Türkiye´nin sorunu: Azgın azınlık

ABDULKADİR ÖZKAN- 31.07.2018

Türkiye´nin sorunu: Azgın azınlık

Herkesin kendileri gibi düşünmesini ve inanmasını isteyen bir azgın azınlık ülkemizin en önemli sorununu oluşturuyor. Çünkü sürekli kamplaşma, ayrışma ve çatışma iklimi toplumumuza hâkim oluyor. Hâlbuki herkesin aynı düşünmesine gerek yoktur. Eğer, herkes aynı şeyleri düşünecek, aynı şeylere inanacak olsaydı bu hayatın bir intihan mekânı olmasına gerek kalmazdı. Bir yandan özgürlük, demokrasi ve laiklik şarkıları söyleyen azgın azınlığın öbür yandan herkesin kendileri gibi inanması gerektiği dayatması samimiyetsizlik değilse dayatmadır. Onlarda zaten anlaşılmak gibi bir yaklaşıma sahip değiller. ?Cumhuriyeti biz kurduk, kurallarını da biz belirleriz. Bu ülkede yaşayan herkes de bizim belirlediğimiz kurallara uyum sağlamak zorundadır´ anlayışı ile hareket ediyorlar. Bu arada kendilerinin azınlıkta olduğunu da ya unutuyorlar ya da tepeden inmeci anlayışlarının bir sonucu olarak herkesin aynı kalıp içine girmek zorunda olduğunu düşünüyorlar.

 

Bu anlayışta olanlara, söyledikleriniz ile dayattığınız anlayış çelişmiyor mu diye hiç sormayın. Onlar için söz ve davranışları arasında bir uyum olması gerekmiyor. Çünkü onlar kendilerini toplumun sahipleri, kendileri gibi düşünmeyenleri de ikinci sınıf vatandaş olarak görüyorlar.

Bu arada bir yandan Cumhuriyet diyorlar, insan hakları ve demokrasi diyorlar, en iyi rejimin bu olduğunu söylüyorlar ama kendileri gibi düşünmeyenleri dışlıyor, aşağılıyorlar. Hâlbuki tarihimizde yüzyıllar boyu her inanç ve ırktan insanlar birlikte yaşamışlar ve birbirlerinin inancına müdahale etmemişler. Farklı dinlerin ibadethaneleri yan yana yüzyıllar boyu varlıklarını sürdürmüşler. Ancak, yeni yönetim ve idare tarzı ile birlikte geçmişte tüm farklı din ve inanç sahipleri bir çatışma yaşamadan birlikteliklerini sürdürmüşlerken, devlet yönetimini elinde tutan çoğunluk onlara karşı bir sorun olarak bakmazken, geçmişin kötü olarak ilan ettikleri rejiminin yerine Cumhuriyet´in ikame edilmesinin ardından yönetimi ele geçiren bir kesim çoğunluğun farklılığına tahammül edememiş, edemiyor. Bir bakıma azınlığın çoğunluğa tahakkümü ortaya çıkıyor. Hâlbuki Cumhuriyet ne çoğunluğun azınlığa ne de azınlığın çoğunluğa tahakkümüne izin verir. Ne var ki, laiklik diye bir kavrama kendi istedikleri anlamı yükleyerek inanan insanlara karşı suçlama sebebi olarak kullanmaya başladılar. Böylece din karşıtlıklarını da laiklik savunuculuğu maskesi ile gizleme yolunu seçtiler.

 

Sonunda ortaya öyle bir görüntü çıktı ki, sanki bu ülkede belli bir azınlık din ve inananlarla mücadelesini laiklik savunuculuğu altında yürütmeye başladı. Böyle olmasaydı Mazhar Alanson´un, ?Ben mesela okullarda Atatürk sevgisini otomatikman pek çok çocuk gibi aldım bünyeye. Ama Peygamberime de aşığım, ne var bunda? sözleri bir linç kampanyasına dönüşür müydü? Maalesef dönüştürüldü. Bu da azgın azınlığın kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayanlara tahammülsüzlüklerinin dışa vurumuydu? Linç kampanyası karşısında Alanson´un aşağıya aldığım sözleri sanıyorum ülkemizin ana sorununun azgın azınlığın tahammülsüzlüğünü ortaya koyuyor:

?Seçimlerden sonra da, bu yeni dönemde de artık iyice ortaya çıktı ki, bu ülkenin çoğunluğu Müslüman ve Müslüman hayatı yaşıyor. Olayımız bu. Karşı tarafın kızmasının, dövünmesinin âlemi yok. Bu topraklarda o söyledikleri gibi ?laiklik de elden gitmez´ gitmedi de. Ülkemizin gerçeklerini kabul edersek hepimiz daha mutlu olacağız.?

Yukarıdan beri dikkat çekmeye çalıştığım azgın azınlığın çıkmazını Alanson güzel bir şekilde özetlemiş. Bu bakımdan ülkemizde bir takım çevreler dayatmacılıktan vazgeçtikleri, farklılıklara tahammül kültürü yerleştiği takdirde topluma hoşgörü hâkim olacak, huzur ve güven havası esecektir.