Tarih: 05.09.2018 09:13

Siyasanın Kişiliksiz Yüzü

Facebook Twitter Linked-in

Siyasanın kişiliksiz ve karaktersiz yüzleri diyecektim. Siyasa pragmatist bir tarz üzre. Çıkarcı ve günübirlik. Sanırım küçük uluslardaki siyasa insanlarının tutumu böyle. Kendi başlarına olamama, karar verme gücünden yoksunluk. Güçsüzlük inişli çıkışlı dalgalanmalara neden. Güç nereden ve ne yandan etkili ise o yana yönelimler başlıyor. Tabiî bunu kişiler üzerinde değerlendirmek sağlıklı sonuçlar oluşturmaz. Bu güçsüz ve küçük olan devletçiklerin temel sorunu. Kim gelirse gelsin veya olursa olsun bir heyulanın karşısında kendini bulur.

Bu, çaresizlik sorunu olarak görülmemeli. Genel siyasal tutumların ortak sonucudur. Çözüm anlamında olması olası olan birçok neden bulunur aslında.

Müslümanların genel dağınıklıkları, parçalanmışlıkları asıl sorun. O kadar çeşitli ki bunların aşılabilmesi zor görünüyor. Uzun zamandır fikri çırpınışlarımızın temelini de bu oluşturuyor.

 

Kendisini yok etmeye çalışan büyük güçler karşısındaki yenilgi psikolojisi belki de en son anılması gerekenlerden biri, diyemeyiz. Asıl sorun da bu. Yenilgi ve teslim oluş, kölelik ruhunun hayata baskınlığı. Bunlar nasıl anlaşılır, nasıl giderilir? Burada önemli olan bir bilinçten söz ediyoruz. Dava, medeniyet, devlet, ümmet bilinci. Bunların bütünü ise  ideal olana yönlendirir. İnsanımızın asıl sorunu idealsizlik ve bilinçsizlik.

Toplumun hemen bütün katmanlarını ve kesimlerini birleştirecek, aynı yöne yönlendirecek bakışların yoksunluğu çözümleri zorlaştırıyor. Bunu kendi elimizle ve dilimizle oluşturuyoruz. Biz kendimize düşman ve hasımız. Kendi kuyumuzu kazıyoruz. Buluşabilmenin bütün yollarını kesiyoruz. Hayatın önünü tıkıyoruz.

Küçük hesaplı oyunların da kurbanı oluyoruz.

Hamleler ilk adımlara bağlı. Küçük oluşların başlangıcı beklenmedik sonuçlara götürebilir. Bu sahih ve iyi niyetli olana bakar. Bunu yapabilmek önemli. Çünkü, zihinlerde oluşan yenilgi putunun ilk adımı kırılmış oluyor. Sonrası kendiliğinden gelir.

 

Müslümanlar çıkar ve hırsa dayanan kesimler ve çevrelerden uzak durmalı. Bunlar engelin ilk kısmını oluşturuyor. Ayak bağları da hırsları ve aşırı tutkuları. Bu olmayınca emperyallerle birlikte yol almada bir sakınca görmezler. Anlık ve çıkarcı düşünürler. Bunun bir sonunun olabileceğini hesaba katmazlar. Başımızın belâsı olan ve yenilgi ruhunu çıkarcılıkla bir arada içselleştiren tutumlar. Çıkardan vazgeçemeyiş.

Türkiye´nin siyasal dokusunun ruhu da ne yazık ki buna bağlı. Kendi başına olamama ve büyük gücün desteğini alma düşüncesi. Hemen her dönemin siyasal görüntüsü bu. Sonuçları ise yıkımlarla sonuçlanıyor. Ardından da yeni bir süreç başlıyor.

Liberalizm kapitalizmin esnek ve yumuşak yüzü. Bunun içinde var olma çabası hiçbir zaman sağlıklı bir sonuç doğurmamıştır. Giderek ağırlaşan bir süreç oluşturmuştur.

Ülkenin bugün içinde bulunduğu çıkmazın tek nedeni de bu.

Sonuçları dönemin yöneticilerini elbette doğrudan ilgilendiriyor. Zaten başlangıç hamlesinin sonuçları değil midir yaşananlar. Bu genel politikaların hiçbir zaman sağlıklı ve hayırlı bir sonuç getirmediği ortada. Ama takınılan kısır döngü ve çaresizlik açmazı ruhlarda oluşan aşılamayan putlar. Çünkü kalıcılık ve iktidar olma koşulu bu duygulara bağlı.

İnsan sonunu düşünmek zorunda. Ya da her şeyi göze almak gerekir. Eğer büyük yıkıma neden olunacak bir yol tercihine neden olunacaksa bundan kaçınmak tek çözüm. Biz neden felâketimizi oluşturmak için bu kadar ağır tutkuya kendimizi kaptıralım ki? Zerre kötülüklerin hesabının bile bize sorulacağı bilincinde olursak koşar adım felâketimize razı oluyoruz. Dünya hırs ve tamahı bir yere kadar. Sonrası ne olacak asıl soru bu?

Günümüz kişiliksiz ve karaktersiz siyasanın kurbanları yığınların aldanmışlıkları ve kapılışları. Yapabileceğimiz, yerine getirebileceğimiz sorumluluğunu alacaklarımıza değmeli.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —