Ülkenin İdaresinde Değişmeyen Zihniyet

Şakir Diclehan Yazdı;

Ülkenin İdaresinde Değişmeyen Zihniyet

Çağımızda devletler, çok büyük tehlike ve büyük sorunlarla karşı karşıyadırlar. Özellikle Ortadoğu ülkelerini idare edenlerin, başlangıçta iyi niyetle ve hizmet etme arzusuyla iktidar gelmelerine karşılık gittikçe kendi koltuklarını sağlamlaştırdıktan sonra bir daha iktidarı bırakmayı düşünmediklerine tanıklık etmekteyiz.

Bir devleti, dış dünyadan soyutlamak mümkün değildir. Bu nedenle insan onuru için bir hak olan özgürlük ve eşitliği, devletin gücünü sarsacak, dışa karşı durumunu zayıflatacak şekilde kullanmamalıdır kişi…

Devlet zulmetmemelidir. Aslında politika, en uygun yönetimi bıkmadan ve usanmadan arama işidir. Türkiye’de iktidara gelen partiler, bir ileri bir geri manevra yaparak ve halka verdikleri vaatleri ve sözleri unutarak devlet içinde kümelenmiş bir avuç İttihat ve Terakki zihniyetindeki bürokratın, onlara belli bir noktaya kadar gelişmeye izin verdikleri görülmektedir ne yazık ki…

Son zamanlarda devlet çarkında bir patinajın söz olduğu görülmektedir. Uzun bir zamandır uykuya ve unutulmaya terk edilen “Tek devlet, Tek Bayrak, Tek Millet ve Tek vatan” tekerlemesinin tekrar gündeme taşındığı görülmektedir. Ünlü bir söz vardır: “Oğlum bina okur, döner döner yine bina okur.” İnsanları tekleştirme felsefesiyle uyutmak, kâinatın da kanununa aykırıdır.

Tarihten Alınmayan Ders:

Ortadoğu ülkelerinde bitmeyen bir saray aşkı olmuştur her zaman… Muaviye’nin Şam’da Yeşil Sarayı’nı yaptırdığına, Ebu Zerr Ğifari’nin cesaretle Muaviye’nin yüzüne karşı söylediği: “Ey Muâviye! Eğer bu saray Allah’ın parasından ise, hıyanettir ve eğer kendi parandan ise, israftır.”

Emevilerden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlılara kadar bu saray aşkı hep sürer gider…  Suriye’de bulunduğu sıralarda, Muaviye’nin bazı harcamalarını ve Müslümanların ihtiyaç fazlası mallarını Allah yolunda sarf etmeyip biriktirmelerini (kenz) şiddetle eleştiren Ebû Zerr’in görüşleri, bilhassa fakir halk ile yönetime muhalif kimseler arasında ilgi görür, hem yönetim ve hem de zenginler aleyhine bir hareketin başlamasına neden olur.

Ebu Zerr’e ait olduğu söylenen “Fakirlik kapıdan girince İman pencereden kaçar” sözü, daha sonraki zamanlarda bir Batılı yazar (Thomas Fuller) tarafından: “Fakirlik kapıdan girince, aşk pencereden çıkar gider.” Şekline girer ve bu söze kulak tıkayan idareciler, bunun büyük sıkıntısını çekerler daima…

Prof. Dr. Tarık Zafer Tuna’ya, son dönemin politik hayatına ayna tutan önemli isimlerden biri kabul edilir. Türk olmayan bir Türkçü olan Gökalp için: “İttihat ve Terakkiye ideolojik rengini vermekle yükümlü biriydi. İttihat ve Terakki’nin iktidar anlayışı, karizmatik bir iktidar anlayışıydı. Tanrı adeta onları bu memleketi kurtarmak üzere göndermiştir. Bu memleketi onlardan başka hiç kimse kurtaramaz ve idare edemez. Bundan varılacak sonuç, eğer kendilerine bir muhalefet verilecek olursa, bu bir vatan hainliği nitelenmeye kadar giderdi. Gökalp bu ortam içindedir.”

Bugün de hükümetten ayrılmayı bir hainlik olarak ve “beka” sorunu olarak gören zihniyet, yüz yıl önce ortaya atılan bu anlayış ve görüşe ne kadar da benzemektedir. Fakirlik ve yoksulluğun diz boyu ve doludizgin gündeme girdiği günümüzde, iktidarın başını iki elin arasına alıp derin derin düşünmesi gerekir. Problem ağırlaştıkça kaçış artar. Kaçış arttıkça da problem daha da ağırlaşır… İnanmış kişi için şartlar ne kadar ağır olursa olsun, şartların biraz ötesi vardır. Ancak fedakarlık anlayış ve felsefesini benimsemek şartıyla…

 

Kaynak: Farklı Bakış