Sosyal medyada bir video:
Koç Üniversitesi öğrencisinin isyanı: “Endüstri mühendisliği okuyorum, işletme yan dal yapıyorum. Bırak iş bulmayı, staj bile bulamıyorum. Hepsi reddetti, daha ne yapayım?”
Benzer serzenişleri, bir çok farklı üniversitenin endüstri mühendisliği öğrencilerinden de sıkça duymaktayız.
Yakınan kişi, Koç Üniversitesi öğrencisi…Türkiye’nin en yüksek puanla girilen üniversitelerinden biri….Bir de taşradaki üniversitelerin endüstri bölümü öğrencilerini düşünün..
Endüstri mühendisleri, bırakın sektörde iş bulmayı; staj yapacak bir endüstri kuruluşu veya tesisi bile bulamıyorlar.
Kaldı ki, belli kuruluşlarda bu amaçla öngörülen süreyi tamamlayanların çoğunun yaptıkları stajlar da göstermelik. Staj yerlerine gitmedikleri halde, gidip gelmiş gibi görünüyorlar ya da staj süresince meslekleriyle ilgili çok az şey görme fırsatı elde edebiliyorlar. Türkiye’nin en prestijli endüstri mühendisliği bölümlerinden birinden mezun olan bir yakınım, staj yapmak üzere gittiği hatırı sayılır bir otomobil fabrikasında; staj süresince fabrikanın üretim sistemi ve süreçleriyle ilgili neredeyse hiç bir şey öğrenmediklerini, kendilerine bir odada oturmalarının söylendiğini, vakitlerini ağırlıklı olarak çay içerek ve sohbet ederek geçirdiklerini söylemişti.
Türkiye’nin 104 üniversitesindeki endüstri mühendisliği bölümleri, yılda 4000 civarında mezun veriyor. Ülkemizde toplam 25.000 civarında endüstri mühendisi bulunduğu ifade ediliyor.
Üniversitelerde bu bölümler ilk açılmaya başladığında, endüstri mühendisliğinin geleceğinin çok parlak olduğu ve bu bölümden mezun olanların cazip iş imkânları bulabileceklerine dair yaygın bir kanaat vardı. Ancak zaman geçtikçe ve sayısı artan bölümlerden yeni mezunlar verildikçe, durumun pek öyle olmadığı anlaşıldı ve her geçen yıl, binlerce yeni mezun endüstri mühendisi işsizler kervanına katılmaya başladı.
Peki Türkiye’de mevcut endüstri mühendisi sayısı fazla mı? Aslında hiç değil..
86 milyon nüfusu, resmi rakamlara göre 1.455 trilyon$’lık ekonomisi, 261 milyar$’lık ihracatı, ve GSYİH içinde sanayi sektörünün%27 gibi hatırı sayılır bir payı bulunan Türkiye için, on binlerle ifade edilen endüstri mühendisi sayısı aslında çok az…
Bu tespiti, nüfusu hemen hemen bizimle aynı olan Almanya ile bir karşılaştırma yaparak ortaya koyalım: Almanya’da 100 bin civarında endüstri mühendisi bulunduğu tahmin ediliyor. Bizdekinin 4 katı kadar olmalarına rağmen, bu ülkede endüstri mühendislerinin işsiz kalması gibi bir durum söz konusu değil. Hatta bir çok şirkette, epeyce açık endüstri mühendisi pozisyonu var.
Bu çarpıcı sonucun sırrı; Alman sanayiinin küresel rekabetle tam olarak bütünleşmesinde, “En Değerli 500 Küresel Marka” listesinde 27 markasının bulunmasında ve 2024 yılı rakamlarıyla orta ve yüksek teknoloji yoğunluklu 1.675 trilyon$’lık ihracat yapmasında saklı…
Üstelik, sanayi sektörünün GSYİH içindeki payları her iki ülkede de birbirine yakın (Almanya’da %29, Türkiye’de %27).
Peki, ülke nüfusları ve sanayi sektörlerinin büyüklüğü birbirine yakın olduğu halde, nasıl oluyor da Almanya’da 100 bin endüstri mühendisinin tamamı istihdam edilirken; Türkiye’de Almanya’dakinin 4’de1’i kadar olan endüstri mühendislerinin büyük bölümü işsiz geziyor veya mesleklerinin dışındaki alanlarda çalışmak zorunda kalıyorlar?
Bunun gayet basit bir cevabı var:
Türkiye’de;
-Gerçek anlamda bir endüstri sektörü ve endüstri kuruluşu yok (Olanların sayısı çok az)
-Sözde endüstri kuruluşu olanların, endüstri mühendisine ihtiyaçları, yani mevcut mühendis arzını karşılayacak talepleri yok
-Sonuçta endüstri mühendisine ihtiyaç yok
Mevcut endüstri mühendislerinin hatırı sayılır bir bölümünün meslekleri dışındaki alanlarda iş bulmaları (yöneticilik, finans, pazarlama vb) bu gerçeği değiştirmiyor. Fabrikada üretim başında bulunmayan veya üretim süreçleriyle ilgili görev yürütmeyen bir endüstri mühendisinin bu açıdan bir anlamı yok.
