‘Tito artıkları’ meselesi

Sedat Ergin, hurriyet.com.tr’de “‘Tito artıkları’ meselesi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

‘Tito artıkları’ meselesi

Gazeteci olarak izlediğim ilk seçim, 1977 yılında yapılan milletvekili genel seçimiydi. Geçen süre içindeki bütün seçimleri izledim. Bu seçimlere damgasını vuran pek çok tartışmaya tanıklık ettim. Bu tanıklığın ardından önümüzdeki ay yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde daha önce yaşandığını hiç hatırlamadığım bir tartışmayı karşımda buldum.

Evet, Yugoslavya’nın eski Cumhurbaşkanı Josip Broz Tito, yani İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline karşı direnişi örgütledikten sonra 1940’ların ortalarından öldüğü 1980 yılına kadar muhtelif görevlerde Yugoslavya’yı yönetmiş olan tarihi şahsiyetle ilgili tartışmayı kastediyorum. Tito açısından bu sürenin 1953 sonrası dönemi Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamında geçmiştir.

Bundan önceki seçim kampanyalarında Tito’nun isminin geçtiğini hiç hatırlamıyorum; keza Tito dönemine atıfla Türkiye’de seçime katılan bir parti liderinin ya da siyasetçinin Boşnak kökeninin tartışma konusu haline geldiğini de…

*

Bu tartışma geçenlerde Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinden Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin TV 100’de çıktığı bir programda Türkiye İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Erkan Baş hakkında sarf ettiği sözlerle patlak verdi. Destici, 10 Nisan günü yaptığı bu açıklamada Erkan Baş hakkında “Adam Tito artığı” diye söze girip şöyle dedi:

“Yugoslavya’da biliyorsunuz bir Tito rejimi vardı. Şimdi buradan geçiyorsun Almanya’ya. Tamamen sol örgütler içerisinde, belli ki Alman istihbaratlarının kontrolünde yetiştiriliyorsun, Türkiye’ye gönderiliyorsun. Senin gerçek soyadın ne? Jusoviç… Burada neyi kullanıyorsun? Baş’ı kullanıyorsun.”

BBP lideri, sözlerinin devamında “Jusoviç gerçek soyadı. Sen şimdi Türk milletinin karşısına Jusoviç diye çıkabiliyor musun?” diye sormuştu.

*

Erkan BaşDestici’nin bu sözlerine sert bir karşılık verdi. Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Hakaret edilen, ülkemizdeki milyonlarca Yugoslavya göçmenidir. Ajan diye itham edilen, Almanya’da doğmuş milyonlarca işçi çocuğudur. İşte ırkçılık budur…” dedi.

Baş, ayrıca kendisinin “Yugoslavya göçmeni Boşnak bir ailenin Batı Berlin’de doğan çocuğu olduğunu”, bu bilginin hem Wikipedia’da hem de yazarı olduğu “Yaşamak İçin Sosyalizm” adlı kitabında yer aldığını aktardı.

Destici’nin bu sözleri Boşnak kökenli ve ayrıca Rumeli göçmeni vatandaşları temsil eden derneklerin, kuruluşların tepkilerine yol açtı. Örneğin, Anadolu Yakası Bosna Sancak Derneği Başkanı Erdoğan Erden, açıklamasında “Baş soyadı da Jusoviç soyadı da derin anlamlı, şerefli soyadlardandır. Juso Boşnakça ‘Yusuf isminin’ karşılığıdır. Jusoviç ise Yusufoğlu demektir” diye konuştu.

Erden, açıklamasında Erkan Baş için “Boşnak kökenli Türk halkının şerefli bir evladıdır. Asla Tito’nun artığı olmayıp, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında bulunan ve günümüzde 30 milyona kadar çıkan Türk vatandaşı Rumelililerden biridir” diye ekledi.

Bütün bu tepkiler üzerine geçen çarşamba günü Haber Global’de bu konuda ikinci bir açıklama yapan Destici“Tito artığı” şeklindeki sözlerini tevil etmeye çalışarak “Tito zihniyetinin uzantısı demek istiyorum. Tito, Boşnaklara, Müslümanlara zulümler etti. Tito’nun ölümünden sonra Boşnaklar özgürlüğüne kavuştu, Tito, Marksist-Leninist dinsiz bir anlayışa sahipti” dedi. Ayrıca kendisinin ırkçı olmadığını söyleyerek “Ben bir kere inanç olarak buna karşı bir insanım” dedi.

*

Meseleye biraz daha yakından baktığımda Erkan Baş’ın durumuyla ilgili şu olgularla karşılaştım.

Erkan Baş, 1979 yılında Berlin’de, bu ülkede çalışan bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Doğum tarihi 14 Temmuz 1979. Tito’nun ölüm tarihi 4 Mayıs 1980.

Destici’nin önce “Tito artığı” diye suçladığı Erkan BaşTito öldüğünde henüz bir yaşında bile değildi.

