Tarihselcilik Bir Yanılgıdır

Araştırmacı yazar Ferhat Özbadem, Saliha İnal’ın, Çıra Genç serisinden çıkan “Tarihselcilik” eseri üzerinden, konuya dair bir değerlendirme yazısı kaleme aldı.

Tarihselcilik Bir Yanılgıdır

Tarihselcilik,

“tarihe ait olan olay, nesne ve metinlerin, sadece içinde meydana geldiği tarihi dönem ve bölgeye ait olması gerektiği, başka dönemler için geçerli olmaması” şeklindeki felsefî bir düşünce eğilimini ifade eder.[1] Başka bir deyişle tarihselcilik; “tarihe mal olmuş her olgunun artık tarihte kaldığı ve bu sebeple etkisinin de yaşandığı dönemle sınırlı olduğu tarihsellik kavramının bir yaşam felsefesi haline getirilmiş biçimidir.”[2]

“Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını tarihsellik/yerellik iddialarıyla geçersiz kılarak Yüce İslam dinini sadece bir ahlak ve adalet arayışına indirgeme anlayışıdır ve bu, başlangıçta müsteşriklerin ortaya attığı bir iddiadır. Kur’an-ı Kerim hakkındaki bu tarihselci anlayışı İslam dünyasında ilk olarak taşıyan kişi ise reformcu hareketin öncülerinden Fazlurrahman’dır.”[3]

Fazlurrahman, Pakistan’ın kuzeybatısında yer alan Hezare şehrinde dindar bir ailenin çocuğu olarak 21 Eylül 1919’da dünyaya geldi. 26 Temmuz 1988’de vefat etti. Kur’an’ı tarihsel okuma ekolünün kurucusu olarak kabul ediliyor.

“Tarihselci yöntemi İslam'a uygulamaya çalışan teologlar, İslam'ı modern dünyanın mevcut kabullerine göre yorumlamak, İslam'ı modern dünya ile uyumlu hale getirmek istemektedirler. Bu aşağı yukarı farklı cenahlarda da farklı düşünce alanlarında da aslında gördüğümüz bir şeydir. Yöntem tarafsız değildir. Yöntem dediğimiz şey masum değildir. Yöntem bir şeyi doğru bir şekilde anlamamıza kılavuzluk eder ya da etmesi için kullanılır. Ama bu aynı zamanda “anlamayı” belirler. Yöntem anlamayı da belirler. Bunu postmodernistler de çok söylüyor, doğrudur da. Bugün post modernizmin dediğimiz felsefe ortaya çıkışında çağdaş pozitivist yöntemin iflasının rolü olduğunu kabul etmeliyiz. Dolayısıyla İslam'ın aziz kitabı olan Kuran başka kültürlere, ideolojilere ait yöntemlerle anlaşılıp tefsir edilemez. Üstelik de tarihselciliğin size de arz ettiğim gibi kabaca temel kabulleri İslam'ın kabul edebileceği bir şey değildir. Biz İslam'ı, insanı ya da Müslüman bir insanı eğer isimlerin öğretildiği günden itibaren düşünürsek sadece harici dünya ile ilişkiye girerek kültür üreten bir varlık olarak düşünemeyiz. Bu şekilde insanı çok basite indirgemiş oluruz. Yani insan burada tabiatın bir mahsulü olur. İnsan öyle değil ama eşrefi mahlûkattır insan. Ha insan tarihte vahiyden uzaklaştığında elbette ki tabiatın nesnesi oluyor. Bakıyorsunuz ilkel kabileler, bu insanoğlunun tarihi sürecindeki bir ilkellik değildir. İnsan vahiyden uzaklaştığında ilkel olur, ilkelleşir.”[4]

Anadolu’daki tarihselcilerin genel olarak savunduğu bir kısım eleştirilebilecek fikirleri şunlardır: Kur’an’da geçen kıssaların yaşanmadığını, sembolik olduğunu, bir nevi masal olduğunu savunmaları. Kur’an’da ahiret ile ilgili anlatımların, özellikle de cennet tasvirlerinin o dönem Araplarının zihin dünyasına hitap ettiğini, gerçekliğinin tartışılabileceğini savunmaları. Kur’an’da emir sigası ile emredilen yapılması gerekenlerin o dönemdeki insanların yapması gerekenler olduğu, bu zamanın insanları için yapılamayabileceği fikrini savunmaları.

*

Önsöz’de; “Kur’an hükümlerinin tarihte kalması, Allah’ın emirlerinin bu çağa hitap etmemesi, Kur’an’ın bir ahlak kitabından ibaret olması gibi iddiaları içeren Kur’an’ın tarihselliği düşüncesi…” ifadesi tarihselci anlayışa eleştiri oklarının sıralanacağını haber veren ifadeler olarak okuyucuya işaret veriyor. Her ne kadar tarihselciliği savunanların itiraz ettiği bu tür ifadeler gerçeklik yönü ağır basan ifadeler.

