Soru 1:
Hayat kitabı olan Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik çabaların tarihi süreçte kesintiye uğramasına rağmen günümüze kadar devam ettiği gerçeğinden hareket ettiğimizde, sözde “sakıncalı” meallere yönelik engelleyici anlayışın kendisinin, o eski düşünce ve teamülle bir ilişkisinin varlığı hususunda neler demek istersiniz?
Cevap-1
Kuşku yok ki, Kur’an açıklanması için insani zihinsel çabaya ihtiyaç duyan bir kitaptır. Burada temel sorun hermenötiğin en önemli sorunudur. Bu sorun, metnin söylemek istediği ile okuyucunun anlama düzeyinin ne kadar örtüşebileceğidir. İlk hermenötik çalışmaların kutsal metinler üzerinden yapıldığını söylersek, kutsal metinlerin tarih boyunca anlamı üzerine çalışmaların yapıldığını kabul etmek gerekir. Bu anlamda meal de yaklaşık anlam veren yorumlardır. Sakıncalı meal konusu bir yönüyle siyasal bir sorundur. İktidarı elinde tutan çevrelerin anlayışlarından farklı meallerin toplatılması, bir anlamda yorum üzerinde siyasal bir hegemonya kurmak çabasıdır. Bu çaba İslami ilim anlayışına kökten aykırıdır.
Soru 2:
Modern anlayışlar çerçevesinde ortaya çıkan modern ulus devletlerin, “dine karşı olmaları bir tarafa” onun da, yani dinin de bilimsel açıdan ele alındığı söz konusu iken ve Ak Parti iktidarının da dine bilimsel (ilmi) açıdan yaklaşması gerektiği halde, kitabın mesajının, salt “gelenekçi” anlayışlar çerçevesinde ele alınacak oluşu ile ne/neler amaçlanmak istemektedir?
Cevap-2
Ulus devletler din karşıtı ateist temelden hareket etmezler çoğu kez. Çoğunlukla laiklik üzerinden giderek devletin siyasal anlayışına uygun bir dini söylem oluşturmayı amaçlarlar. Daha açıkçası dinin toplum üzerindeki denetleyici ve yönlendirici gücünden yararlanmak isterler. Esasen Türkiye’de 1924 yılında kurulan DİB’nın rolü de budur. Kuşku yok ki, her iktidar gibi Ak Parti de dinin toplum üzerindeki etkileyici gücünden yararlanmak istemektedir. Bu durumun en zayıf yönü resmi anlayışın dışında ortaya çıkabilecek olan dini anlayışlardır. İşte meal tartışması tam da bu noktada başlar. Din üzerindeki etkisini paylaşmak istemeyen iktidarlar farklı yorumlarında önünü tıkamaya çalışacaktır. Çünkü her farklı yorum, egemen gücün din üzerinden yaptığı söylemin etkisini sınırlandıracaktır. Siyasal iktidarın geleneksel yoruma yaslanmasının altında, geleneksel söylemin güvenlikçi yapısıyla iktidar yanlısı olmasıdır. Dolayısıyla güvenlik ve istikrarı öne çıkarak ve farklı yorumlara fitne kültürü çerçevesinde yaklaşan bir siyasal iktidarın bu temelden hareket eden gelenekçi söyleme yaslanacağı açıktır.
Soru 3:
Bu engelleme durumu devam ederse, bunun, toplumun Kur’an’ın o saf mesajının insanları aydınlatıcı yönü kesintiye uğrar ve onun yerine müphem bir anlayış söz konusu olursa, ortaya çıkacak olan sığlığın kime ve neye hizmet ede(bile)ceği hususunda neler söyleyebilirsiniz?
Cevap-3
Siyasal iktidarlar, iktidarların devamı için dini tarih boyunca araçsallaştırmışlardır. Büyük alimler bu konuda yapılan tekliflere sıcak bakmamış ce reddetmişlerdir. Esasında ilim, İslam geleneğinde sivil bir faaliyettir. Ebu Hanife, devletin resmi kadısı olma teklifini kökten reddetmiştir. Çünkü kendi karizması ve ilmi siyasal iktidarın emrine vermekten doğacak sakıncaların farkındaydı. Benzer şekilde İmam Malik ünlü eseri Muvatta’nın resmi fetva kitabı olmasını reddetmiştir. Çünkü resmi fetva anlayışı epistemik olarak çoğulcu olan fıkhın sınırlarını iyice daraltacaktı. Resmi mealin dışında meallerin yasaklanması İslam’ın sivil ilmi geleneğine büyük darbe indirecektir.
Soru 4:
DİB, Cumhuriyet yönetiminin Genel Kurmay Başkanlığı ile birlikte aynı kanun çerçevesinde kurulduğu düşünüldüğünde, ona tevdi edilen görevin, günümüzde hangi noktaya evrilmiş olduğu hususunda neler söylenebilir?
CEVAP -4
Kuşku yok ki, DİB’nın güvenlik öncelikli bir kurumla aynı anda kurulmasının sembolik bir anlamı var. Çünkü devlet dini güvenliğin önemli bir aparatı olarak görüyordu. Devlete uyumlu bir dini söylem oluşturmak temel amacı olarak kurulan diyanet bu işlevini yerine getirmektedir. Kuruluşundan bu yana siyasetin gölgesinde görev yapan DİB bugün aynı görevi ifa etmeye devam etmektedir. Siyasetin etkisine girmiş bir kurumun ilim üretme kapasitesinin olamayacağı izahtan varestedir.
***

*) Konuya dair açıklama:
"Diyanet İşleri Başkanlığı’nun kurulduğu ilk günden itibaren, yayın piyasasında yayınlanan kur’an Mushaflarında “olası” teknik hata ve “istenmeyen yanlışları” incelenip yok edilmesi adına yapılan çalışmalar “Mushafları İnceleme Kurulu” tarafından yapılmaktaydı.
Bu tür çalışmalar, farklı iktidarlar dönemlerinde adı geçen kurul nezdinde bugüne aksamadan devam ede geldi.
Ama bu iktidar döneminde – o da gelenekçi çevreleri, “korumayı düşündükleri” kendi inanç, düşünce ve eylemlerine” “sözde” halel gelmesin diye, o da yoruma dayandığı halde, Kur’an ayetlerinin o da “geleneğe aykırı” bir şekilde meâllendirilmelerinin önüne geçmek için, adı geçen kurulu “yasa çerçevesinde yeni bir görev tevdi edilmiş oldu.
Kur’an’ın meâlendirilmesi ile din adına yapılacak olan her şeyin, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden kotarılması durumu var olan resmi görüşe uymuyorsa, Kur’an meâlerinin yayınının durdurulması, yayınlanan meal çalışmalarının piyasadan toplatılması ve internet ortamından da kaldırılmasına yönelik olarak meclise teklif edilen konunun, orada kabul edilmesi ile farklı bir durumun oluştuğu söz konusu…
Biz de Haber Duruş olarak, konuyla ilgilenen “değerli kişilere” cevaplamaları için hazırladığımız bir metin ile dört adet soru tevdi ettik.
Gelen cevapları da, peyderpey haberdurus.com’da yayınlamaya gayret göstereceğiz inşallah.(Edtör))