BBP lideri, Baş’ın Alman istihbaratının kontrolünde yetiştirilip Türkiye’ye gönderildiğini söylüyor. Oysa Erkan Baş, ilkokulu okumak üzere 1985 yılında annesiyle Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş. Sonrasında hep Türkiye’de yaşamış, üniversiteye de burada gitmiş.

Destici’nin ileri sürdüğü gibi Almanlar tarafından yetiştirilip gönderildiyse, o sırada 7 yaşında olduğunu anlamamız gerekiyor.

Dün Erkan Baş’ın bu konudaki sorularıma verdiği yanıtlarda ilginç bir noktaya daha rastladım. Şöyle ki, 1951 doğumlu olan babası Halil Baş, 1964 yılında ailesiyle birlikte Sırbistan’ın Müslüman Boşnakların yoğun olarak yaşadığı Sancak bölgesindeki Yeni Pazar (Novi Pazar) şehrinden İstanbul’a göç etmiş.

Ardından Halil Baş, o yıllarda geçimini sağlamak üzere Almanya’ya işçi olarak çalışmaya giden yüz binlerce vatandaşımız gibi 1974 yılında 23 yaşındayken bu ülkeye göç etmiş.

Özetle, aile Almanya’ya Yugoslavya’dan değil, Türkiye’den göç etmiş. Erkan Baş da Berlin’de doğmuş, ancak ilkokuldan itibaren Türkiye’de yaşamış, liseye kadar yazları babasının yanına Almanya’ya gitmiş. Babasını, 2000 yılında 49 yaşındayken kaybetmiş.

Bu hayat çizgisi, Destici’nin kendisine yönelttiği suçlamanın dayandığı teoriyle pek örtüşmüyor.

*

Aslında -orada doğdu, buraya gitti- gibi soruları burada tartışmamız da abes. Buradaki temel sorun, Destici’nin daha ilk açıklamada Baş’ı önce “Tito artığı” olarak nitelemesi, ardından kendisinin aile büyüklerinin eski soyadını telaffuz ederek etnik kimliğine dikkat çekip, bunu bir olumsuzluk çağrışımıyla kamuoyuna takdim etmesidir. Bunu yaparken eski soyadını sakladığını iddia ederek, neden açıklamadığını kamuoyu karşısında sorgulamasıdır.

Yugoslavya göçmeni bir vatandaşın “Tito artığı” şeklinde nitelenmesi aşağılayıcı bir anlamla yüklüdür. Kabul edelim ki, buradaki gönderme, kaçınılmaz olarak, kökenden de bağımsız bir şekilde Tito döneminde Yugoslavya’nın muhtelif bölgelerinden Türkiye’ye göç etmiş milyonlarca insanı da içine almaktadır.

Destici, bu ifadesiyle bu konumdaki bütün vatandaşları ötekileştirmiş, rencide etmiştir.

Geçmişte de vurguladığımız üzere, bir insanın kökeninin onu suçlamak, eleştirmek amacıyla kullanılmasının en önemli sakıncalarından biri, bu söylemin sadece o şahsı değil, aynı kökenden gelen bütün vatandaşları da rencide edecek olmasıdır. Çünkü o kökenden, o coğrafyadan gelen herkes bu durumda kendisini ötekileştirilmiş hissedecektir.

Türkiye Cumhuriyeti tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları üzerinde bir büyük imparatorluğun uzantısı olarak kurulmuştur. Bu imparatorluğun bünyesindeki birçok etnik ve dini grubu ve ayrıca çok geniş bir coğrafyadan gelen kalabalık göçmen kitlelerini bünyesine alarak yola koyulmuştur. Bu cumhuriyetin vatandaşları hangi etnik gruptan, hangi coğrafyadan gelirse gelsin, bu ülkenin eşit saygın vatandaşları olarak herkesle aynı ölçüde saygıyı görmeye layıktır.

2023 yılındaki bir seçim kampanyası sırasında insanların soylarının, kökenlerinin kamuoyu önünde tartışma konusu haline geldiği bir ayrımcılığa tanıklık etmek, bu yıl 100’üncü kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan bir görüntü değildir.

*

Ben işte bu satırları yazarken, önüme Mustafa Destici’nin dün yaptığı yeni bir açıklama düştü. Destici, ilk açıklamayı yaptığı TV 100’e bu kez “Ben hiçbir Boşnak, Makedonyalı, Arnavut, Kosovalı, Karadağlı, Batı Trakyalı ya da Bulgaristan’daki Türkleri incitmek istemem. Onlar zaten ödemesi gereken bedeli ödemişler, canlarını vermişler, topraklarını vermemişler” diye konuşmuş ve eklemiş:

“Eğer ağzımdan da yanlış bir şey çıkmışsa onlardan özür dilerim, özür dilemekten hiç çekinmem.”

Her halükârda yükselen tepki dalgası Destici’yi dün bu açıklamayı yapmak zorunda bırakmıştır.

Destici “Eğer…” diye söze girerek yanlış yaptığını tam olarak net bir ifadeyle kabullenmese de, yine de bu kadarını ifade etmiş olmasını bir “adım” diye nitelendirip bu yazıyı kapatalım.

 

Kaynak: Farklı Bakış