Muhalif cenahta süreçten memnuniyetsizler kabaca iki grup. Arada ve her iki grupta olanlar da var elbette ama ilk gruptakiler Erdoğan’ın kaybedebileceğini gösteren 2024 yerel seçimlerindeki matematiğin bozulması, ikinci gruptakilerse Cumhuriyetin 100 senelik Kürt meselesi siyasetinin değişmesi ihtimalinden endişe ettikleri için memnun değiller süreçten. Sürecin Kürtleri Erdoğan’ın karşısına ve CHP’nin yanına mıhlayan 2019 sonrası siyasi dizilimi değiştirebileceği ve 2028’de gerçekleşmesi beklenen iktidar değişikliğini engelleyebileceğini düşünen ilk gruptakilere göre, bununla da kalmayıp Kürtlerin de onayını almış bir otoriter rejime kapı aralayabilir süreç. İkinci gruptakilerin endişesi daha tarihsel. Sürecin Kürtlerin kimliklerinin ve haklarının tanınmasına ve dolayısıyla Cumhuriyetin Türklerden ve Türkleşmişlerden oluşan geleneksel millet fikrinin dönüşmesine yol açmasından endişeli ikinci gruptakiler.
İki endişeye dair genel kanaatim: Zor ama endişe edilen iki sonuç da gerçekleşebilir. Daha doğrusu tersi: Gerçekleşebilir ama zor. Tek tek ele alacak olursam, ilk endişeye dair söyleyeceğim, kaçınılmaz değil ama olabilir, ikincisine dair söyleyeceğim ise çok zor ama olabilir. İkincisi için keşke olsa diye de ekliyeyim bu arada…
İmkansız Değil Ama Zor
Sürecin bölgedeki gelişmelerden bağımsız olup, Erdoğan’ın ya da rejimin daralan meşruiyetini genişletmek için devreye alındığı iddiasına biraz sonra geleyim. Lakin, sürecin Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin önünü açmak için kullanılacağına şüphe yok. Erdoğan da Bahçeli de süreçten Kürtlerin de desteğini alarak yenilenen bir rejim çıkarmak isteyecektir, bu kesin. Kesin olmakla beraber bunda tuhaf ya da anlaşılmaz bir şey yok. Yok, çünkü siyasetçinin olayları, gelişmeleri seçmen desteğini artırmak için kullanmayanı az. Erdoğan ve Bahçeli süreci ‘çıkarları’ doğrultusunda kullanmak isteyecektir istemesine ama süreç istedikleri sonucu verir mi, orası meçhul. Kestirmeden kanaatimi bir kez daha tekrar edeyim: Mümkün ama zor, hatta çok zor.
Zorluğun birkaç sebebi var: Evvela Kürtlerle muhalefet arasında 2019 sonrasında kurulan bağ bütünüyle pragmatik, geçici bir bağ değil. Bir kısmıyla sosyolojik benzeşmeyle gelişen bir bağ aradaki. Hal böyleyken Meclis seçimlerinde değilse de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve yerel seçimlerin metropoller kısmında, bizzat itilmedikçe, Kürtlerin muhalefetten (CHP) ayrışması kolayca gerçekleşecek gibi değil. İkincisi, Kürtler hem Türkiye hem de diğer ülkelerdeki tecrübelerinden şunu biliyor: Otoriter rejimlerin bahşettiği haklar kolaylıkla geri alınabilir ve hak hukuk için mücadele edip, olan hak hukuku korumak muhalefeti güçlü demokratik rejimlerde daha mümkün. Dolayısıyla, bunca seneden, bunca olan bitenden sonra Kürtlerin “hakkımızı verdiler, bize ne demokrasiden” diyecek bir bencillik göstermeleri biraz zor. Kaldı ki, bu da üçüncü sebep olsun, iktidarın Kürtlere verebilecekleri o kadar geniş olmayacaktır. Hem “Kürt olmayanları küstürür müyüz?” endişesi hem de bildik yatkınlıkları Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin Kürtlere başlarını döndürecek haklar vermelerini engelleyecektir. Son olarak, Kürt meselesi Kürtler de dahil vatandaşların karar anındaki tercihlerini şekillendirecek tek değişken olmayacaktır. Seçim zamanı gelip çattığında ekonominin hali, kurumların çöküşü, adaletsizlik ve demokrasi noksanlığı hepsi birden seçmenlerin kararlarını şekillendirecektir.
