediği yalanları bile unutuyor"

Peki yakınlarınız ve tanıdıklarınızın Sincan’da yaşadıklarından konuşabilir miyiz?

İnsan hakları savunuculuğu çalışmalarım kapsamında Washington D.C.’deki bir düşünce kuruluşuna katkı sağlıyordum. Çin’in soykırım politikası 2017 yılında başladıktan sonra 1 milyon insanın kamplarda tutulduğunu duyduk. Ben de bu konuyu Eylül 2018’de D.C.’deki bir düşünce kuruluşunun panelinde gündeme getirdim. Kamplardaki durum ve Çin’in soykırım politikası hakkında konuştuğum panel aslında eşimin ailesinin durumunu da ilgilendiriyordu. Çünkü eşimin tüm ailesi toplama kamplarına götürüldü. Bu durumdan söz ettim. Panel internette yayınlandı ve yayıldı. 6 gün sonra emekli bir tıp doktoru olan kardeşim benim aktivizmim nedeniyle gözaltına alındı. 1994’ten beri ABD vatandaşıyım; yani özgür bir ülkede ifade özgürlüğü hakkımı kullanıyordum, ancak bunun bedelini benim kız kardeşim özgürlüğüyle ödedi. 42 aydır konumunu bilmediğimiz bir yerde gözaltında tutuluyor. Gizlice yalan suçlamalarla suçlandı ve çok ağır bir cezaya çarptırıldı. Duyduğumuza göre ona 20 yıl hapis cezası verildi. Bu sırada Çin yönetimi, beni kayıp kardeşim hakkında yalan söylemekle suçladı. O tutuklandıktan sonra ben sessiz kalmadım; Washington Post’a köşe yazdım, New York Times’a, CNN’e ve daha birçok büyük medya organına söyleşi verdim, ayrıca gittiğim her yere onun fotoğrafını taşıdım.

Abbas, kaçırılan kardeşi Gülşen Abbas'ın fotoğrafıyla

Daha sonra Çin devlet medyası; China Global News ağı beni yalancılık, dedikodu yaymak ve başkalarının fotoğrafını çalıp kardeşimmiş gibi göstermekle suçlayan bir makale yayımladı. Yani aslında kardeşimin olmadığını ve başka birinin fotoğrafını taşıdığımı iddia ediyorlardı. Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı resmi Twitter hesabından benim fotoğrafımı paylaşıp üzerine ‘CIA’, ‘yalancı’ yazılı etiketler yapıştırdı. Bu Aralık 2019’da, kardeşim gözaltına alındıktan bir yıldan uzun süre sonra yaşandı.

Bundan da bir yıl sonra, Aralık 2020’de Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Pekin’de Reuters muhabiri kendisine benim kardeşimi sorunca ismini vererek Gülşen Abbas Çin yasalarına uygun olarak suçlu bulunmuştur’ dedi. Eee? Bir yıl önce kardeşimin var olmadığını, öyle birini tutuklamadığınızı ve benim yalan söylediğimi söylüyordunuz…

Bu Çin’in yaydığı yanlış bilgilere bir örnek. Yalan söylemekten utanmıyorlar. Hatta kendi yalanlarını unutup bunu da umursamıyorlar.

"Çin yönetimi şu anda aktif bir soykırım yürütüyor"

Şu anda Sincan’daki Uygurlar nasıl muamelelerle karşı karşıya?

Toplama kamplarına götürülüyorlar, köle olarak çalıştırılıyorlar, Uygur kadınlar sterilize ediliyor, onlara zorla kürtaj yaptırılıyor. Uygur çocuklar evlerinden alınıyorlar. Uygur kız ve kadınlar zorla Han Çinlilerle evlendirilmeye çalışılıyor; reddederlerse Müslüman olmayan biriyle evlenmeyi kabul etmedikleri söylenerek ‘radikal’ olarak damgalanıyorlar. Ne nedenle evlenmeyi reddettikleri önemli değil, ne olursa olsun gerekçe bu gösteriliyor. ‘Radikal İslamcı’ ilan edildikten sonra da tüm aileleri ile birlikte toplama kamplarına gönderiliyorlar. Çin hükümeti, milyonlarca Uygurun toplama kamplarında tutulmasını ‘bu insanların radikal olduğunu ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğunu; yasadışı İslami uygulamalar gerçekleştirdiklerini söyleyerek’ gerekçelendiriyor. Yasadışı İslami uygulamalar dedikleri şeyler namaz kılmak, Ramazan’da oruç tutmak, domuz yememek veya alkol tüketmemek, sakal bırakmak, kadınların başörtüsü takması… Bunlar dinin çok temel noktaları. Bunlar radikal veya yasadışı şeyler değil. Ancak Çin bunların yasadışı olduğunu söylüyor.

Çin yönetimi şu anda aktif bir soykırım yürütüyor. Biz buna aktif soykırım diyoruz; çünkü Çin devletinin kendi sızan belgeleri bile soykırım politikalarından söz ediyor. Uygur kadınlar sterilize edildiği için veya kürtaja zorlandığı için Uygur bebeklerin doğmadığını, Uygur nüfusunun düştüğünü söyleyen Batılı akademisyenler var. Toplama kamplarının yanına krematoryumlar inşa edildiğine dair haberler var. Biz Müslümanız. Biz ölülerimizi yakmayız, gömeriz. Neden toplama kamplarının yanına krematoryumlar inşa ediliyor?

Pekin, Sincan’da bir ‘tekrar eğitim’ programı uygulandığını söylüyor. Bunu biraz açabilir misiniz?

Program kapsamında içeride ‘tekrar eğittikleri’ insanlara bir bakalım. Kamplarda profesörler, üniversite rektörleri, doktorlar, ünlü akademisyenler, yazarlar, şairler, öğrenciler, öğretmenler, atletler, işletmeciler, hayırseverler tutuluyor. Bu tür insanların bir tekstil işiyle ilgili nasıl bir ‘tekrar eğitim’ alması gerekebilir ki? Bu insanların ‘tekrar eğitilmeye’ ihtiyacı yok. Benim emekli doktor olan kardeşimin ‘tekrar eğitilmeye’ ihtiyacı yok. Benim profesörlerim, okul arkadaşlarım orada… Bunlar doktorlar, ünlü akademisyenler… Türkiye’de, ABD’de eğitim görmüş insanlar. Neden tekrar eğitime ihtiyaç duysunlar?

Bunların tamamı yalan. Temelde Çin Halk Cumhuriyeti, İslam’a ve Uygurlara savaş açmış durumda. Dinin tedavi gerektiren bir akıl hastalığı olduğunu söylüyorlar. Yani Uygurlar dini, etnik kimliği ve kültürü nedeniyle ‘tekrar eğitiliyor’. Çin iddia ettiği gibi ‘onların iş bulabilmesi için’ bir eğitim vermiyor. Çin onların etnik kimliğini silerek Han Çinlilere dönüşmelerini sağlamaya çalışıyor.

 

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —