Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Umran Dergisi Ekim 2025/374. Sayı Çıktı!

Umran dergisinin bu sayısında “İsrail Barbarlığına Nasıl Son Verilir?” manşeti bağlamında; “Vicdanın Yankılanan Haykırışı, Filistin’i Tanıma Dalgası ve Bölgesel İttifaklar” gibi konular ele alınmış bulunmaktadır.

Umran Dergisi Ekim 2025/374. Sayı Çıktı!

Merhum Necip Fazıl, okurlarını İkinci Dünya Savaşı yıllarında dünyada kimin hangi dolapları döndürdüğünden haberdar etmek için yazdığı Savaş Yazıları’nda şöyle diyordu: “Alışılmadan elimizi yakan ılık su, kaynar hâle geldikten ve alışıldıktan sonra derimizi bile kaşındırmaz oluyor.” Alıştığımızdan olsa gerek tesirini göz ardı etmiş olabiliriz ama şu bir gerçek: 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı’ndan bu yana dünya, Ortadoğu tarihinin en korkunç ölüm ve yıkım sahnelerine şahitlik etmektedir. Ki bu harekâtın açık amacı, Jared Kushner’in Donald Trump adına yürüttüğü İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki İbrahim Antlaşmaları’nı engellemekti.

Diğer taraftan Siyonistlerin Filistin halkına karşı soykırım yapmak için kullandıkları model, Avrupalılar tarafından, toprak çalmak ve yerlileri öldürüp yağmalamak için büyük gemilerle dünyayı nasıl dolaşacaklarını keşfettiklerinde icat edilmişti. Trump’ın buyurgan keyfiliğinin etkisini henüz hissetmeyen tek ABD müttefiki olarak öne çıkan İsrail’in Filistin’de yaptığı tam anlamıyla bu, ancak Avrupa’nın tüm güçlü ülkeleri de yüzyıllardır aynı şeyi yapıyor. Bir zamanlar dünya sisteminin ana üssü Britanyalı emperyalist oyunlar ve oyunculara özgü olan her şey artık İsrail sömürgeciliğine özgü duruma geldi. İsrailliler ne yaptıysa onlardan öğrendiler. Zaten onların yıkıcı gücünün büyük bir kısmı, açgözlülükten ve açgözlülüğün iyi bir şey olduğuna dair felsefi inançtan kaynaklanır. 

80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında pek çok ülke İsrail’e rağmen kâğıt üzerinde de olsa Filistin devletini tanıdı. Şayet bu yıl Birleşmiş Milletler’de bir tema olsaydı, bu Filistin devletinin tanınması olurdu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi arasında Filistin devletini tanımayan tek ülkenin ABD olduğu hatırlanmalı. Bundan bir şey anlayabilmemiz için hızla esen bu tanıma dalgasının neye evet dediği kadar neye hayır dediğine de dikkat kesilmemiz gerekir. Tanıma dalgası Filistin için tarihî bir zafer sayılabilir; varlığından ciddi şüphe duyulsa da uluslararası toplumun tarihî adalet, toplumsal adalet ve medeniyetin aksiyomlarına yönelik kolektif onayını yansıtır. Ne var ki mevcut tanıma dalgası geçici bir harareti yansıtıyor, zira uluslararası hukukun tanıdığı ve güvence altına aldığı Filistin toprakları hâlâ işgal altındadır. Temel sorun, Filistin devleti için belirlenen Doğu Kudüs, Gazze Şeridi ve Batı Şeria topraklarının bütünüyle İsrail’in elinde bulunmasıdır. Geniş çaplı uluslararası tanıma, Filistin devletinin bu topraklar üzerinde bağımsız, özerk ve özgürce var olmasını kendiliğinden getirmiyor. Bu sebeple Filistin devleti, gerçekleşmeyi bekleyen bir rüya olmaya devam etmektedir.

Öte yandan İsrail ve destekçileri Filistin direnişini bitirmeye yönelik sinsi planlar ortaya koyuyor. Bugün Filistin’deki çözümsüzlük tablosunu üreten kimi ülkelerden söz ediyoruz. Filistin devletini tanıyorlar, zira Siyonizm, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı onlarca yıldır direnen Gazze’deki İslâmcı hareketin, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in bir kolu olarak gelişen İslâmî Direniş Hareketi HAMAS’ın defterini dürmenin tek yolunun Mahmud Abbas üzerinde dayanışmak olduğuna inanıyorlar. Ayrıca Siyonist işgal rejiminin azgın yayılmacı barbar iştahından korkmaya başladılar. İşgalcilerin sivillere, kadınlara ve çocuklara, gazetecilere, sağlık çalışanlarına ve insani yardım görevlilerine yönelik vahşi katliamı, aç bırakma ve etnik temizliği eşi benzeri görülmedik bir duruma ulaşmış vaziyettedir.

Filistin topraklarında Siyonist şiddete dikkat çekmekteki amacımız zaten birçok kaynak tarafından belgelenen olayları tekrar etmek değildir. Muhtemelen dünyanın dört bir yanındaki insanların ekseriyeti soykırımı desteklemiyor ama kimi hükûmetler açıkça destekliyor. Bunca karanlık içinde iyi olan şu ki, Gazze’deki soykırım dünyada küresel bir direniş hareketinin doğmasına yol açtı. İsrail’den dehşete düşen, tiksinen, iğrenen; hakikat, adalet, vicdan ve ahlaki berraklık ilkeleriyle harekete geçen bir vicdan kitlesinden söz ediyoruz. Küresel Sumud Filosu bunun sembolik bir göstergesiydi.

Siyonist anlatının tamamen baskın olduğu, müstemlekeci rejimin abartılı bir şekilde ‘milletlere ışık’ diye sunulduğu bir dünyada değiliz artık. Bugün İsrail, soykırımcı eylemleri yüzünden geniş kesimlerce barbar bir devlet olarak görülüyor. Felaket zamanlarda yaşanan az sayıdaki iyi gelişmelerden biri de bu. Siyonist rejimin insanların vicdanında mahkûm edildiği bir vasatta ABD ve İsrail’in şer ittifakını yalnız bırakmak açısından kâğıt üstünde de olsa Filistin devletinin tanınması sevindiricidir. Ancak nasıl, neden şimdi, diye sormak ve bu çıkışın arka planına bakmak gerekiyor. Batılı güçler soykırımı saklamak, Filistinlilerin yerinden edilmesine ve soykırımına soyunan İsrail’i insanların nezdinde meşrulaştırmak istedikleri için Filistin devletini tanıyorlar. Katar’ın başkenti Doha’ya Anglosakson desteği verilerek yapılan saldırının arka planında da bu vardı. Avrupa devletlerinin bu saldırı karşısında sahtekâr bir sessizliğe bürünmelerinin altında İsrail’e tarihindeki en büyük askerî yenilgiyi tattıran HAMAS’sız hatta belki de Gazze’siz bir Filistin’le dünyayı avutma işgüzarlığı yatmaktadır. Bu bakımdan Trump’ın bölgeye istikrarı geri getirmenin bir yolu olarak sunduğu biraz eski, biraz yeni fakat aynı sorunları barındıran ‘Gazze Barış Planı’, esas itibarıyla Filistin direnişini yok etme tasarısıdır. İsrail saldırganlığını sürdürdüğü ve Filistinlilerin meşru talep ve endişelerini görmezden geldiği sürece herhangi bir planın uygulanabilme ihtimali yoktur. Plan aynı zamanda Trump’ın Gazze’yi bir gayrimenkul girişimi olarak geliştirmeye yönelik eski fikirlerine somut bir yapı kazandırıyor.

Hiç şüphesiz bu zamanlarda, bu kadar acı ve ıstırapla yaşamak ne kadar trajik olursa olsun şahit olduğumuz bu zalim, bu emperyalist, insanlık dışı işgal rejimine karşı hoşnutsuzluk devletler düzeyinde de artıyor. Stratejik otonomi hedefi olsun olmasın tüm Ortadoğu ülkeleri İsrail’in yayılmacı politikalarını daha fazla tehdit görüyor, bu durum bölgeyi çok az kişinin ön gördüğü şekilde yeniden şekillendiriyor. Siyonist rejimin Filistin topraklarına ilaveten vurduğu yedinci ülke olan Katar’daki HAMAS siyasi liderlerine düzenlediği saldırı, Körfez ülkelerini derinden sarstı. Saldırı bir zamanlar istiğna abidesi İsrail’i potansiyel bir ortak gören ve normal şartlar altında bir araya gelmeleri çok zor olan devletlerin güvenlik endişelerini arttırarak muhtemel bölgesel ittifakların tohumunu attı. Elbette Müslüman ahlakında olayların seyir tarzına boyun eğerek kıyamete doğru yol almak yoktur. Yapılması gereken, bu ittifakları esaslı ve hükûmetlerin siyasetleriyle değişmeyecek ve herhâlde hedefe vasıl oluncaya kadar dayanacak sağlam bir teşkilata bağlamaktır.

Unutmayalım ki Ortadoğu’nun ister entelektüel ister beşerî düzlemde fazlasıyla karmaşık hâle gelmiş bugünkü ortamında yalnızca İslâm dünyası değil, bütün dünya yeni bir nefese ihtiyaç duymaktadır. Kendilerini geçici ve muvakkati muvaffakiyetlerle avutmak istemeyenlerin bilgi ve iman silahıyla silahlanması ve boynundaki muasırlaşmayı temel düstur kabul eden esaret zincirini kırıp atması gerekir. Aksi takdirde burnunuz yere feci hâlde sürtülecektir. Cenâb-ı Hak hepimize hakka matuf gayretlerimizde yardımcı olsun.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.

Umran



Anahtar Kelimeler: Umran Dergisi /. Çıktı!

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER