Tarih: 17.10.2019 00:08

Tehlikeli yalnızlık

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna başlattığı operasyonun üzerinden bir hafta geçti. Ortalık toz duman; birincil ve ikincil aktörler işin rengini kendi açılarından düzeltmek için hamle üzerine hamle yapıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyon ile birlikte “Türkiye’nin 1000 kilometrelik alanı terörden arındırdığını” açıkladı. Ancak askeri olarak bir başarıdan söz edilse de Türkiye diplomasi alanında tek başına kaldı. Sadece Suriye sahasında yer alanlar değil diğer bütün ülkeler de Türkiye’nin operasyonuna karşı çıktı.

Birbirleriyle çetin bir mücadele eden ülkeler bile, Türkiye’nin operasyonuna karşı durmakta birleşti.  ABD, Rusya, Çin, Avrupa Birliği ve Arap Birliği, hepsi tek bir ağızla, operasyonun yanlışlığını ve kabul edilemezliğini vurguladılar. Fransa, İngiltere, Almanya, Norveç, Hollanda, Finlandiya, Çekya, İtalya ve İspanya, operasyon nedeniyle Türkiye’ye silah satışlarını askıya aldı. Trump, ABD’de yeterli bulunmasa da Türkiye’ye karşı bazı yaptırımları yürürlüğe koydu ve Türkiye’nin operasyona devam etmesi halinde Türkiye ekonomisini çökertecek derecede ağır yaptırımlara başvuracağını açıkladı. Katar dışında Türkiye’ye arka çıkan tek bir Arap ülkesi kalmadı.

SORUN PKK Mİ YOKSA KÜRTLER Mİ?

Ankara’nın operasyonu Kürtlere karşı yaptığı algısının dünya kamuoyunda yerleşmesi de diğer bir önemli mesele. Her ne kadar Türkiye operasyonun Kürtlere karşı değil terör örgütlerine karşı yapıldığını söylese de bu argüman dışarıda kimseyi ikna etmiyor. PKK/YPG’nin bir bahane olarak kullanıldığı ve Türkiye’nin asıl gayesinin Suriye’de bir Kürt oluşumunu engellemek olduğu düşüncesi, kabul gören bir düşünce haline geliyor.

Kuşkusuz bunu düşünceyi besleyen, kimi tarihi kimi de güncel, bazı hususlar var. Bunlardan özellikle dört tanesinin altı çizilebilir:

Açık bir demografik mühendisliğe işaret eden ve etnik bir karmaşaya yol açması kaçınılmaz olan bu planın tatbik edilebilir olup olmadığını ayrıca tartışılabilir, tartışılmalı da. Ancak operasyonda hedef olarak bunun deklere edilmesi bile, tek başına, Türkiye’nin Suriye’de Kürtler tarafından idare edilen ikinci bir siyasi yapıya tahammül edemediğinin bir karinesi olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla mevcut yolun izlenmesi halinde, Türkiye’nin Kürt karşıtı bir politika izlediği düşüncesini değiştirebilmesi ihtimali giderek zayıflıyor.

ŞAM’IN KAZANIMI

Türkiye’nin operasyonu beklendiği üzere SDG’yi Suriye rejimi daha yakın bir ilişki kurmaya zorladı. Rusya’nın moderatörlüğünde ve Suriye’deki Hmeymim Üssü’nde yapılan görüşmelerde SDG ve Şam anlaşmaya vardı. Rejim güçleri, Menbiç’e girdi. İlerleyen günlerde, SDG’nin kontrolündeki diğer yerlerin de rejime geçmesi ve SDG’nin Suriye ordusu ile entegresi gündeme gelecektir.

Erdoğan, rejimin Menbiç’e girmesinin kendileri için bir sorun oluşturmadığını, Kobani’yi çevrelediklerini ama içiyle ciddi manada ilgilenmediklerini söyledi. Muhtemel, rejim diğer bölgelere girdiğinde aynı tavrı gösterecektir. Dolayısıyla operasyonun askeri olarak sınırına dayandığı söylenebilir.

Fırat’ın doğusuna ilişkin Esed’in iki amacı vardı: ABD’nin oradan çıkması ve SDG’nin kendisiyle anlaşmaya mecbur kalması. Türkiye yaptığı operasyonla, Esed’in iki amacının da gerçekleşmesine katkıda bulundu. Rejim, tek bir kurşun sıkmadan kendisi için çok büyük önem taşıyan topraklara geri döndü ve eli zayıflamış SDG karşısında daha güçlü bir pozisyonda masaya oturdu. Orduyla birleşmesi halinde SDG, Suriye üniforması altında Türkiye sınırında konuşlanabilir. Uzun süren iç savaş ile yıpranan, kaynakları tükenen ve asker bulmakta çok büyük güçlükler çeken Suriye ordusu için, bu da çok büyük bir kazanım anlamına gelir.

SDG’NİN SİYASİ MEŞRUİYETİ

Beri taraftan Türkiye, SDG’ye bir siyasi meşruiyet de kazandırıyor. Sözü geçen her aktör, Türkiye’ye operasyonu durdurma çağrısının yanında SDG ile aralarında arabuluculuk yapma teklifinde de bulunuyor. Trump, operasyonların durdurulması ve müzakerelerin hemen başlaması için Başkan Yardımcısı Pence, Dışişleri Bakanı Pompeo, Ulusal Güvenlik danışmanı O’Brein ve Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’den oluşan bir heyeti Ankara’ya gönderiyor.     

Sembolik değeri çok yüksek bir diğer gelişme ise, Trump’ın SDG’nin komutanlarından Mazlum Kobani ile telefonda görüşmesi. Herhalde operasyondan önce ABD Başkanı’nın bir SDG komutanı ile bizzat telefonda görüşeceği kimsenin aklına gelmezdi. Ama Trump hem Kobani ve Erdoğan ile görüştü hem de bunu kamuoyuyla paylaştı. Böylece, Türkiye’nin hiç istemediği ve düşünmediği kadar, SDG’ye siyaseten güçlü bir pozisyon biçti.

MOSKOVA’NIN MEMNUNİYETİ

Olan bitenin Rusya’yı da memnun ettiği söylenebilir. Moskova’nın kazanımı üç yönlü:

Velhasıl Türkiye için operasyonun siyasi ve diplomatik tablosu parlak değil. Gözlerini kapatmayanlar için açık gerçekler var:

İçeride her taraftan pompalan milliyetçilik dalgası ile üzeri örtülmeye çalışılıyor ama bunun tehlikeli bir yalnızlık olduğunu belirtmek lazım.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —