SIVI ALTIN MASKESİ, HAVYAR MASAJI VE ORTA SINIF

Milli Gazete'den Mustafa KAYA'NIN ANALİZİ...

SIVI ALTIN MASKESİ, HAVYAR MASAJI VE ORTA SINIF

80’li yıllarda ekonomi orta direk üzerinden tarif edilirdi. Filmler yapıldı. Kabarelerde ana malzeme hep orta direk oldu. Çoğuna gülüp geçtik. Ancak orta direğin kan kaybetmesinin acı sonuçlarını daha yeni hissetmeye başladık ve bu gidişi tersine döndürme noktasında da elimizdeki enstrümanlar her geçen gün azalmaya devam ediyor. Bu durum sadece Türkiye’de değil bütün dünyada maalesef böyle. Yani dün şikâyet ettiğimiz eşitsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlikler bugün daha da kalıcı hale gelmeye başladı.

Bir ülkede ekonomik refahın seviyesi ancak orta sınıfın gücüyle açıklanabilir. Orta sınıfınız güçlü değilse, gelir dağılımında adaleti tesis edemiyorsanız, milli geliriniz yüksek bile olsa ekonominiz kırılgan demektir. Daha doğrusu sürdürülebilir bir refaha sahip olmadığınızdan dolayı tehlike her an kapınızdadır. Çünkü paranın, sermayenin sadece belli odakların elinde toplanmış olması sizi tehdit etmeye başlamıştır artık.

Toplumlar çatırdıyor. Adaletsizlikler her geçen gün daha da artıyor. Özellikle Türkiye’de küçük esnaf -ki orta sınıfın en önemli unsurlarıdır- kan kaybetmeye devam ediyor. AVM’ler küresel şirketlerin kendilerini allayıp pullayarak pazarladıkları podyumlara dönüşmüş durumda. Oralarda on iki saat çalışan bir tezgâhtar, çoğu zaman sattığı bir tek ürün kadar maaş alamıyor. Modern kölelik sistemi doğal bir süreçmiş ve değiştirilmesi de mümkün değilmiş algısıyla kendisini kabullendirmiş durumda. Sistemsel bir sorun var. İnsan onuru dikkate alınmıyor. Kitabın birinde okumuştum. Londra’da bir güzellik salonunda sakal tıraşına ilave olarak tek kullanımlık sıvı altın maskesi ve havyar masajı yaptırılabiliyormuş. Her bir seans 30 bin pounda mal oluyormuş. Bu işleme müptela olanlar ayda 3-4 kez salona geliyorlarmış. Bu uygulamayı yapanların çoğunluğu ise asgari ücretle çalışıyorlarmış. Hatta ay sonunu getirebilmek için bir sonraki ayın hesabından avans çekenler de çoğunluktaymış. Yani sadece bu örnek bile meramımızı anlatmaya yeter.

Artık iki toplumsal katmandan bahseder olduk. Ya zenginsin, ya da fakir. Zengin daha zengin olmaya devam ediyor ama fakirin tek derdi yatağa tok girebilmek veya ay sonunu getirebilmek. Asgari ücretlerde kıstas açlık sınırına indirgeniyor. Kimsenin aklına yoksulluk sınırı gelmiyor. İşin insani yanını bir yana bırakın, orta sınıfı önemsemeyen, hırsları gözlerini kör etmiş zenginler(!) aslında kendi ayaklarına sıkıyorlar. Çünkü toplumların tüketim kültürlerini belirleyenler hep orta sınıflar olmuştur. Kazanma hırsları öyle bir noktaya son hızla ilerliyor ki, bumerang geri dönüp kendilerini vuracak farkında değiller. Mesela Amazon’un, serveti şimdi 6 milyar doları aşan ilk yatırımcılarından olan Nick Hanuer, “Kapitalizmin bitkinin suya ihtiyacı olduğu gibi eşitsizliğe ihtiyacı var. Ancak tıpkı fazla suyun bitkileri öldürmesi gibi, eşitsizliğin artması da orta sınıfı boğarak kapitalizmi öldürüyor” diyerek sanki orta sınıfı düşünüyormuş gibi yapıyor ama derdinin yine kendisi olduğunu da gizleyemiyor.

İşin ticari kısmının yanında orta sınıfın iç barış açısından da önemi çok büyük. Toplumların sigortaya ihtiyacı var. İşte orta sınıflar bu görevi ifa ediyor. Tabi ki sermaye düşmanlığı yapmak ve zenginliğe karşı durmak sağlıklı bir yol olamaz. Elbette fırsat eşitliği içinde bilgi ve becerisiyle öne çıkan, daha fazla kazananlar olacaktır. Ancak hayatın doğal akışına müdahale ederek ellerindeki gücü insafsız ve kuralsızca sömürü aracına dönüştürenlerin elde ettikleri doğru bir zenginlik modeli değildir. Onlar bu gücü başkalarına tahakküm etme aracına dönüştürüyorlar.

Sonuç olarak şunu ifade etmeliyiz ki, bu saatten sonra ekonomide atılacak adımlarda orta sınıf mutlaka merkezde olmalıdır. Orta sınıfları güçlü olmayan ülkelerin iç barışları da tehdit altında demektir. İç barışları tehdit altında olanlar ise dışarıdan gelecek her türlü saldırıya açık hale gelirler.