Yoksa ülkemizde, mevcut sayının 4 katı kadar endüstri mühendisi bulunması gerekirdi.
Endüstri mühendisi, hangi görevleri yürütür?:
Endüstri mühendisi, endüstri tesislerinde; işgücü, makine, malzeme, enerji ve bilgi gibi kaynakları sistematik biçimde bir araya getirerek en az kaynakla, en yüksek verimi sağlamak üzere; üretim sistem ve süreçlerinin tasarımı, planlaması, iyileştirilmesi ve verimliliğinin artırılmasını sağlayan bir uzmandır.
“Endüstri” (sanayi), Türkiye’de genellikle “üretim yapılan her yer” için rastgele kullanılan, içeriği boşaltılmış bir terim…
Endüstri, gerçek anlamıyla; insan, makine, malzeme, bilgi ve enerjiyi bir araya getirerek verimli, ölçülebilir, ölçeklenebilir ve rekabet edebilir bir üretim sistemi kuran faaliyetler bütünüdür. Bu tanım, sadece fiziksel üretimi değil; kurumsal organizasyon, standardizasyon, markalaşma, teknolojik karmaşıklık, süreç mühendisliği ve katma değer üretimini de kapsar.
Endüstri mühendisinin standart tanımına göre üzerine düşen görevi yerine getirebilmesi için, çalıştığı işletmenin ve üretim tesisinin aşağıdaki yapısal özellikleri ve fonksiyonları taşıması gerekir:
-Belirli bir hiyerarşi, departmanlaşma ve işbölümüne dayalı sistematik organizasyon.
-Sadece bireysel veya birkaç kişilik üretim değil, kitlesel ölçekte insan kaynağı istihdamı.
-Üretimin el işçiliği veya basit araçlarla değil; gelişmiş ekipman ve makinelerle; otomasyon, hatta robotik vb. sistemlerin entegrasyonuyla yapılması.
-Belirli kalite standartlarında, tekrar edebilir ve ölçeklenebilir seri üretim.
-“Girdi-çıktı” sistemi kapsamında; hammadde, enerji, bilgi gibi girdilerin işlenerek yüksek katma değerli çıktılara dönüştürülmesi.
-Süreçlerin ölçülmesi, iyileştirilmesi ve maliyet düşürücü yaklaşımların sürekli uygulanması yoluyla“verimlilik ve optimizasyonun” sağlanması.
-Dış pazarlarda rekabet edebilecek, teknolojiyi ve yenilikleri takip eden, dijitalleşmeye ayak uyduran, ihracata yönelik nitelikli ve yüksek katma değerli üretim.
Endüstri mühendisi çalıştırma ihtiyacı, bir kuruluşta; yalnız başına tesisinin büyüklüğü, makine ve ekipmanı, üretim çıktısının fiziksel hacmi ve satış geliriyle ilgili değildir. Bunların dışında, özellikle ürünlerinin nitelik ve teknoloji düzeyiyle, katma değeriyle, uluslararası rekabette yer alabilme özelliğiyle ve yüksek marka değerli olmasıyla ilgili bir sonuçtur.
Şimdi ülke sathında 400 organize sanayi bölgesinde ve ilçelere kadar yayılmış sanayi sitelerindeki yüzbinlerce işletmeyi, bu kriterler çerçevesinde değerlendirelim:
Bu yerlerde, oto kaporta, tamir ve boya atölyeleri; kabuklu yemiş-meyve ayıklama, kurutma ve ambalajlama tesisleri; alüminyum, demir doğrama ve galvanizleme tesisleri; beton parke, bordür ve büz imalathaneleri, plastik boru ve malzeme üreticileri; inşaat demiri, seramik, cephe kaplaması, boya ve izolasyon malzemesi satıcıları vb’den geçilmiyor.
Bunlar, genel olarak KOBİ ölçeğinde, yerel ve ulusal pazara yönelik, dış piyasalarda rekabet edemeyecek, geri teknoloji esaslı, düşük katma değerli, düşük kalite standartlarında, zanaatkâr/usta emeği ve becerisiyle, basit tekniklerle üretim yapan kuruluşlardan ibaret.
Aralarında dış pazarlarda rekabet edebilecek ürünler üreten çok az sayıda işletme olmakla birlikte, bunlardan hiç birisi henüz dünyadaki en değerli 500 marka sıralamasına girebilmiş değil.
Özetle; rekabetin olmadığı, özellikle küresel pazarlara yönelik üretim yapmayan, dolayısıyla marka değeri sıralamalarında yer alamayan bir işletmenin, gerçek anlamda endüstri kuruluşu olmasından söz edilemez. Dolayısıyla bu tür işletmelerin endüstri mühendislerine ihtiyaçları olmaz.