Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Umran Dergisi Kasım 2025/375. Sayı Çıktı!

Umran Dergisi, 2025 Kasım sayısında, Siyonist hegemonyanın çöküşüne işret ederek; metanetli direnişi ateşkes ve gelecek konularına değiniyor.

Umran Dergisi Kasım 2025/375. Sayı Çıktı!

Dünya, Necip Fazıl Savaş Yazıları’nda 1939’un başında yazdığı gibi “misilsiz bir boğuşmaya doğru gidiyor.” Hâl böyle olunca Şer İttifakı’nın akıllı güç stratejisini yansıtan soykırımcı Netanyahu’yu destekleyen ve Trump’ın arabuluculuğunda açıklanan ateşkes antlaşmasının gündüz gevezeliğinin ötesinde bir anlamı yok. İsrail saldırmayı sürdürdükçe tablo karanlık ve Gazze şeridi ile Filistin topraklarında kalıcı bir barış için fazla umut yok; zira sözde ateşkes antlaşması, aslında Siyonist rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı hedefleyen geçici moladan ibaret. Hiç şüphesiz, planda bundan fazlası var ancak maddelerin çoğunun belirsiz ve yoruma açık olması, bu ‘barış planı’nın ciddiye alınmasını zorlaştırıyor.

İki yıllık Siyonist soykırımı boyunca Filistin direnişinin öncelikleri, derhal ve kapsamlı bir ateşkes, ablukanın kaldırılması, yardımların girişine izin verilmesi, yeniden yapılanma ve esir değişimi için bir antlaşmaya varmaktı. Ateşkesten sonraki günler, ateşkesin tatbik kabiliyetinin olup olmadığının da test edildiği zamanlardı. Bu süre zarfında Gazze’nin ana kısmının dışında Siyonist saldırı kuvvetleri Filistinlileri katletmeye kaldığı yerden devam etmekte hiç vakit kaybetmeyeceklerini gösterdi. Ömer Rıza Doğrul’un 7 Nisan 1948’deki şu satırlarını hatırlamamak imkânsız: “Siyonist tedhişçiler silahı elden bırakmayı bütün hülyalarına veda etmek mahiyetinde telakki ediyor ve onun için kavgaya devam etmeyi daha doğru buluyorlar.” Siyonistler bu doğrultuda hareket ettikleri için dün, yarın olduğu gibi aynı zamanda bugündür. Defalarca görüldüğü üzere sözünde durmayıp ateşkesleri her zaman bozan taraf Siyonist rejimdir. Müzakerecileri katleden hep işgal rejimidir; uluslararası hukuku ihlal eden taraf da onlardır. Sorunun nerede, nasıl başladığının, zamanında neler yaşandığının gözlerden kaçmaması, bir tür yüzeyselliğe, kopukluğa, süreklilik kaybına yol açmaması için meselenin arka planını bilmek gerekiyor. Roger Garaudy başta olmak üzere Siyonist rejimin mitlerini sorgulayan metinleri okurken son iki yılda yaşananları, bunlara ilişkin görüntüleri, haber ve tartışmaları sıklıkla hatırlamamak, düşünmemek mümkün değil. 2 Kasım 1917’de hazırlanan Balfour Deklarasyonu’ndan itibaren Filistin’de yaşananları belirli bir bütünlük içerisinde öğrenmek, hâlihazırda yaşananları anlamak için gerekli. Ama elan yaşananları hatırda tutmak da geçmişi daha açık seçik kavramaya çok yardımcı oluyor. Bu yüzden 7 Ekim’in bir öncesi de var. Tarih o gün başlamadığı gibi, o günün ertesinde yaşananlar yüz yılı aşkın bir süre boyunca süren katliamların üzerini örten sözlerin beyhudeliğini de açığa çıkardı.

Bir kere şu noktayı belirtmek icap eder ki kırılgan ateşkesi insanların vicdanlarında kısmen de olsa onaylatan Gazze’ye yardım gönderilmesi beklentisiydi. Siyonist rejimin hapishanelerinde tutulan bazı Filistinlilerin iadesi gibi sebeplerle planı kabul eden HAMAS, gıda yardımı yeniden başlasa bile bunun uzun sürmeyeceğini biliyor. Zira Siyonist teşebbüslerine devam eden Netanyahu’nun tüm bölge için büyük planı, Suriye, Lübnan, Ürdün’ün bazı bölgelerine ve Irak’a “İsrail’in genişlemesi”ni kapsıyor. Gazzelilerin bu planın bir parçası olması değil, etnik temizlik yoluyla tamamen ortadan kaldırılması öngörülüyor. İşte bu ve benzeri gelişmeler Siyonizm’in kolonyalist doğasına karşı bütün dünyada bir uyanış yaşanmasını sağladı. Aksa Tufanı sonrası İsrail’in başlattığı soykırıma karşı dünya kamuoyundan, sivil halklardan gelen tepkinin geçmiştekilerden çok ileri noktalara ulaştığı bariz. Filistin’in dramını anlatma iddiasındaki literatürün çok büyük bir kısmında eksik olan perspektifi gün ışığına çıkaran Raşid Halidi’nin vurguladığı üzere dünyanın farklı bölgelerinde savaş makinesinin bir parçası olan ana akım medya itibarını ve etkisini kaybediyor. Çünkü bunlar muhabirlerine katliam, etnik temizlik ve işgal edilmiş toprak gibi terimlerden kaçınmaları talimatını vermişlerdi. Rahatlıkla diyebiliriz ki mitlerle inşa edilen Siyonizm aşındı, post-Siyonizm çağı başladı. Metanetli direnişle İsrail güç kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor. İrlanda’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Catherine Conolly’nin “Tarih 7 Ekim’de başlamadı!” sözü soykırımın arka planına işaret etmesi bakımından kıymetli. Onun için Filistin’de bir mütareke akdinin anahtarı, Siyonistlerin sömürgecilikten vazgeçtiklerini ilan etmeleridir.

Görünüşe göre Siyonist rejim şimdilik bir miktar yardım girişine izin veriyor ancak bu tedariki kesmesi ve acımasız aç bırakma politikasına geri dönmesi an meselesidir. Ayrıca işgal rejimi ateşkesi ihlal eden dağınık saldırılar düzenliyor. Bu yüzden Trump ve şürekâsının hazırladığı plana fazla umut bağlamamak gerekir. Direniş ve sabrı ile metanet destanı yazan HAMAS Tony Blair’in Gazze’de geçici başbakan olması fikrini ya da silahlarını teslim etmeyi kesin bir dille reddettiği için bu plan hiçbir şey ifade etmiyor. Kuşatma ve saldırı ne kadar şiddetli olursa olsun, Filistin halkının iradesi asla yenilmeyecek

İsrail sorununun kökeninde Siyonizm’in Filistin’i sömürgeleştirme planının yattığını, kimi nüanslar olsa da esasında yaşananların önceki yüzyıllarda Batılı devletlerin dünyanın farklı bölgelerindeki sömürgeciliklere büyük koşutluklar gösterdiği çok açık. Hâsılı bir tarafta silahlarla donanmış bir Siyonist güç ve onu destekleyenler, diğer tarafta gıda ve ilaç gibi zaruri ihtiyaç maddelerine bile ulaşamayan gadre uğramışlar var. Sezai Karakoç’un da hatırlattığı üzere hakikat şu merkezdedir: Merhamet yüklü medeniyete, düşmanlık ve silah yüklü sözde medeniyet ölüm kusmaya devam ediyor. Bu istila ve saldırının durması için slogandan öteye gitmeyen tepkilerin, bildirilerin ve bildirimlerin anlamsızlığı kavranmalı. Tek çare ve çözüm, İslam âleminin uyanıp bir siyasi birlik oluşturması ve böylece hür ve bağımsız yaşamaya kavuşmanın gereğini yerine getirmesidir. Dava günübirlik hadiselerin ötesinde ciddidir, bir hayat memat davasıdır ve ancak onun ciddiyetiyle mütenasip bir kararla halledilebilir. Allah’tan istemeyi bilme şuuru ile sırât-ı müstakîm istikametinde çaba harcamalıyız. İlahi Kelam, akıl, tarih ve tecrübe bunu emrediyor.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.

Umran



Anahtar Kelimeler: Umran Dergisi Kasım /. Çıktı!

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER