Tarih: 12.11.2019 12:57

TERÖRLE UĞRAŞIRKEN EKONOMİ GÖZDEN KAÇIYOR

Facebook Twitter Linked-in

Bugün dış politikadan ziyade içe, ekonomiye yönelmek istedim. Çünkü adına ister terör, ister dış politikada yaşananlar diyelim ülkemizin iç gündemini tamamen işgal etmiş durumda. Sanki ülkeyi yöneteler içeride ve dışarıda terörle boğuşturularak iç sorunlarımızla yeterince ilgilenmemize, ilgilenme imkânı bulsak da soruna çözüm bulmak için tüm dikkatimizi ve gücümüzü bu alana yönlendirmemize fırsat verilmiyor. Hatta dost ilan edilen ülkeler zaman zaman ekonomik sıkıntılarımızı biraz daha katlamak için kendilerince yaptırımlar devreye sokuyorlar. Bu bakımdan terör olayı sadece bir ayrışma ve silahlı çatışma olmaktan çıkarak ülkemizi ekonomik bakımdan zayıf düşürerek, Haçlı-Siyonist ittifakının istediklerini elde etmelerini sağlamada bir araç olarak kullanılıyor.

 Komşularımızda yaşanan karışıklıklar ülkemizi doğrudan ilgilendiriyor. Hem de ekonomimize ağır yükler getiriyor. Yöneticiler çalışanlar ve emeklileri biraz olsun rahatlatabilmek için bir takım düşünceler geliştirseler de bütçe imkânlarının buna imkan vermediği gerçeği ile karşı karşıya kalabiliyor olabilirler. Ancak, böyle bir gerekçenin arkasına sığınarak 12.5 milyon insanımızın gırtlağına kadar borca batmış olmasını aklamak mümkün değildir. Çünkü küçük bir mutlu azınlığın dışında toplumun büyük bir kesimi ekonomik dar boğaza girmiş durumda. Artık aile reisleri çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için bunalıma giriyor. Denebilir ki, herkes ayağını yorganına göre uzatırsa bu tür kişisel bunalımlar yaşanmayabilir. İlk bakışta bu söz doğru gibi görünse de giderek üzerimizi örttüğümüz yorganın boyu kısaldığı için ortada yorgan bile kalmama noktasına geliniyor. Netice itibariyle yorganımız yaşantımızı sürdürebileceğimiz ve bizleri soğuktan koruyabilmesi için belli bir ölçünün altına düşmüş ise ayağınızı yorganınıza göre uzatmanız da mümkün olmuyor. Ayağınızı örtseniz başınız, göğsünüz açık kalıyor. Başınızı yorganın altına sokmak isteseniz bu defada sadece ayığınız değil, gövdenizin önemli bir kısmı açıkta kalıyor. Ayağınızı yorganınıza sığdırabilmek yani ihtiyaçlarınızı karşılama hususunda ya cebinizdeki karta yükleniyor ya da banklardan kredi çekmeye başlıyorsunuz. Bu ise olmayan paranın harcanması anlamına geldiği için bu yolla hayatı sürdürmek mümkün olmuyor.

Borçla insanların hayatlarını uzun süre sürdürmelerinin mümkün olmadığı gerçeği ile yüz yüze geliniyor. Bu noktaya gelinmesi ister istemez insanları çaresizliğe itiyor. Böyle olunca sadece az çok bir geliri olan insanların çaresizliğe sürüklendiği bir toplumda 3.5 milyon işsizin ne yaptığını, hangi şartlar atında hayatlarını sürdürdüklerini yöneticilerin düşünmesi ve buna çare bulması gerekiyor. Diyelim ki ülkede işsiz kalmadı, toplumun önemli bir bölümü de emekli aylığı alıyor olsa bile bu durum insanımızın yaşadığı ekonomik krizi ortadan kaldırmıyor. Devlet tarafından ilan edilmiş asgari ücretin altında aylık alan milyonlarca emekli ve çalışanın bulunduğu düşünüldüğünde bunları da ekonomik sıkıntı çekenler, hatta işsizler ordusuna dâhil etmek yanlış olmayacaktır.

Devletin görevi insanı yaşatmaktır. Bu bakımdan, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” denir. Yani, devlet insan için vardır, insan devlet içindir anlayışı ile hareket edilirse devleti oluşturan esas unsur ihmal edilmiş olur. Bu ise devletin görevini yapmadığı/yapamadığı anlamına gelir. Kaldı ki, bizim insanımız devleti uğruna seve seve yüzyıllar boyu hayatını vermekten çekinmemiştir. Ancak, gelinen nokta sağlıklı değildir. Bunun üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bunun yolu da düşmanları dost ilan etmek değildir. İlle de dostlarımız var diyebilmek için düşmanların peşinden gitmenin de anlamı yoktur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —