Tarih: 13.01.2020 12:18

Süleymani suikastının küresel yansıması

Facebook Twitter Linked-in

"ABD’nin güç kapasitesi ile İran’ın güç kapasitesi arasındaki fark ABD-İran geriliminde İran’ın bazı rahat tavırlarını açıklamayı güçleştiriyordu. Bu durum ABD üzerinde çeşitli tartışmalara neden oluyor ve ABD’nin bölgede nispeten azalan gücünü ciddi sorgulamalarla baş başa bırakıyordu. Yani İran’ın adeta ABD’nin hegemon imajıyla oynamaya başladığı esnada Trump’ın buna cevabı geç de olsa oldukça sert oldu."

İran’ın efsane komutanı olarak bilinen Kasım Süleymani’nin ABD Başkanı Trump’ın emriyle Irak topraklarında bir füze saldırısıyla öldürülmesinin bölgesel ve küresel yansımalarının olması kaçınılmazdır. Bu anlamda gözler İran’ın yapacağı hamlelere çevrilse de, Amerikalı yetkililer tarafından yürütülen telefon diplomasisi, olayın ABD-İran gerilimini aşan boyutlarını gözler önüne sermektedir. Süleymani’nin Irak’ta planlı bir operasyon ile öldürülmesi olayın küresel zeminde tartışılmasında önemli bir etken olarak öne çıkmaktadır.

Süleymani’nin öldürülmesine ABD perspektifinden bakılırsa, ABD’de İran karşıtı bloğun, İsrail lobisinin ve İsrail politikalarını destekleyen Evanjelistlerin bu adımdan memnun olduğu söylenebilir. Ancak ABD’de bu saldırıya karşı çıkanların da varlığı görülmektedir. ABD’de Trump’ın bu adımını eleştirenlerin, bölgede tansiyonun daha da yükselmesinin Amerikan varlığını tehdit edeceğine ve sıcak çatışma riskini artıracağına odaklandıkları söylenebilir.

TRUMP KAZANÇLI TARAF

Diğer taraftan Trump’ın bu hamle ile hem iç siyasette bu saldırıdan memnun kalan tarafları konsolide ettiği hem de İran kuşatmasını güçlü bir şekilde sürdürdüğü söylenebilir. Bu hamlesiyle Trump, uzun süredir bölgede attığı adımlarda çatışmadan kaçınan tavrı üzerine şekillenen Ortadoğu’dan çekilme söylemini bir kez daha sorgulatmıştır. Burada ABD içinde yine bir ayrışma olabileceği ihtimalleri üzerinde durmakta yarar var. Bu noktada Irak Meclisi’nin ABD’nin Irak’ta varlığını sona erdirmesine ilişkin kararının ardından Reuters tarafından verilen haberde, ABD öncülüğündeki koalisyonun Irak ordusuna gönderdiği mektupta Irak’tan çekileceği haberi yayınlandı. Bu haberin ardından çok geçmeden ABD Savunma Bakanı Mark Esper tarafından böyle bir kararın olmadığı yönünde yalanlama gelmiş olsa da, gelişmeler ABD içinde bu konuda bir karmaşa olduğunu düşündürmektedir.

Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın bölgede gerçekleştirdiği birçok meydan okumasına karşı ABD’nin verdiği sert bir cevap olarak da değerlendirilebilir. Çünkü ABD’nin güç kapasitesi ile İran’ın güç kapasitesi arasındaki fark ABD-İran geriliminde İran’ın bazı rahat tavırlarını açıklamayı güçleştiriyordu. Bu durum ABD üzerinde çeşitli tartışmalara neden oluyor ve ABD’nin bölgede nispeten azalan gücünü ciddi sorgulamalarla baş başa bırakıyordu. Yani İran’ın adeta ABD’nin hegemon imajıyla oynamaya başladığı esnada Trump’ın buna cevabı geç de olsa oldukça sert oldu.

ÇİN-RUSYA ORTAKLIĞI MI?

Dünyadan gelen tepkiler bağlamında Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin küresel siyasette ne anlam ifade ettiğine ilişkin bazı değerlendirmeler yapmak mümkün. Çin’in açıklamasında tarafları soğukkanlılığa davet olduğu gibi, Irak’ın egemenliğine vurgu yapılmakta ve konu uluslararası ilişkilerin temel normlarına saygı çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu açıklamada Çin’in doğrudan Süleymani ve İran üzerinden bir açıklama yapmaması, Çin-İran ilişkilerinin özellikle perde arkasında tutulmak istendiği şeklinde yorumlanabilir. Geçtiğimiz yıl Çin’in İran ile 400 milyar dolarlık bir anlaşma yaptığı haberlere yansımıştı. Yaklaşık bir hafta sonra bu haber İranlı yetkililer tarafından yalanlanmış ve bu iddianın gerçeği yansıtmadığı belirtilmişti. Bu gelişmeler, Çin’in İran’a yönelik yaptırımların kendisine ne kadar zarar verdiğini çok fazla yansıtmak istemediği şeklinde yorumlanabilir.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde Bahreyn Temsilciler Meclisi Konseyi’nin Çin’i Uygur meselesinden ötürü kınayan bir bildirge yayımlamasının zamanlaması da oldukça dikkat çekici bir gelişmeler olarak yansıdı. Yani Çin’in Ortadoğu’da ilişkilerini geliştirmek istediği aktörlere uygulanan yaptırımlar ve Bahreyn gibi ülkelerin almış olduğu kararlar Çin’in politikalarını doğrudan etkileyecek sonuçlar doğurabilir. İran yaptırımlarına görece sessiz tavır alan, Hong Kong’da ABD’nin etkisiyle mücadele etmek zorunda kalan Çin’in tartışılmaz iki konusu böylece tartışmaya açık hale getirilmek isteniyor. Hem Çin’in toprak bütünlüğü konusundaki hem de Kuşak ve Yol Girişimi’ndeki hassasiyetlerine ABD tarafından ağır darbeler indirildiği söylenebilir. Çin’in ABD’nin bu adımlarına karşı koymaya henüz gücünün yetmediği gerçeği, Çin’in bu süreçleri yumuşak bir geçişle tamamlamak istediğini gösterse de; ABD’nin Çin’e nefes aldırmamaya yönelik adımlarının dünyadaki ABD karşıtı bloğu güçlendireceği söylenebilir.

ABD-Çin ilişkileri ticaret görüşmeleri ile devam ediyor görünse de; Ortadoğu’da alan kazanarak nüfuz elde etme yönünde de karşılıklı adımların atıldığı görülmektedir. Suudi Arabistan ve İsrail’in Çin ile yaptığı anlaşmalar, ABD-Çin rekabetinin yansıma alanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Son dönemlerde küresel siyasette hızlı bir değişim yaşanıyor ve müttefiklik ilişkileri sürekli değişim gösteriyor. Ayrıca Suudi Arabistan gibi bir ülkenin kuruluşundan itibaren belirgin bir şekilde farklılaşan Rusya ve Çin ile son dönemde geliştirdiği ilişkiler, geleneksel müttefik ABD’nin sorgulanması gibi bir duruma da işaret ediyor olabilir. Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında İran’ın Körfez ülkeleri üzerinden bir yanıt verme ihtimalinden duyulan çekince ile beraber Körfez’in ABD’nin kapısını aşındırdığı da haberlere yansıyan bir başka gelişme olarak dikkat çekmektedir.

Rusya’nın açıklamalarında, Süleymani’nin İran’ın milli çıkarlarına adanmış bir şahsiyet olduğu vurgusu yapılmış ve ABD’nin tavrı bölgede gerginliği artıracak maceracı bir adım olarak değerlendirilmiştir. Rusya son dönemde bölgede ABD’nin attığı adımlardan en çok çıkar sağlayan ülke konumunda görünmektedir. Bu nedenle Süleymani’nin öldürülmesini kınayan ve bu hadisenin ciddi neticeler doğurabileceğini belirten Rusya, bu krizden de bir fırsat bulmanın yollarını arayacaktır.

Avrupa Birliği (AB) ise, gelişmeleri daha çok dışardan izleyen bir göz gibi saldırının ardından yaklaşık 1 hafta sonraya tekabül eden bir toplanma kararı almıştır. AB Komisyonu Başkanı Von Der Leyen bölgede tansiyonun düşürülmesinin İran ve Irak’ın yararına olduğunu ve AB’nin bu çatışmada arabulucu rolünde olduğunu belirtmiştir. Fransa ise, ilk açıklamalarında daha ortada dururken; son olarak İran’ın misillemelerden vazgeçmesi ve nükleer anlaşmaya geri dönmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapmıştır.

TÜRKİYE’DEN İNCE DİPLOMASİ

İngiltere Başbakanı Boris Johnson ise, Süleymani’nin Batılı askerleri hedef alan saldırılardan sorumlu olduğundan dem vurarak; “ölümüne ağlamayacağız” açıklaması yapmış ve olası misillemelerin bölgede gerilimi daha da tırmandıracağı vurgusu yapmıştır.

Türkiye’nin saldırıya ilişkin açıklaması ise, çok ince manaları ifade eder niteliktedir. Bölgede gerginliğin tırmanmasından endişe duyulduğu, özellikle Irak’ın çatışma alanı haline getirilmek istendiği ve bu durumun bölgenin istikrarına zarar verdiği kuvvetle vurgulanmıştır. Ayrıca Türkiye’nin dış müdahalelere, suikastlara ve mezhepçi çatışmalara her zaman karşı olduğu vurgulanarak; ABD’nin bu müdahalesinin benimsenmediği gibi bölgede mezhepçi politikalar yürüten İran’ın bu politikalarının mimarlarından biri olan Süleymani’nin attığı adımların da bölgenin istikrarsızlaştırılmasındaki rolüne gönderme yapılmıştır. Türkiye’nin olaya çok hızlı tepki vermemesi ve bölgenin istikrarını bozan her türlü girişime karşı aldığı tavır taraflara verilmek istenen mesajın inceliği ve derinliği noktasında Türkiye’nin pozisyonunu ifade eder niteliktedir.

Süleymani’nin öldürülmesinden hemen önce Ortadoğu’da gündem Doğu Akdeniz ve Libya gündemi üzerine yoğunlaşmıştı. Ancak Süleymani’nin öldürülmesi gözleri İran’ın olası misillemelerine çevirdi. Libya’da Türkiye’ye karşı ittifak halinde Hafter’e destek sağlayan ülkeler daha büyük ve sıcak bir gündem ile baş başa kaldı. Türkiye tarihsel bağları, ticari ilişkileri ve Doğu Akdeniz’deki hakları temelinde Libya ile yaptığı mutabakatı sürdürülebilir kılmak durumunda. ABD-İran gerilimi bölgenin tansiyonunu yükseltti ancak dikkatleri Libya’dan Irak ve çevresine çekmeye neden oldu. Bu esnada Türk askerinin Libya’ya gitmeye başladığı haberleriyle birlikte Ortadoğu’da her krizin bazı fırsat alanlarını da oluşturduğu tekrar kendini göstermiş oldu. Türkiye, bölgede istikrara ve barış en çok katkıda bulunan ülke olarak her gelişmeyi bir şekilde üzerinde yük olarak bulsa da; bunları atlatabilme kabiliyeti doğrultusunda bölgenin barış umudu olmaya devam etmektedir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —