Türkiye’de darbeler, 15 Temmuz darbe girişimi, Kürtler

İbrahim Güçlü, K24Türkçe’de bir yazı kaleme aldı.

Türkiye’de darbeler, 15 Temmuz darbe girişimi, Kürtler

Türk devletinde 15 Temmuz 2016 günü bir darbe girişimi yapıldı. Bu darbe girişimi, geçmişteki darbe girişimleri gibi başarılı olamadı.

Dünyada Soğuk Savaşın son bulmasından ve iç dengelerin değişmesinden dolayı Türk devletinde bir daha darbe olmaz görüşünün hâkim olduğu bir zamanda darbe girişimi gerçekleşti. Bu da birçok insanı şaşırttı. Oysa ben başından beri Türk devletinin mevcut yapısının devam etmesi halinde, darbe girişimlerinin hep olacağını, olabileceğini yazdım.

Beni bu görüşe götüren veri, Türk devletinin Osmanlı İmparatorluğuna karşı bir darbe ile kurulmuş olmasıydı. Bu devlet, milletin devleti, ulus devlet olmadı. Sivil ve askeri bürokrasi, kendisi için otoriter ve halk karşıtı devlet kurdu. Asker ve sivil bürokrasi devleti de bir millet oluşturdu. Bu devlet, Kemalist devlet olarak yapılandı. Bu devlet de hâkimiyet ve egemenlik kayıtsız şartsız sivil ve asker bürokrasinin oldu. Bu hâkimiyetin tekliği 1946 yılına kadar devam etti.

İkinci Dünya Savaşıyla kesin bir hâkimiyet oluşturan demokrasinin bir sonucu ve başka nedenlerden dolayı Türk devletinde hâkimiyet yeni bir çeşitlilik kazandı. Sivil ve asker bürokrasinin hâkimiyetinin mutlaklığı yanında, siviller eliyle, yeni palazlanmakta olan burjuvazinin eliyle bu hâkimiyetin sürdürülmesi yoluna gidildi. Bu yeni strateji ve siyaset sonucu çok partili sisteme geçiş yapıldı. Çok partili sistemle birlikte, 1950 yılında Demokrat Parti kanalıyla siviller iktidar oldu. Ama bu iktidar üzerinde sivil ve asker bürokrasinin denetimi, vesayeti devam etti. Sivil ve asker bürokrasi, sivillerin onların tayin ettiği sınırların dışına çıktıklarını gördükleri, kendi kayıtsız hâkimiyetlerinin sarsıldığını, erozyona uğradığını tespit ettikleri zaman darbelerle yönetimi ele geçirdi.

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 post modern darbeleri, bu devlet yapısının ve hâkimiyet anlayışının bir sonucu olarak gerçekleştirildiler. Askerler kendi hâkimiyetlerini yeniden sağlama bağladıktan sonra da yönetimi sözde sivillere devrettiler. Ama bu hâkimiyet sağlama döneminde yapılmış olan tahribatlar, insanlara verilen acılar ve zararlar, 60 yıldan fazla zamandır devam ediyor. Darbelerin yarattığı bu tahribatların ve insanlara verdiği zararların tartışması son bulmadan, 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Bu darbe girişiminin de kaynağı, devletin yapısal karakterinin bir sonucudur. Türkiye’deki devlet yapısı değişmeden, darbelerin önünün kesin bir şekilde alınması olanaklı değildir.

Bütün darbeler, sivillerin bir kesiminin de desteğini almıştır.

15 Temmuz darbe girişimi, ileri sürüldüğü gibi salt bir Fetullahçı darbe girişimi değildir. Fetullahçılar tek başına darbe yapma refleks ve kapasitesine sahip değildirler. Bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimi, Kemalistlerin ve Fetullah Cemaatinin ortak bir eseridir. İlk planda yapılan açıklamalarda CHP ve PKK da darbe girişimini desteklediler. Darbe sonrası oluşan ittifaklar da bunun sonucudur. Bu darbe girişiminin başarıya ulaşmasının olanakları daha azdı. Öyle de oldu.

Çünkü dünya ve Türkiye’nin değişen koşulları yanında, Türkiye’deki kitlede darbeleri engelleyici güçlü bir şuur oluşmuştu. Askeri diktatörlüklerin Türkiye’yi yönetemez oldukları bilince çıkmıştı. Ayrıca kitleleri güçlü bir şekilde harekete geçirecek yeni bir liderlik ve bilinci oluşmuştu. Darbecilerin bunu hesap etmemeleri mümkün değildi. Buna rağmen darbenin başarı şansı olmadığı halde yapılmak istenen neydi? Çok açık ki bir iç savaş çıkarmaktı. Bu nedenle de darbeciler her tarafı yıkmayı hedeflediler. Hiçbir darbelerin yapmadığını yaptılar. Kendi meclislerini de bombaladılar.

Kemalistler, 7 Haziran seçimlerinde, HDP’yi Truva Atı haline getirerek yaptıkları darbe, 1 Kasım 2015’te genel seçimlerinde başarısızlığa uğratılınca Kürdistan’daki vekâlet savaşı başlatıldı. Vekâlet savaşından yana olanların yenilmesinden sonra askerlerin harekete geçirilmesi sağlandı. İşte bu eylemin adı 15 Temmuz darbe girişimiydi.

Darbelerin engellenmesi, devletin yeni bir karakter kazanmasıyla olur. Ordu bünyesinde yapılmak istenen değişiklikler bunu sağlayamaz. Darbelerin temel nedeni, Kemalist devlet yapısıdır. Devlet, iddia edildiği gibi ulusun devleti değildir. Bir elitin, sivil ve asker bürokrasinin devletidir. Bu nedenle devlet, Türk halkının da değildir. Kürtlerin devleti hiç mi hiç değildir. Tersine devlet, Kürdistan’da işgalci ve sömürgeci. kimyası itibariyle, halka ve Kürtlere düşmandır. Devletin bu yapısallığı, aynı zamanda darbeleri besleyen ve geliştiren bir rahimdir. Türkiye’nin ve Türkiye halklarının darbe belasından kurtulması için devletin karakteri ve yapısının değişmesi gerekir. Devletin, Türklerin, Kürtlerin, tüm etnik toplulukların devleti haline gelmesi gerekir. Bu da ancak ve ancak devletin federal bir devlet olarak yapılandırılması ile mümkün olur.

Darbe Girişimini engelleyen halk şuurunun gerçek anlamda demokratik bir karakter kazanması için, federal devlet yapılanmasını içselleştirmesi ve yeni bir devlet talebine sahip olması gerekir. Yoksa bu şuur, sadece darbeyi engellemekle sınırlı kalır.

DARBELER VE KÜRTLER…

Darbelerin bir nedeni de her zaman Kürtlerin ulusal ve demokratik hak talepleri mücadelesinin bölücülük olarak nitelendirilmesidir. Bu nedenle, bütün darbeler döneminde, sadece Kürt yurtseverleri değil, tüm Kürtler zarar görmüşlerdir. Darbeler döneminde aynı zamanda Kürt beyleri, aşiret reisleri, ağalar, dini liderler de tutuklanmış, işkence görmüş ve cezalandırılmışlardır.

27 Mayıs 1960 darbesinin bir nedeni de Demokrat Parti’nin Kürtlere, psikolojik ve tekil olaylarda olumlu yaklaşması, Özalp’ta 33 Kürt köylüsünün katliamına neden olan General Muğlalı’nın cezalandırılması, milli ayaklanmaya öncülük eden ailelerle ilişkiye geçmesi, o ailelerden milletvekillerinin seçilmiş olmasıdır. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi döneminde yaygın ve örgütlü bir Kürtlük faaliyeti, Kürt ayaklanması olmamasına rağmen, toplumun yönetici kesiminden 600 kişi Sivas’ta kampa alınmışlar, onlardan 55’i daha sonra sürgün edilmişlerdir.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi demokrasi ve özgürlük vaat etmesine rağmen, 49’lar Davasının cezayla sonuçlanmasını engellememiş; davanın tutuklularının tutukluluğuna devam kararı vermiştir.

12 Mart 1971 askeri darbesiyle, KDP, DDKO eliyle gelişen Kürt milli hareketi tasfiye edilmesi amaçlanmış, kitlesel bir tutuklama ve yargılama yapılmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasının gerekçelerinden biri de Kürdistan’da çoğulcu parti ve örgüt yapısıyla gelişen Kürt milli hareketi olmuştur. Darbe sonrası da bunun gerekleri yapılmış.  Olağanüstü boyutlarda gözaltılar ve işkenceler yapılmış. Tutuklamalar ve cezalandırmalar gerçekleştirilmiştir. Diyarbakır Askeri Cezaevindeki kötü muameleler, işkenceler, ölümler dünya çapında bir üne kavuşmuştur. Bundan dolayı, Kürtlerin hem devletin yapısı ve hem de kendilerine yönelik uygulamalardan dolayı askeri darbelere karşı kararlı bir tutum içinde olmaları gerekir. Böyle bir davranış tarzı, devletin yeniden yapılandırılmasında yeterince söz sahibi olmalarını fazlasıyla sağlayacaktır.