?TERÖRÜSTLE MÜCADELE?, ?TERÖRLE MÜCADELE?, ?BÖLGESEL KÜRT SORUNU?

Adelina SFİSHTA´nın Analizi;

?TERÖRÜSTLE MÜCADELE?, ?TERÖRLE MÜCADELE?, ?BÖLGESEL KÜRT SORUNU?

Hangisi?

Türkiye; uzun bir süredir, yazının başlığı konusunda anlamlı bir karar verebilmiş değil. 

?Bir avuç eşkıya? diye 1985 yılında başladığı yolculuğu, gel-gitlerle dolu. 

Uzun müddet, meselenin sosyolojik zemini yakalanamadı. ?Amerika-İsrail Kürt devleti kurmaya çalışıyor? söylemiyle, ?meseleye konulacak teşhisler daha da muğlaklaşmış oldu?.

Kosova´ya göreve gelen Türkiyeli bir kurmay albay nakletmişti: ?Dağlarda-kırsalda terör başladığında, ne yapacağımız konusunda birçoğumuzun bir fikri yoktu? Irak´a ilk sınır ötesi terör operasyonu yapmaya gittiğimizde, sınıra paralel dizildik ve Allah Allah diyerek ileri doğru koşmaya başladık, ben yaklaşık 10 dakika sonra dağların arasında askerlerimi kaybetmiştim?? ?İşin en kötüsü ise şuydu: Halka karşı nasıl davranacağızı bilmiyorduk. Bunun için eğitilmiş kadrolarımız da yoktu?? ?İki yıllığına bölgeye gidiyorduk ve önceliğimiz, şehit vermemek ve teröristi öldürmek idi?? ?Ama kimin terörist olduğunu net olarak bilebilecek ve belirleyebilecek durumda da değildik??

Albay´ın anlattıkları çok uzun ama ben burada keseyim. İşin özeti şuydu: ?hükümet işi askere havale etmiş, asker de bildiği tek yol olan, kim hedefse ona ateş etmiş, ama hedef de net değil?.

Ordu; olayı ?teröristle mücadele? olarak algılamış ve öyle mücadele etmiş. Halkın incitildiği olmuş.

Ordu içinden bazı insanlar, bir ara ?biz yanlış yapıyoruz? da demişler. Biz ?teröristle mücadele ediyoruz? ama ?terörle kimse mücadele etmiyor, bu işte bir yanlışlık var?, denmiş. Yani ?ordu dağdaki silahlı militanla, silahlı mücadele yaparken, bu insanları dağa çıkartan protest ortamın ortadan kaldırılması için, sivil düşüncenin devreye sokulmasının gerektiğinin farkına varmış?. Hükümet ve devlet bu aşamadan sonra; daha aktif görev almaya ve halkla teması artırmaya çalışmış. Her kademedeki devlet kurumları toplantısında bu mesele öncelikli gündem olmuş. Ancak çoğunlukla, bölge ve bölge insanı hakkında tecrübesiz olan; jandarma-asker-polis ve istihbarat unsurlarının görüşlerine göre hareket edilmiş ve ?teröristle mücadele? sınırları pek aşılamamış. Halkı dikkate alalım diyenler, halka iyi davranalım diyenler de kötü niyetli olarak algılanmış/resimler/2019-9/1/0827571613852.jpg

Bölgeyi ve bölge insanını çok iyi tanıyan ve Kürtçe bilen Kürt gençlere de pek güvenilmemiş ve ?terörle mücadelede bu gençlere etkin görev verilememiş?.

1985 yılından bu yana yapılan mücadeleye ?sivil akıl ve sivil irade? müdahil olamamış. Meseleyi analiz edememiş, teşhis koyamamış ve çoğunlukla oluruna bırakmış.

Uzun sözün kısası; ?teröristle mücadele dönemi? ve ?terörle mücadele dönemi? beklenen neticeyi ortaya çıkartmamış. Son 8-9 yıldır ise daha kötüsü olmuş ve Erdoğan´ın değişimine bağlı olarak, yeniden ?teröristle mücadele? anlayışına geri dönülmüş.

Bu mücadele sürerken; Türkiye dışında iki, Türkiye´de ise bir olmak üzere, toplam üç önemli gelişme olmuş ve bu gelişmeler ?devletin yaptığı mücadeleyi? daha da negatif etkilemiş.

Amerika ve Rusya´nın bölge ülkelerine yaptığı müdahaleler, Irak ve Suriye´de iki ?Kürt bölgesel yönetimini?, Türkiye siyasetinde ise, ?Kürt siyasi hareketinin kendi siyasi yapılanmasını? gerçekleştirmiş. Yani; iki Kürt yönetimi ve Türkiye´de de Kürt etnik siyasi partileri kurulmuş.

Üstelik, Türkiye dışındaki iki ?Kürt oluşumu? da ?uluslararası korumaya alınmış? ve Türkiye´nin müdahalesinin önüne geçilmiş. 

İşin uluslararası müdahaleye kadar varma ihtimali olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalı. 

Geldiğimiz durum bu. Çok hassas ve çok dikkatli olunması gereken bir nokta.

Kürtlerin ne istediğine, terörün neden ortaya çıktığına bilimsel anlayışla yaklaşmayan Türkiye, uygun çözümü bir türlü bulamadı. Kısır döngü içinde sorun çözülemediği gibi, bu soruna bağlı olarak başka sorunlar da türedi.

Geldiğimiz safhada; ne ?teröristle mücadele? ne de ?terörle mücadele? işe yarayacak durumda. Hele hele, Bahçeli-Perinçek-Ulusalcı-Kemalist bilimsel kifayetsizliği ile hiç mümkün değil. Bu anlayış ülkeyi böler. Bu ekibin silahla çözüm anlayışı da ülke ?bekasına? tehdit oluşturur.

Peki çözüm ne, nereden başlamak gerekiyor? Artık en zor ve en kritik safhaya gelindi. Meseleye sadece Türkiye ölçeğinde değil, bölgesel ölçekte bakmak gerekiyor. Sorunun adı bundan böyle ?Bölgesel Kürt sorunu?. Bu nedenle çözüm, çok boyutlu ve çok bilinmeyenli.

Sorun, öncelikle bütün bölge Kürtlerini ve daha sonra da bölgedeki en az üç ülkeyi daha ilgilendiriyor. Daha da kötüsü, ?yönetimin basiretsizliği nedeniyle?, Irak ve Suriye´deki Kürtlerle ilişkiler hiç de iyi durumda değil. Bu ülkelerdeki Kürtler, adeta ?Amerika´nın korumasına terkedilmiş? vaziyette. Suriye´de Ruslar da konuya ilintilenmeye çalışıyor. İsrail´in bölgesel güvenlik ihtiyacı, bu meseleye müdahil olabileceğinin en kritik emaresi. Irak-Suriye ve İran´ın çözüme razı olması hiç de kolay olmaz ve ?orkestresi? çok zor. Yani bulabileceğimiz ?çözüm?; bölge Kürtlerini, bölge ülkelerini ve meseleye müdahil uluslararası aktörleri de ikna edebilmeli. Üstelik ?savaş dışı yöntem? kullanılmak zorunda.

Velhasıl, çok aktörü ikna edebilecek bir çözüm bulmalıyız.

Yapabilir miyiz? Elbette yapabiliriz. Bu konuda en önemli avantaja sahip ülke, Türkiye.

Bir şey üzerinde anlaşmalıyız. Bu mesele ?silahla çözülmez?. ?Bölünmeyiz?, korkmayalım.

Unutmayalım, Türkiye en avantajlı konumda. Bir defa, kim ne yaparsa yapsın, Türkiye´deki ?halklar birbirlerinden kopmadı ve kopmaz?. Her şeye rağmen, birlikte yaşıyorlar ve birbirlerini seviyorlar. Türkiye dışındaki Kürtlerin ?gözü-kulağı? Türkiye´de, büyük bir istekle Türkiye´nin ?kucağını açmasını? bekliyorlar. Türkiye, barış ve demokrasi ile yönetilirse; hem ekonomik, hem sosyo-kültürel cazibe merkezi olabilecek tek ülke. Kürtlerin ?batı medeniyetlerine açılma kapısı? sadece Türkiye. Türkiye, bölgedeki diğer ülkelere göre ?kalıcı istikrarlı olmaya müsait?. Türkiye ?küresel askeri organizasyon, NATO´nun koruması altında?, Türkiye´nin güvenliği böyle bir ?çıpaya bağlı?. Türkiye, Avrupa´ya mal satabilen bölgedeki yegane sanayi toplumu ve bu daha da geliştirilebilir. Türkiye AB stratejik hedefi ile ?sanayi toplumu sürecini? tamamlayabilir. Üstelik Türkiye AB üyelik sürecinde.

Bütün bu avantajlar, yönetebilirlik açısından, Türkiye´yi ?merkeze koyuyor?. Başka kimsede yok bu avantajlar.

Peki o zaman, ne yapmak lazım?

Kurduğumuz bütün medeniyetlerde olduğu gibi, ?demokrasi ve adalete sarılmalıyız?. Türkiye´nin; bölge ülkeleri üzerinde, ordusundan da etkisi fazla olan; ?demokrasisini yeniden ihya etmesi? ve ?ileri demokrasiyi benimsemesi? gerek. 

Türkiye´nin; hem içeride, hem de dışarıda ?savaş dilini? süratle terk etmesi gerek.

Türkiye´nin ?yerel? ve ?merkezi? yönetim modeli, daha kucaklayıcı ve sorumluluk verici olmalı.

Mevcut yönetim bunları yapar mı, yapabilir mi?

Hayır, yapmaz ve yapamaz.

Onun için ?barışı seven, herkesin kişiliğine güvenebileceği? lider, kadro ve siyaset gerek.

Ben ?bütün Kürtlerin? hazır olduğuna, sorunun ?Türklerden? kaynaklandığına inananlardanım.