Sığınmacı Hakları Platformu, ULFED ve MAZLUMDER olarak hazırlanan "Türkiye’deki Göçmenlere ve Sığınmacılara Dair Sorunlar ve Çözüm Önerileri" raporu Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle 20 Haziran 2025 tarihinde kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Alanında uzman saha tecrübesine de sahip isimler tarafından hazırlanan bu rapor ile içinde bulunduğumuz dönemde farklı statülere sahip göçmenlere ve onlarla ilgili olarak alandaki duruma odaklanılmıştır. Göç politikasının uygulamaya yansıyan yönlerine ışık tutmayı, somut ve spesifik örneklere atıfla sorunların anlaşılmasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede raporda yer verilen ve ahlaki ve hukuki bakımdan ihlal ifade eden örneklerin tek veya münferit olmadığını, her başlık altında yer verilen örneklerin talep durumunda çoğaltılabileceğini vurgulamak isteriz. Öte yandan bu rapor kapsamında yer verilen örnekler genellikle dava konusu olup mahkeme kararıyla kesinleşmiş ihlal vakalarını içermektedir. Bunun anlamı, ilgili sorun başlığı altında dile getirilen örneklerle ilgili bilgilerin subjektif kanaatleri değil yargı kararlarında somutlaşan olgusal gerçekleri de yansıttığıdır.
Göç konusunda bütünlüklü bir yaklaşıma ve konuyu çok boyutlu biçimde ele alan bütünleşik bir göç politikasına ihtiyaç bulunduğu açıktır. Meselenin evrensel tecrübeyi ve hukuk, adalet, ekonomi, dış politika ve stratejik boyutları da içerecek biçimde geniş bir perspektiften ele alınıp kendi içinde tutarlı ve uyumlu bir bütünleşik göç politikasının geliştirilmesi, mülteciler, geniş toplum ve tüm bölge açısından ortak bir kazanımı ifade edebilir.
Bu çerçevede raporumuzun göç olgusunun ilgili tüm tarafları ve siyasi karar vericiler bakımından, yeni dönemde doğru ve kapsamlı bir göç politikasının somutlaştırılması doğrultusunda yürütülecek çalışmalara katkı yapması umulmaktadır.
Raporumuz ve rapora ilişkin basın açıklaması ekte sunulmuştur. Rapora ilişkin düzenlenen basın toplantısını aşağıda yer alan linkten izleyebilirsiniz.
***
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU, ULFED ve MAZLUMDER BASIN AÇIKLAMASI
Türkiye’deki Mülteci Politikaları Aklıselime Dayalı ve Hukuka Uygun Bir Yaklaşımla Yeniden Ele Alınmalı
20 Haziran 2025, MAZLUMDER Genel Merkez / İstanbul
Türkiye’nin göç politikası, çok boyutlu bir olgu olarak göçün başarılı biçimde yönetilebilmesi ve sorunları çözebilmesi için yeniden ele alınmaya ihtiyaç gösteriyor.
Bu bağlamda göç ve mültecilik olgusuna rakamların ve istatistiklerin ötesindeki hayatları, uzun yıllardır bölgesel ve küresel krizlerin etkisiyle yerlerinden edilen insanları görecek bir genişlikte bakmak gerek. Hak temelli yaklaşım, aklıselime dayalı bütünleşik bir göç yönetimi açısından dabir gerekliliği ifade ediyor.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle göç ve mültecilerle ilgili genel tabloyu ortaya koymak ve alanda yaşanan başlıca sorunlara işaret ederek topluma ve karar vericilere bilgi vermek amacıyla hazırladığımız raporu sunuyoruz.
Sivil toplum örgütlerinin, akademisyen ve hukukçuların katılımıyla hazırlanan bu rapor, Türkiye’deki göçmen ve sığınmacıların durumlarını ve karşı karşıya oldukları sorunları gözler önüne seriyor.
Bu rapor, göç politikalarının insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde yeniden yapılandırılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Sığınmacıların karşılaştığı bürokratik engellerden adaletsiz sınır dışı işlemlerine, ailelerin parçalanmasından eğitim hakkının engellenmesine kadar çok sayıda yapısal sorun somut örneklerle belgeleniyor ve çözüm önerileriyle birlikte kamuoyuna sunuluyor.
