Türkiye-Suudi Yakınlaşması: Ne Kadar Gerçekçi?

Erdoğan ve Kral Selman arasında G2O zirvesi arifesinde gerçekleşen görüşme, pek çok yorumcuya Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde yeni bir başlangıç mı sorusunu beraberinde getirdi.

Türkiye-Suudi Yakınlaşması: Ne Kadar Gerçekçi?

Dr. Mustafa Cüneyt Özşahin, 'Türkiye-Suudi Yakınlaşması: Ne Kadar Gerçekçi?' başlıklı analizinde son gelişmelere değindi.

Erdoğan ve Kral Selman arasında G2O zirvesi arifesinde gerçekleşen görüşme, pek çok yorumcuya Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde yeni bir başlangıç mı sorusunu beraberinde getirdi. Katar ve Türkiye eksenine karşı Birleşik Arap Emirlikleri ile beraber hareket eden Suudi Arabistan, pek çok farklı coğrafyada Türkiye’yi dengeleyecek bir politika izleme gayreti içerisindedir. Suudi merkezli körfez bloğunun, Mısır’da karşı devrim sürecinde cunta yönetimine verdiği destek, başta Libya olmak üzere tüm Afrika kıtasında etki alanı oluşturma çabaları bu minvalde atılmış adımlardır.  Pek çoklarınca ifade edildiği gibi Arap Baharı sürecinin Türkiye ve Körfez açısından yarılmanın başlangıç noktası  olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Zira krallıklar ve sultanlıklar için Arap Baharı, kendi rejimlerini de tehdit edebilecek politik maceracıların yıkıcı eylemleri olarak değerlendirildi. Ayrıca bu süreç Ortadoğu’da hakiki ve yegane çatışma aksı olan Şii-Sunni çatışmasının tahfifine zemin teşkil ediyordu. Nitekim Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri; Mısır, Bahreyn, Yemen gibi farklı coğrafyalarda siyasal mobilizasyonu bastırmaya gayret etti. Hatta Arap Baharı sürecinin bir tür Şii yayılmacılığı olarak okunduğu Yemen’de çatışma büyük bir insani dramı beraberinde getirdi. Türkiye’nin başta Mısır olmak üzere Arap Baharı sürecinde devrimlere verdiği destek iki taraf arası ilişkilerin hızla gerilmesine neden oldu. Nitekim süreç içerisinde Katar’ı da yanına alan Türkiye, bu süreçte Avrupa başkentleri ve ABD’de Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ittifakına karşı büyük bir etki mücadelesine girişti.  Pek çoklarınca bu mücadele aslında kimi zaman bölgenin de ötesine taşan bloklar arası bilek güreşiydi. 


Yukarıda çok kısa biçimde özetlenmeye çalışılan ayrışma sonrasında Kral Selman ile yapılan görüşme, taraflar arasında müzakere zemini oluştuğuna mı işaret ediyor?  Bu analizde uzun süre sonra Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki bu ilk temasın saikleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede üç önemli değişkene dikkat çekilecektir. Bunlardan ilki ABD’de gerçekleşen başkanlık seçiminin bölgesel güç dağılımında neden olacağı etkiye dair beklentilerdir. Obama dönemine bir geri dönüşe işaret eden pek çok uzman bölgede ekonomik olarak oldukça zayıflamış ve yıpranmış olan İran’ın manevra alanı bulacağını işaret etmektedir.  Başkan Trump ile sahip olduğu ayrıcalıklı ilişkilerini yitiren Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bu nedenle farklı  ülkelerle bölgesel ittifaklar tesis etmeye çalışacaktır. Benzer şekilde Türkiye açısından da ABD baskısından azade İran’ın bölgesel etkisinin artması uzun vadede bölgedeki güç dengesini değiştirecek tehlikeli bir gelişme olarak yorumlanabilecektir.

Suudi Arabistan bir uzlaşı arayışında

İkinci olarak Biden’in başkanlığı öncesinde verilen mesajlar bölgeye yönelik ekonomi ve güvenlik temelli bir stratejinin ötesine uzanılacağına işaret etmektedir. Bu çerçevede Biden’in muhtemel Wilsonyen değer merkezli siyaseti, pek çok açıdan Suudi yönetimini zor durumda bırakacak faktörlerden biri olacaktır. Özellikle uluslararası imajı Kaşıkcı cinayetiyle sarsılan Suudi Arabistan, bu sorunun gündeme getirilmesi ve kamuoyuna yeniden sunulmasında rahatsız olacaktır. Nitekim Suudi Arabistan’ın ve özellikle veliaht prens Muhammed bin Selman’ın reform başlığı altında yürüttüğü girişimler, bu imaj cilalama girişiminin bir parçası olarak düşünülebilir. Hatta Trump döneminde Birleşik Arap Emirliklerinin ve diğer bazı körfez ülkelerinin İsrail ile yakınlaşmalarının Suudi Arabistan’ın onayından azade olması olası değildir. Özellikle 11 Eylül sonrası pek çok Amerikalının zihninde yer etmiş Körfez ile ilişkilendirilen terörizm algısı, İsrail ile barış teması çerçevesinde izale edilmek istenmektedir. Biden döneminde bugüne değin üstü kapatılan pek çok eleştirinin yeniden hedefi haline gelen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, bu çerçevede Türkiye ve Katar merkezli eleştirilerin hedefi olmak istememektedir. Türkiye ve Katar’ın Kaşıkcı cinayetini farklı mahfillerde gündeme getirme girişimlerine sert tepki gösteren Suudi Arabistan bir uzlaşı arayışındadır. 

Meseleye Türkiye perspektifinden bakılacak olursa, bir taraftan İsrail ve Körfez, diğer taraftan Yunanistan‘ın belli ölçüde etkisinde kalan Avrupa Birliği’nin yanında Biden’ın başkanlığı Türkiye açısından açılım yapmayı zorunlu hale getirmektedir. Adaylık döneminde Türkiye’ye yönelik açıklamalarıyla dikkat çeken Biden, Türk karar vericiler açısından zor bir duruma işaret etmektedir. Bu çerçevede ABD başkanlığında değişen küresel dengeler taraflar açısından belli ölçüde bir yumuşamaya imkan vereceğini iddia etmek olasıdır.

Türkiye'nin geri adım atması mümkün görünmüyor

Bununla birlikte son dönemde iki devlet arasında meydana gelen gelişmeler, yapısal nedenlere sahip olan bahse konu ayrışmayı bütünüyle ortadan kaldırmayacaktır. Her şeyden önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Katar’a yönelik sert tutumlarının yanı sıra başta Libya olmak üzere farklı coğrafyalarda sürdürdükleri kararlı Türkiye karşıtı tutumu terk etmeleri çok olası görünmüyor. Öte yandan Türkiye’nin ne Akdeniz özelinde Libya politikasından ne de Filistin’e ve Katar’a yönelik koşulsuz desteğinden geri adım atması da çok mümkün görünmüyor. Özetle tüm bu açmazlar dikkate alındığında ise ne İran’a karşı ortak hareket etme motivasyonunun ne de Biden’ın başkanlığının nedne olacağı olumsuz koşulların söz konusu iki faklı bloğu bir araya getirmesinin çok da olası olmadığı ifade edilebilecektir.