“Ufaktan araya mesafe koymaya başladılar” tespitimden alınanlar olduğu anlaşılıyor. Halbuki ortada alınmayı gerektirecek bir durum yok. Yaptıkları dünya tarihinde -ve bu arada Türkiye’de de- defalarca görülmüş olan bir şey: Kimse kaybedecek olanla yan yana görünmek istemiyor…
Yıllarca yan yana durmuş olanlar bile hafiften bunu unutturma çabasına girdiler.
Gazete köşeleri bunun örnekleriyle dolu.
Televizyonlardaki tartışmaları izlemediğim için bilmiyorum; ancak orada da diller değişmiş, bazı müdavim yorumcular eski sıklıkta kanallarda arz-ı endam etmemeye başlamışlarsa hiç şaşırmam.
Şimdikine benzer ortamlarda herkes kendince tedbirini alır. Şimdi de alıyorlar.
Olanı daha iyi görmeye yarayacak örnekler ortada.
Futbola bakalım.
Sadece iki yıl önce süper ligde şampiyon Başakşehir takımıydı. 2019-2020 sezonunda Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un önünde ipi göğüslemişti Başakşehir. Taraftar kitlesi olmadığı halde ligde fırtına gibi esecek duruma gelmesini güçlü destekçi/leri/ne borçluydu.
Reklam
Geçen yıl Başakşehir’in yaldızlarının dökülmeye başladığı fark edildi ve sezonu 12. olarak tamamlayabildi.
Bu yıl ise durum hiç açıcı değil. Teknik direktör Aykut Kocaman olduğu, takımın iskeleti büyük çapta iki yıl öncekinden az farklı olduğu halde, önüne gelen Başakşehir’i dövüyor.
En son, dün, ilk golü atarak üstünlük sağladığı halde, rakibi Göztepe, ne yaptı etti, Başakşehir’i İzmir’den puansız göndermeyi başardı (Göztepe 2 – Başakşehir 1).
Ligde ilk dört maçta tek puan alamadı Başakşehir.
Ne oldu da böyle oldu acaba?
Herhalde bu durumun birden fazla sebebi vardır da, ben en ciddi sebep olarak bunda da siyasetin belirleyici etkisini görüyorum.
Siyasetteki durum futbolu etkiliyor.
Moral olarak…
Reklam
Acaba aynı moral bozukluğu kendisini ekonomide nasıl hissettiriyor?
Bu soruya cevap teşkil eder mi bilemem, ancak herhangi bir muhalif söyleme prim verdiğini şimdiye kadar görmediğimiz iş dünyası temsilcilerinden bazı aykırı sesler duyulmaya başladı. Ülkemizin en kalabalık iş insanlarını bünyesinde bulunduran bir odanın başkanı, dün, kamu kurumlarının ödemeleri 1,5 yıldır geciktirmesi yüzünden sağlık alanında faaliyet gösteren şirketlerin zor duruma düştüğünü açıkladı.
Açıklama için epey -1,5 yıl- beklenmiş.
Herhalde bu bir ilk.
Arkası gelecektir.
Paralı yollar ve köprülerin kullanım taahhüdü şirketlere aksatılmadan yerine getiriliyor; haberler bu yönde. Ülkeyi bir baştan diğerine küçüklü-büyüklü projelerle donatan az sayıda şirketin herhangi bir şikayeti şimdiye kadar duyulmadı.
Osmanlı döneminin borçlarını bile ödemiş bir ülke Türkiye; bugüne kadar kime hangi taahhüt altına girmişse -yerli ve yabancı- bütün taahhütlerini ödemesiyle ünlü. Şimdi farklı davranacak değil.
Konuyu burada ele almamın sebebi geçen gün gazetelerde karşıma çıkan bir haber.
Haberin başlığı önce dikkatimi çekti: “Üçüncü köprüde satış bilmecesi sürüyor: Çinli grup çekildi.”
‘Üçüncü köprü’ denilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü.
“İstanbul’daki üçüncü köprü projesinde ortak olmak için görüşmeler yürüten bir grup Çinli yatırımcı, konsorsiyumdan çekilmek istediğini belirtti. / Çinlilerin oluşturduğu konsorsiyum içinde yer alan şirketlerden biri olan Zhejiang Expressway, koşullarının karşılanmaması dolayısıyla anlaşmayı feshetmek istediğini açıkladı. / China Merchants Group iştiraki China Merchants Expressway Network & Technology Holdings beş farklı yatırımcıyla birlikte köprünün yüzde 51’ini yaklaşık 689 milyon dolara satın almak için 2019’dan bu yana görüşme yürütüyordu. / Açıklamada konsorsiyumun bu anlaşma kapsamında herhangi bir ödeme yapmadığı belirtildi.”
“Ne oluyor?” diye sormayayım mı?
Ekonomi yazarları bir süredir ısrarla “23 Eylül’e dikkat” uyarısında bulunup duruyorlar. Bekledikleri, Merkez Bankası’nın o tarihte yapacağı toplantısında şimdiye kadar sürdürdüğü çizgiden vazgeçmesi…
Son zamanlarda benimsenen bazı yöntemlerin, görevinden aniden affını isteyen ve af talebi kabul edilen eski hazine ve maliye bakanının politikalarına dönüş olduğunu, 23 Eylül’de bekledikleri gibi bir karar Merkez Bankası’ndan çıkarsa, bunun yeniden ve bütünüyle eski politikalara dönüş olacağını yazıp söylüyorlar.
Zaten eski bakan da dün Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Galatasaray maçını tribündeki özel locada çocuklarıyla izlemiş.
Aylar sonra halk içinde verdiği ilk görüntü bu.
Politikalarına tam anlamıyla yeniden dönülecekse belki kendisi de görevine iade edilir, neden olmasın?
Taşların esas oynamasını beklediğim alan medya.
Ufaktan araya mesafe koyanlar var orada, ancak bu henüz tam yaygınlaşan bir eğilim haline gelmedi.
Gelecektir.
Bunlar üzerinde düşünürken CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gençlerle konuşurken “Geliyor gelmekte olan” dediğini işittim.
Aynı kalıbı birkaç ay önce İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener de kullanmıştı.
Galiba ‘suç örgütü lideri’ diye anılan Sedat Peker de videolarında kullanmıştı aynı kalıbı.
Ne demek istiyor olabilirler?
“Çok güzel şeyler olacak” bir önceki seçimin sloganıydı, “Geliyor gelmekte olan” da yeni seçim için mi düşünülüyor yoksa?
Bol sorulu, şifreli bir yazı oldu bu.
Arkası gelecektir.