BU ÇERCEVEDE RAPORDA YER VERİLEN SORUNLAR VE ÖNERİLER ŞÖYLE ÖZETLENEBİLİR:
Sivil Toplumun ve Uzmanların Dahil Olduğu Yeni Bir Yönetim Modeli Raporun en önemli vurgularından biri, göç yönetiminde sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, avukatlar ve doğrudan sığınmacıların katılımını içeren bütüncül bir yönetim modeline geçilmesi gerekliliği. Bu kapsamda Göç Danışma Kurulu gibi yapıların işlevselleştirilmesi ve şeffaflık öneriliyor.
Yargı Kararlarının Uygulanmaması ve Keyfi Uygulamalar Raporda en çok vurgulanan sorunlardan biri, bazı göç idaresi personelinin yargı kararlarını tanımaması ve keyfi uygulamalara imza atması. Mahkeme kararlarına rağmen geçici koruma statüsünün iptal edilmesi, aile bütünlüğünü tehdit eden sınır dışı kararları ve keyfi tahdit kodları bu kapsamda ele alınıyor. Özellikle, “adli vakaya karışma” gerekçesiyle yapılan sınır dışı işlemlerin, şikâyetçi olan veya mağdur durumdaki kişilerin de cezalandırılmasına yol açarak adalet duygusunu zedelediği belirtiliyor.
Avukata Erişim, Savunma Hakkı ve Bilgilendirme Eksiklikleri
Sığınmacıların temel haklara erişiminde en büyük engellerden biri, avukata erişimin kısıtlanması ve yeterli bilgilendirme yapılmaması. Geri gönderme merkezlerinde (GGM) avukat görüşmeleri kısıtlı sürede, gizlilikten uzak ve sıklıkla tercüman desteğinden yoksun olarak gerçekleştirildiğinin altının çizildiği raporda, savunma hakkının etkili şekilde kullanılması için barolarla iş birliği içinde kalıcı çözüm önerileri sunuluyor.
Gönüllü Geri Dönüşün Zorla Sınır Dışı Etmeye Dönüşmesi
GGM’lerde tutulan kişilere gönüllü geri dönüş formu imzalatılması, çoğu zaman baskı altında gerçekleşiyor. Bazı durumlarda, kişiler hakkında devam eden yargılamalara rağmen sınır dışı işlemleri uygulanıyor ve bu kişiler ailelerinden, işlerinden, hayatlarından koparılıyor. Oysa gerçek bir “gönüllülük” için bağımsız bir gözlemci eşliğinde sürecin yürütülmesi ve kişinin özgür iradesiyle karar verebilmesi gerekiyor.
Eğitim ve Sağlık Hakkının Engellenmesi
Başta deprem bölgesinden olanlar olmak üzere kayıtlı oldukları iller dışından başka illere göç eden çocukların okullara kabul edilmemesi, raporda yer alan önemli bir insan hakkı ihlali olarak dikkat çekiyor. Benzer şekilde, sağlık hizmetlerine erişimde kimlik durumu ve yol izni gibi prosedürel gerekçelerle engellemeler yaşanıyor. Bu tür uygulamaların, özellikle çocuklar ve engelli bireyler açısından telafisi imkânsız sonuçlara yol açtığı vurgulanıyor.
GGM’lerde Kötü Muamele ve Şeffaflık Eksikliği
GGM’lerdeki fiziksel koşullar, kamera kayıtlarının yetersizliği ve kötü muamele iddialarının soruşturulmaması, raporda açık bir biçimde belgeleniyor. Kör noktaların giderilmesi, tecrit uygulamalarına son verilmesi ve şiddet iddialarının etkin biçimde soruşturulması yönünde somut öneriler sunuluyor. Ayrıca bu merkezlerin bağımsız denetim mekanizmalarına açık hale getirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Kamuoyunu, karar vericileri ve medya temsilcilerini bu çerçeve metni dikkatle incelemeye ve mültecilere yönelik her türlü ayrımcı uygulamanın karşısında durmaya davet ediyoruz.