Eser Tarihselcilik, Tarihsicilik[5], Evrenselik, Hermaneutik kavramlarını izah ile başlıyor. Akabinde Oryantalizm ve Tarihslecilik ilişkisi irdeleniyor. Oryantalizm ile ilgili alıntılarda Meryem Cemile alıntıları özellikle dikkat çekiyor. Modernizm konusu irdeleniyor.

Tarihselciliğin doğuşu, İslam coğrafyasında tarihselcilik konularına kısaca değiniliyor. Anadolu’da tarihselcilerin iki grup olduğu; Ömer Özsoy, İlhami Güler, Hayri Kırbaşoğlu gibi tarihselcilerin zamanın değişmesi ile hükümlerin değişebileceği görüşünü savunan tarihselciler olduğunu, Mustafa Öztürk gibi tarihselcilerin ise vahyin mana olarak indiğini, Kur’an cümlelerini Hz. Muhammed’in kendisinin oluşturduğunu savunan tarihselci grup olduğu bilgisini veriyor. Bu bilgi bağlamında, Mustafa Öztürk dışında ismi geçen ilahiyatçıların kendilerini tarihselci olarak görüp görmedikleri teyide muhtaç bir bilgidir.

Anadolu’da disipline olmuş, bir ekol olarak tasnif edilebilecek bir tarihselci ekol yok aslında. Tarihselciliği farklı yorumlayan ilahiyatçılar var. Bir de son dönemlerde kendi tarihselci anlayışımızı, yerli tarihselcilik veya Anadolu tarihselciliği diyebileceğimiz bir anlayışı oluşturalım diye ses verenler var. Bu arkadaşlara mesajımızı şudur: Batı dünyasının ürettiği bir yöntem ile ne Kur’an ne de islam, doğru anlamlandırılamaz ve anlaşılamaz.

Tarihselcilerin en çok delil olarak kullandıkları, Hz. Ömer’in Muelefetul Kulub’a zekâttan pay vermemesi ve Hatıb bin Belta’nın hırsızlık yapan kölelerine had uygulamaması meseleleri ele alınıyor. Bunların tarihselciliğe delil olamayacağı savunuluyor. Meselelerin arka planı irdelenerek bir hükmün iptal edilmediği izaha çalışılıyor. Kitabın ikinci bölümünde, Tarihselci anlayışın, Tarihselciliği Kur’an’a uygularken delil getirdiği Kur’an ilimlerine yer veriliyor. Nasih-Mensuh, Esbabı nüzul, kıssalar ve gerçeklikler ele alınıyor.

Kur’an’daki kıssaları mitoloji olarak gören, sembolik anlatımlar olarak ele alan tarihselci anlayış, bunu yaparken Batı aklını ya da ayarı bozulmuş modern insan aklını ikna etme çabası gösteriyorlar. Tarihselciler açısından sıkıntı şu ki, ne yaparlarsa yapsınlar o aklı ikna edemeyecekler. Çünkü o akıl ikna olmak istemiyor. Nasih-Mensuh konusu ele alınırken, Kur’an içi bir neshin olmadığı, nesh ayetlerinin, önceki ilahi kitapları nesh ile ilgili olduğu ifade ediliyor. Bu çalışmanın bir tez olma ihtimali kuvvetle muhtemel. Konuların ele alınış şekli, kaynakça vs. bunu gösteriyor. Kitap, sonuç itibari ile şu mesajı veriyor: Tarihselcilik bir yanılgıdır! Kur’an’ın anlaşılma çabası olan her eser değerlidir. Her emek önemlidir. Bu eser, Tarihselcilik konusunda bilgisi olmayanlar için veya bu konuda kafası karışık olanlar için (özellikle de gençler için) bir fikir verecek ve kafa karışıklığını giderecektir.

 

[1] Tahsin Görgün, Tarihsellik ve Tarihselcilik Üzerine Birkaç Not, Kur’ân-ı Kerîm Tarihselcilik ve Hermenötik, İstanbul 2003, s. 118.

[2] Şevket Kotan, Kur’ân ve Tarihselcilik, İstanbul 2015, s. 147.

[3] Mustafa Kasadar, Tarihselcilik, Kur’an ahkâmını iptal ve İslam’ın protestanlaştırılması hareketidir, Milli Gazete

[4] Abdurrahman Arslan, 20 Nisan 2019 tarihinde, SDAM seminer etkinlikleri kapsamında yapılan konuşma metni

[5] Tarihsicilik terimi bugüne dek değişik anlamlarda kullanılagelmiştir. En bilinen anlamıyla tarihsicilik, “toplumsal değişmenin evrensel yasaları olduğunu ve sosyal bilimlerin bunları ortaya çıkartmakla yükümlü bulunduğunu ileri süren her türden sosyal bilim anlayışını kapsamına almaktadır.” Başka bir ifadeyle tarihsicilik, tarihin evrensel yasaları olduğu, tarihin zorunlu olarak belli bir ereğe, bu anlamda da bir sona doğru aktığı görüşüdür. Yani, totalitarizmi, determinizmi ve hatta kaderciliği örtük olarak içeren evrenselci tarih görüşünün adıdır.

Kaynak: Kitap Haber