Şiir emir almaz!

Yazar-şair ve aynı zamanda Milli Gazete´de köşe yazarlığı yapan Hüseyin Akın´ın, bayan şair Sare Öztürk´ün Şule Yayınları´nca yayımlanmış bulunan ?Sordum Sarı´ adlı şiir kitabından hareketle, klasik(Osmanlı) ve modern dönemde ?şair, şiir ve memuriyet´ o

Şiir emir almaz!

Memuriyet emre hazır beklemenin adıdır.

Tüzükler, yönetmelikler ve dizgeler arasında geçer memurun ömrü.

Devlet denilen aygıtın müsaade ettiği kadar dolaşım hakkına sahiptir.

Şairin sınır tanımaz yapısı ya bu yönergeleri delip geçecektir ya da dizlerini karnına çekip öylece bekleyecektir şair.

Türk edebiyatında derin izler bırakmış şairlerin önemli bir kısmı hayatlarını memurluktan kazanmışlar. Baki, Nabi, Şeyhülislam Yahya, Nedim, Namık Kemal, Yahya Kemal, Mehmet Akif, Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Necatigil, Yakup Kadri, Cemal Süreya? Ece Ayhan ve Sezai Karakoç da belli bir süre memuriyete bulaşmış isimlerdendir.

Belki bu şairlerden bir iki tanesi memuriyetin cenderesi altında sıkışmış kalmış olabilir.

Fakat çoğunluğu memuriyeti içselleştirmemiş isimlerdir.

 

Onu içselleştirmemiş şair ve yazarlar için memuriyet hafif sıyrıklarla atlatılan bir şeydir.

Bugün için memuriyetin resmi dizgesinden kurtulmak eskisi kadar kolay gözükmüyor.

Memuriyet bulaşmış bir şiir yazanı şair kılmıyor öyle.

Bugün bu dizgeyi kıramayan şairlerin nasıl şiir peşinde kıvrandıklarını görmek hiç zor değil.

Charles Baudelaure özgürlüğü engelleyen bir şey olarak görür memurluğu ve şöyle söyler: ?Bir insanın dehası ne kadar geniş olursa olsun, iyi niyeti ne kadar büyük olursa olsun, resmi görev her zaman insan dehasını biraz azaltır; kâh özgürlüğünü kısıtlar, kâh ileriyi görmesini engeller.?

Resmi görev neden insan dehasını yok edip özgürlüğünü kısıtlıyor acaba?

Bunun iki nedeni var: Birincisi, resmi görevlerin yorgun bir ruhun eseri olarak insan coşkusuna hiç ihtiyaç duymaması, bilakis var olan coşkuyu yok eden karakteri.

İkincisi ise, hata yapma imkânını büsbütün elinden alarak insanın insan olma özellikleriyle beslenen imgesel dünyasını dumura uğratması.

Memuriyet her zaman resmi bir işle meşgul olmak değil elbette, hele bir de kendi işinde gücünde memur gibi davranıp memur gibi yaşayanlar var.

Onların şiirle olan ilgisi sadece şiirin konusu olmaktan ibaret.

SORDUM SARI

Biliyorum diliniz bu yarım dize gibi gelen iki sözcüğü tamamlamaya davranıyor. ?Çiçeğe´ diye devam etmek istiyorsunuz, ama durun bir dakika! Bazen şiir yarım kalan bir dize boşluğunu sessizliği ile tamamlar. Sare Öztürk böyle mi düşünmüştür, onu bilemem. Fakat sarı kapak üzerinde bu başlığı görünce tamamlanmamış bir şarkı tadıyla açtım kitabın kapağını. Sare Öztürk´ü Karabatak dergisindeki şiirleri ve de çeviri şiirleriyle tanıyoruz. Daha önce Halil Cibran´dan, İbn-i Kudame El Makdisi ve İbn-i Hazm´dan çevrilmiş kitapları mevcut. Şiir çevirisi yapmak şiire aşina olmayı gerektirir. Şule Yayınları Sare Öztürk´ün Karabatak dergisinde zaman zaman yayınladığı şiirlerini kitaplaştırarak çok hayırlı bir şey yapmış. Kitapta toplam 32 şiir var ve kitap tek bölümden oluşuyor. Sorun bakalım sarı size ne söyleyecek? Ben sordum, uzak ve yakın acılardan bahsetti. Diyordu ki: ?Balkondan sarkan çocukları / birileri, gece, gömüyor, gördüm, / saksılara.? Hani sıcak yaz günlerinde nereden geldiği belli olmayan bir esinti gelir yalar yüzünüzü ve sırtınızı oturduğunuz yerden. Böyle bir şey sanki Sare Öztürk´ün şiirleri. Saçınızın kâküllerini sağa sola dağıtan bir esinti eşlik ediyor dizelere. İyisi mi daha fazla sırrını vermeyeyim şairin size. Sizi şu dizelerle baş başa bırakayım: ?deli kırmızı fırıl fırıl / sökerken şafak sordum sarı / hani / isyancının zindanını / kumruların katlayıp / zeytin tanesinde sakladıkları / kâğıt dışında bilmediğim / o beldenin / zambağını yakalamak uğruna / teftişe bulaştım? (Sordum Sarı, S. 18)

(Sordum Sarı-Sare Öztürk-Şule Yayınları)