Tüm bu sebeplerden ötürü, süreç kesinkes Erdoğan otoriterizminin devamına hizmet eder demek kolay değil. Kaldı ki, bir de muhalefet, daha doğrusu CHP var. Bütün bu işler olurken CHP’nin eli de herhalde armut toplamayacaktır, hem süreçle hem de memleketin başka meseleleriyle ilgili olarak siyaset yapmaya devam edecektir CHP.
Bir kısım açıktan, bir kısım da “Erdoğan’ı yeniden seçtirecekler” perdesinin arkasına sığınarak dertlense de, Cumhuriyetin 100 senelik millet fikri, evet değişebilir, hatta ancak değişirse süreç tamamına erebilir, lakin bugünden yarına değişeceği de yok. Dediğim gibi, olsa keşke, ancak ne siyasi iklim, ne iktidardakilerin yatkınlıkları ne de parlamento aritmetiği bu türden büyük bir değişikliğe izin verecek gibi görünüyor.
Özetle, “Erdoğan’ı yeniden seçtirir”, “Cumhuriyetin millet fikrini ortadan kaldırır” endişeleri yersiz diyemem ama sürecin Erdoğan’ı seçilmesi ve millet fikrinin yenilenmesiyle neticelenmesi ihtimali çok kuvvetli değil.
Öte yandan, süreç niye başladı, süreç başlamasaydı ne olabilirdi sorularının cevapları üzerine düşününce, “Erdoğan’ı seçtirir”, “Cumhuriyetin millet fikrini ortadan kaldırır” endişeleri karşısında insanın “Allah başka dert vermesin” diyesi geliyor.
Ya Süreç Olmasaydı
“Niye durduk yere bir sürecin içine düştük?” sorusuna cevabım ilk günden beri aynı: Suriye ve Irak’ın İransızlaşmasıyla neticelenen bölgesel gelişmelerden dolayı. Bana açıkça böyle görünmesine karşın, “alakası yok, iç siyaseti manipüle etmek için başladı süreç” iddiasına karşı düşüncemi aktararak başlayayım “Peki süreç olmasaydı?” sorusunun cevabını vermeye. Erdoğan’ı seçtirir ya da Cumhuriyetin millet fikri çözülür endişesi her şeyin önüne geçtiği için öne sürülmüyorsa eğer, sürecin iç siyaseti manipüle etmek için başlatıldığı iddiası olsa olsa kasıtlı unutmayla açıklanabilir. Devletin son iki yüz senelik tarihten damıttıklarını ve bölgenin Kürt meselesi merkezli tarihini unutmaktan söz ediyorum.
Geleyim süreç olmasaydı ne olurdu sorusuna… İlla şu olurdu diyecek halim yok ama bölgenin İransızlaşması olarak tanımladığım sürecin Kürt meselesinin üzerine yerleştiği zeminde yarattığı dönüşüm hesaba katılırsa, “süreç olmasaydı ne olabilirdi” hakkında iyi kötü bir fikir sahibi olunabilir. Kestirmeden söyleyeceğim şey şu: Türkiye Kürt meselesinin Türkiye harici kısmına 1991’e kadar İran, Irak ve Suriye’yle, 1991’den 2023’e kadar da İran’la (biraz da Rusya’yla) nezaret etti. 2023’te bölgenin İransızlaşmasıyla beraber Türkiye Kürt meselesinin Türkiye harici kısmına nezaret etme işinde sadece İran’ın (ve Rusya’nın) tandeminden mahrum kalmadı; bir de, Irak ve özellikle Suriye’de kendisiyle tandem oynamaya en azından İran kadar hevesli olmayan İsrail, Körfez, ABD ve Fransa’yla karşı karşıya kaldı. Bu da şu demek: Türkiye 2023’ten beridir Kürt meselesinin Irak ve Suriye kısmında İran’ın desteğinden mahrum ve köstek olabilecek aktörlerle baş başa. Nitekim, Kürtlerle kardeşleşme olarak süreç ilk günden beri nazarımda devletin bu yeni duruma verdiği cevaptan başka bir şey değil.
Şimdi, süreç olmasaydı ne olurdu sorusu üzerine bu yeni zemini hesaba katarak düşünecek olursak… Dediğim gibi illa şu olurdu diyecek halim yok. Kaldı ki, iç karartmak da istemem. Lakin, İsrail’le karşı karşıya gelme raddesine gelmezdik belki ama Türkiye kısmı da dahil Kürt meselesi bölgenin İran ve Rusya sonrası ‘yeni’ misafirlerinin ilgi alanına çoktan girmiş olurdu muhtemelen.
Böyle bakınca, insan iyi ki başlamış, iyi ki varmış süreç demekten kendini alamıyor. Bütün risklerine rağmen…
Kaynak: perspektif.online