Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) “Gazetecilik ve İfade Özgürlüğü Davaları” başlıklı çalıştayı için İstanbul’daydım hafta sonunda.
Çalıştay salonunda, son günlerin üzerinde konuşulan isimlerinden Ufuk Uras’ı gördüm.
Uras’ın siyasi kimliği biliniyor; Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” kapsamında cezaevinden çıkartılarak, silah bırakıldığını açıklaması çağrısında bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmesi gündemde epeyce tartışıldı.
Fırsatını bulmuşken, program sonunda Bahçeli ile yaptığı görüşmeyle ilgili aklımdaki soruları yönelttim.
Uras’ın sorulara verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Ufuk Uras ve Tolga Şardan
- Sayın Bahçeli'yle görüştünüz, bu süreç nasıl işledi? Siz mi randevu istediniz yoksa Bahçeli mi davet etti?
Sayın Bahçeli’nin DEM’li vekillerin elini sıkması ve barış çağrısını yapması, Öcalan’la ilgili talebi bana çok önemli geldi. Tarihsel bir çağrı gibi geldi, daha sonra DEM’li yöneticilerin de çağrıya ‘evet’ demesi karşısında bekledim, ne olacak diye bir süre? Bir süre sonra bir af durumu olunca danışmanları vasıtasıyla görüşmek istediğimi söyledim. Sayın Bahçeli de randevu verince gittim.
Bana “Zaten ben sizi takip ediyorum. Bu konudaki bakış açınızı biliyorum dedi. “Bence çok önemli” dedim. “Bu konuda her türlü katkı sunmaya hazırız” derken, o da kendi serüvenini anlattı. “1 Ekim’de Sayın Erdoğan bu meseleyi, yani ‘Türk-Kürt kardeşliği meselesi nasıl formüle edilirse, küresel güçlere bırakmayalım, kendimiz ele alalım’ dedi ama nasıl formüle edelim konusunu kendime sordum” dedi. Bahçeli, “İlk adım olarak DEM grubunda el sıktım, bir vefat varmış, taziye dileklerinde bulundum” dedi. “Ama bizim 50 milletvekilimiz var, AK Parti çoğunlukta, bundan sonrası onların adım atması gerekiyor” dedi, özeti bu.
- Takvim nasıl işledi? Ne zaman randevu talebinde bulundunuz? Ne kadar sürede size yanıt geldi?
Bir hafta içinde ya da birkaç gün içinde yanıt geldi.
“Kantin siyaseti dönemini aştık, CHP’nin de pozitif tutumu var”
- Siz böyle bir pozitif yanıt alabileceğini düşünüyor muydunuz? Sonuç itibariyle Sayın Bahçeli’yle, sizin hayata bakışınız farklı.
E tabii tabii öyle oldu. Daha doğrusu şöyle diyelim; zaten Türkiye’nin farklı renkleri bu konuda mutabakat sağlarsa, ancak ilerleyebilir. Başta, ana muhalefet partisi olarak de dahil olmak üzere ben CHP’nin de gerek Genel Başkanı Özgür Özel gerek Sayın İmamoğlu’nun, bu konudaki tutumlarının da çok pozitif olduğunu görüyorum. O yüzden bunu bir tarihi fırsat olarak değerlendiriyorum. Sizin sorduğunuz sorunun benzerlerini “Bir sosyalist olarak radikal milliyetçi bir insanla niye görüştünüz?” diye dile getirdiklerinde “Tam da bu nedenle görüştüm” diyorum. Öğrencilik dönemini, kantin siyaseti dönemini, ergen siyaseti dönemini aştık. Sadece bize benzerlerle konuşarak zaten bir yere varılamayacağını gördük. Tam da Bahçeli’nin bu sözü söylemesi çok önemli olduğu için bu adımın atılması gerektiğini düşündüm. Türkiye’de hemen hemen her kesimle konuşabilecek insan sayısı da pek kalmadı. Maalesef kutuplaşma nedeniyle sanatçıları bir kenara koyarsak, genellikle her kesimle görüşlerine katılmasam da bir diyalog içerisindeyiz. O yüzden bunun simgesel bir anlamı olduğunu düşünüyorum.
MHP Genel Başkanı Develt Bahçeli, 1 Ekim'deki Meclis açılışında, Genel Kurul'daki DEM Parti ile tokalaştı
“MHP Genel Merkezi’ne ilk gelişim”
- Sayın Bahçeli’yle tanışıklığınız nasıl?
Biz aynı dönem milletvekilliği yaptık. Bir 10 Kasım töreninde yanımdaydı. Onun da hikâyesi şu; 2007’de Meclis’e girdiğimizde Genelkurmay Başkanlığı, 30 Ağustos resepsiyonu için benim gibi bazı vekillere davetiye yollamamıştı. Ben de “Biz seçilmişiz, bunlar atanmış. Bu ne cüret!” dedim. “Nasıl böyle bir şey yaparsınız?” diye eleştirdim. Öyle çok tören merakım yoktur ama o günden beri bütün 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, Cumhuriyet Bayramı ve 10 Kasım törenlerine özel olarak gittim. Onlardan bir tanesinde Bahçeli’nin yanındaydım. Dedi ki; “Ufuk Bey, bir tane borazan gibi bir şey var bu nedir?” dedi. Ben de “Ya fa notasıdır ya la notasıdır. Ama hepimiz bir notayız. Bir araya gelip bir harmoni sonucunda melodi oluyor” diye düşündüğüm için bugün bir kere daha bunun teyit edildiğini düşünüyorum. Bunun dışında MHP Genel Merkezi’ne ilk gelişim.
“Türkiye açısından tarihsel önemi var, atılan adımlar olumludur”
- Sayın Bahçeli’den böyle olumlu bir yanıt alacağınızı düşünüyor muydunuz?
Düşündüm, çünkü danışmanları “Çok memnun olur, sizi takip ediyor” dediler. Çünkü ben bu süreçte bütün televizyonlarda bunun ne kadar kıymetli olduğunu, bunun Türkiye açısından tarihsel önemi olduğunun altını çiziyordum. Dolayısıyla ben de “Herhalde bir sorun olmaz” diye düşündüm.
“‘Türkiye’de barış olsun’ demek, AKP propagandası olamaz”
- Hem AKP içinden hem de içinde siyaset yaptığınız sosyalist gruplardan sizin hareketiniz ile ilgili eleştiriler oldu. Tepkileri öngördünüz mü?
Hayır, ben daha çok hemen hemen her kesimden ve sokaktan inanılmaz destek gördüm. Ama “Türkiye’de barış olsun” demek, “AKP sözcülüğü” demek kadar AKP propagandası olamaz. Çünkü biz 40 yıldır barış mücadelesi içindeyiz. Ben bir şeyin sözcülüğünü yapmıyorum. “Bu atılan adımlar olumludur” diyorum. Basın bazen karıştırdı. Bazı temennilerde bulundum, temenniler de Türkiye’de hukuk teminatı, Anayasal değişimler vs., bunları kendi kanaatim olarak söyledim.
Erdoğan ve Bahçeli, 'Öcalan' çağrısının ardından ilk kez Külliye'deki 29 Ekim özel programında bir araya geldi
“Külliye ile AK Partili vekiller arasında organik temas yok”
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan size bir yaklaşım oldu mu?
Hayır, onunla konuşmadım. Bu konunun partiyle de ilgisi yok zaten. MHP Genel Başkanı ile konuşmamı basın sorduğu için aktardım, o kadar. Fotoğrafı çektim, bunu bir sözcülük olarak görmüyorum ama niye “Barış için barıştan yana tutum alıyorsun” demek yerine niye “Barış meselesi sizi bu denli rahatsız etti?” sorusunu sormak lazım.
Eğer küresel güçler bu kadar rahatsız oluyorsa Türk-Kürt barışından, onların rahatsızlığını içselleştirmenin ne solculukla ne muhaliflik ile alakası var. Bence tersten bakarak siz niye “şehit anaları ağlamayacak, ölümler olmayacak, kan dökülmeyecek” meselesinden rahatsız oluyorsunuz? Yani, bu adım yanlışsa doğrusunu söyleyin! Ortada öyle bir yönü de yok. Kişisel çekememezlikler.
Ama AK Parti ile ilgili söylediğiniz meseleden ben bir başka sonuç çıkarıyorum. Bir bilgiye dayanmıyor ama Külliye’deki yapılanmayla AK Parti milletvekillerinin arasında belli ki yeterince bir organik temas da yok. Dolayısıyla, ben değil bırakınız, bu kişisel itirazları psikolojik olarak anlıyorum. Partilerin de ötesinde meseleye bakmak lazım, “Bu kime yarar?” diye bakmamak lazım. AK Parti’ye yarar mı yarar, ama topluma da yarar. “AK Parti’ye yararsa o zaman barış olmasın” denilebilir mi? Burada o eksen kaybına dikkat etmek lazım.