Tarih: 31.05.2021 12:11

Suriye’de seçimler fıkra değil gerçek

Facebook Twitter Linked-in

Yasin Aktay yazdı;

Tam on yıldır Suriye halkına kan, ölüm, işkence, gözyaşı, açlık ve safaletten başka bir şey vermeyen Beşşar Esad demokrasi kavramıyla, halkın iradesiyle en küstah şekilde dalgasını geçer gibi bir seçim tiyatrosu da sergiledi. Sonucu malum olan seçimlerde muhtemelen yine kendisine oy vermiş iki aday daha yarışmış gibi göründü. Bu iki adayın toplamına da göstermelik de olsa, demokrasi oyunu icabı da olsa yüzde 5’ten fazla oy “tahsis” edilmedi. Seçim sonucunu duyuran Suriye Halk Meclisi Başkanı Hammuda Sabbağ, mevcut Devlet Başkanı Beşar Esad’ın oyların yüzde 95,1’ine tekabul eden 13 milyon 540 bin 360’ını alarak seçimi kazandığını bildirdi.

Tabii baştan sona trajik bir komedi olan seçimin hangi tarafına takılacak akıl ve mantık? Toplam 14 milyon 239 bin 140 kişinin oy kullandığı söylendiğine göre savaş öncesi Suriyeli sayısından fazlasının sandığa gittiği anlaşılıyor. Bu kadar Suriyeli nereden bulunup sandığın başına götürüldü diye sorabilirsiniz ama ekranlara yansıyan bazı oy kullanma görüntüleri malumun en gülünç ilanını yapıyor. Bir askerin kendi parmak izini onlarca pusulaya basarak sandığa koymasından, yine bir görevlinin sıradaki seçmenlerin yerine oy kullanarak sadece sandığın içine koymak için seçmene teslim etmesine kadar her türlü trajikomik görüntü var ve gerçi ancak bu kadar saçma sapan görüntü bu kadar sürreel rakamın ortaya çıkmasını açıklayabilir.

Şu seçime katılan Suriyeli seçmen rakamından açtık mesela mevzuyu, oradan devam edelim. Suriye’de şu anda Esad’ın kontrol ettiği, dolayısıyla sandığın en iyi ihtimalle kurulabildiği bölgelerde yaşayan Suriyeli sayısı sizce ne kadardır? Daha önce bu sayımı kabataslak yapmıştık. Suriye’de krizin başladığı on yıldan beri Türkiye’ye 4 milyon, Lübnan ve Ürdün’e toplam 3 milyon, Almanya’ya 1,2 milyon, diğer Avrupa ülkelerinin tamamına da 1 milyona yakın insan göç etti. Halen Türkiye’nin Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyon bölgelerinde Suriye rejiminin kontrolünün dışında yaşayan 5 milyon kadar da insan var. Yine Suriye içinde ABD’nin himayesindeki bölgeler de Suriye rejiminin kontrolünün bulunmadığı alanlar ve burada da 2-3 milyondan aşağı insan yaşamadığına göre toplam en az 15 milyon Suriyeli rejim kontrolünün dışında yaşıyor. Suriye’nin kriz öncesi dönemde nüfusu 22 milyon olduğuna göre aradaki nüfus artışını da hesaba katarsak Suriye rejiminin kontrol bölgelerinde şu anda 7-8 milyondan fazla vatandaşın yaşamadığı açıkça anlaşılıyor. Bu rakam ise nüfusun toplamı. Oysa seçim sonuçları sadece oy kullanan insanların bile 14 milyon 239 bin kişi olduğunu söylüyor. Dışarıdan Suriye’ye başka vatandaş ithal edilmediyse bu rakam sadece seçim maskaralığının başka bir sahnesinden ibaret.

Doğrusu, Arap-Ortadoğu’nun birçok rejiminde göstermelik bir demokrasi, yine göstermelik seçimlerle varmış gibi gösterilir. Tabii ki seçimler genellikle sonuçları önceden belirlenmiş göstermelik tiyatrolar şeklinde ortaya konulur. Usulen, mevcut yönetimin devamını meşrulaştırmak üzere işletilir ve seçim sonuçları komik şekilde yüzde doksan üstü seviyelerde iktidarın hanesine kaydedilir. Bu seçim tarzı o kadar benimsenmiştir ki, halk arasında fıkralara konu olmuştur. Mesela, seçimleri en fazla yüzde 51’lerle kazanan bir ABD başkanı sürekli yüzde 99’larla seçim kazan Mısır’ın 30 yıl hüküm süren diktatörü Hüsnü Mübarek’e özenerek, ondan kendi seçim kampanyasında yardım talep ettiği anlatılır. Tabii Mübarek yardım çağrısını geri çevirmez ve destek için ekibini yollar. Sandık sonuçları açıldığında ise ABD başkanlığını da yüzde 99 ile Hüsnü Mübarek’in kazandığı görülür.

Başka bir fıkrada tam sandık başında muhalifliği nükseden bir seçmen galeyana gelip hayır oyu kullanır. Ancak yolda bir korkuya kapılıp sandık başına geri dönüp görevlilere yanlışlıkla yanlış oy kullanma ihtimaline karşılık oyunu kontrol etmek istediğini söyler. Görevlilerse kendisine kızgın babacan tavırla “tamam, biz zaten oyunu düzelttik, ama bir daha olmasın” derler. Suriye’nin son seçimlerinde sosyal medya sayesinde bu fıkraların fıkra olmadığı bizatihi gerçek olduğu hatta gerçeğin bile çok azını ifade ettiği görüldü.

İşin ilginç ve yazık tarafı bütün bu rejimlerde yürütülen bu olumsuzlukların tamamının demokrasi kılıfı altında sunulması. Daha da yazık olanı bu rejimlere yönelik İslami eleştirinin aynı zamanda bir demokrasi eleştirisi olarak ortaya çıkması oluyor. Çünkü bu rejimler altında yaşayan insanlara demokrasi diye bu görüntüler sunuluyor. Sonra İslam ve demokrasi uyuşur mu uyuşmaz mı diye sorulunca hangi Müslüman İslam’ın bu pespayeliklerle uzlaşabileceği cevabı vermesi beklenebilir?

Bu rejimler altındaki İslami hareketler bu uygulamalara bakarak söylemlerinde radikal bir biçimde demokrasiye düşmanlık etmeleri kaçınılmaz oluyor. Sanki bu rejimler demokratmış gibi ve sanki demokrasi bu rejimlerin uygulamalarında somutlaşmış gibi. Tabi demokrasiye düşman olunca İslami hareketlerin mevcut durumda işaret ettikleri model demokrasi dışı bir yönetim biçimi oluyor. Aslında böylece sözkonusu İslami hareketler farkında olmadan mevcut istibdat rejimlerini söylemsel olarak daha da güçlendirmiş oluyorlar. Bu da İslami hareketin demokrasiyle ilgili en paradoksal durumlarından birini oluşturuyor. İslami hareketler mevcut istibdat rejimlerinden çektikleri zulmün hıncını demokrasiye karşı sergiledikleri muhalif söylemleriyle çıkarmaya çalışıyorlar.

Oysa bu ülkelerin hangisinde gerçek anlamda demokratikleşme yönünde bir gelişme olursa, yönetimin toplumun değerleri istikametinde daha fazla gelişmesine de şahit olunuyor. Bunu da ayrıca kaydetmek gerekiyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —