ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI?

Ocak Medya'dan Serkan Yıldız'ın "konuya dair" analizi...

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI?

Gelin hep birlikte bir “Kıyamet Senaryosu” yazalım ve üzerinde düşünelim… Aslında senaryodan biraz daha uzak, biraz daha gerçeklere yakın bir bakış açısı olacaktır aşağıda yazacaklarım.

Suudi Arabistan’da bazı petrol noktaları “SİHA”larla vuruldu. Bu geçtiğimiz haftanın bir haberiydi. Ama bugün bazı kaynaklar bu SİHA’ların (Silahlı İnsansız Hava Araçları) İran üzerinden kalktığını ve düğmenin yine oradan basıldığını söyledi. 

Üçüncü Dünya Savaşı’nın hemen arifesindeki davulcu sesleridir bunlar… “KURBAN BAYRAMINI” müjdeliyorlar sanki kasapların yola çıkmalarından mütevellit… Sünni Müslüman bir ülkenin hedefleri, noktaları, üretim tesisleri Şii Müslüman bir ülke tarafından vuruluyor. Başka bir Sırp’a gerek yok anlaşıldığı üzere bambaşka bir “Dünya Savaşı” için… Diğer iki savaşın etiyolojik sebepleri “Sırp”lar tarafından olsa da buna bu sefer gerek kalmadı anlaşılan. Ha eğer zorlanırsa soy isminde bir “iviç” olan kurban rahatlıkla bulunabilir. 

Ama bu tip oyunların arkada kaldığını düşünmekteyim. Ve birçok teorisyenin dediği gibi “Üçüncü Dünya Savaşı” tam da tahmin edildiği gibi Ortadoğu’dan ateşlenmiştir. “Dünyanın Göbek Deliği”nde yani… Ve birçoğunun dediği gibi; “Üçüncü dünya savaşı nasıl başlar bilemem ama taşla – sopayla – kanla biteceğine eminim…” 

Yazdıklarımı “abartılmış” bulanlara gelin bir açıklama yapalım: İran, Suudi coğrafyasında bazı noktaları vuruyor. Evet, teknik olarak bu İran’ın problemi… Ve her şey doğal, olması gerektiği gibi giderse bunun hesabını verecek olan da sadece İran’dır. Ama evlerin yatak odalarında işler öyle olmuyor. Yatak odaları karışmış. Herkes karısını / kocasını haklı buluyor… 

İran, SİHA’ları ateşliyor ama bence bundan Rusya’nın çoktan haberi var. Ve sormuştur muhakkak; “Ne yapalım?” diye… Rusya ne demiştir bilinmez… Ama Rusya bu küçücük düğmeye basmanın sonrasında oluşacak krizi mutlaka “ideolojik ortağı” Çin‘le de görüşmüştür. Çin eğer buna karşı çıksaydı Rusya da buna muhakkak bir bahane bulurdu. “Yapma” derdi. “Erken” derdi. Ama demedi. Demek ki, ortada bir anlaşmazlık yok. Bir cephe böylelikle oluştu mu? “Rusya – İran – Çin” ve bu denkleme, bu kararsız çözeltiye eklenecek başka hammaddeler, hatta katalizörler de şu an hazır: “Küba” gibi, “Vietnam”, hatta “Kuzey Kore” gibi… Yeter mi? Muhakkak yetmez. Bir kaç Güney Amerika ülkesi de bu karışıma balıklama atlamaya hazır… Cephe oldu size kocaman bir dünya coğrafyası…

Bir de gelin masumane olarak petrol rezervleri vurulan Suudi Arabistan tarafına bakalım: Sünni İslam rejimi ile yönetilen ülke… Amerika‘nın balı kaymağı… “Yeşil Kuşak” projesinin atar damarı… Kaç tane üssü var orada sayısı belli değil… “Üçüncü Dünya Savaşı”ndan önce “Tweet Savaşlarına” bakarsanız zaten bu cephe kendini belli etmiş. ABD, sonsuz ve sadakatle kendisine bağlı Suudileri bu “Ordu” karşısında yalnız bırakmayacak. ABD, direk cephe açmaya hazır. Buna hazır olan sadece ABD de değil ama… Hemen hemen tüm NATO ülkeleri de bu haşarı “Abilerinin” ardından gitmeye razı; Birleşik Krallık (İngiltere / Büyük Britanya) başta olmak üzere… Almanlar kanımca bu durumda tarafsız kalacaktır. Ama Fransa, konjonktür gereği silaha sarılacaktır. İtalyanlar’ın zaten “aşırı sağcı” hükümetlerinin ateşe körükle gitmesinden dolayı mavzerleri ellerinde… Diğer Orta Avrupa ülkelernin bu kadar filler tepişirken yukarıda ezilmekten şikayet edecek halleri yok; kaderlerini ve hayatın onları çizdiği çizgiyi kabul etmiş durumdalar. Kanada & Avustralya & Güney Kore ne yazık ki; “Kendi kader hakları kendi ellerinden alınalı bayağı olmuş…” Oldu mu size “İkinci Cephe”

Maviyle Kırmızının karşılaşması… Round III… Kader için ringe çıkacaklar…

Peki, tüm bu patırtının, panayırın, hengâmenin içinde, bu topraklarda mağrur ve kendi halinde dolaşan bu halk için durum ne olacaktır? Bir tarafta komşun İran ve Rusya… Diğer tarafta müttefikin ABD ve NATO... Peki biz? Kırşehir’li bir ozanın, Zonguldak’lı bir kömür işçisinin, İzmir’li bir boyozcünün, Manisa’lı bir domates çiftçisinin hatta Kütahyalı porselen işçisinin, Ankara’lı bürokratın, Adıyaman’lı çiğ köftecinin, İstanbul’lu orta sınıf burjuvanın, Muş’lu bir çobanın ve Trakyalı bir üzüm üreticisinin, bu kadar işçinin, memurun, çiftçinin ve patronun durumu ne olacaktır? Bu halk ne olacaktır Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’i, Ermeni’si ve Yahudi’siyle? 

İkinci bir İnönü yok ki, tüm bu cehennemin içinde ülkeyi tek kurşun sıkmadan bu kaostan korusun! Açlıkla – yoklukla – olmayışla terbiye edip savaşa sokmasın… Keza başımızdakiler sanki daha da hiddetle saldırıyor topa – tüfeğe – mavzere… Kaybeden kim olacak? Testis kanseri yüzünden çürük alan kendi çocukları gitmeyecek cepheye… Yine Anadolu insanına sarılacaklar… “Aman”diyecekler, “Yetiş… Ülke elden gidiyor…” diyecekler… “İslam ayaklar altında kalacak” diyecekler… Fakat, doyduk çok şükürler olsun ki… Kazın ayağı hiç de öyle olmayacak… “Yüksek lisans yapmıyor olsaydım belki ben de şu an Suriye’de şehittim” edebiyatına tok bu millet! Artık; “Görelim, ölelim” diyecek…

Eee dedik; “İkinci bir İnönü yok…” Ne yapacağız bu üçüncü dünya savaşında? Asıl soru bu. Mavilerin yanında olup, al al kırmızı bayrağımıza mavi mi düşüreceğiz, yoksa kızılların yanında olup kırmızımıza kan mı damlatacağız? Boş verin hükümetleri, bürokratları… Asıl siz ne düşünüyorsunuz önemli olan bu…