Sığınmacı sorunu siyasetin konusu değil mi?

İbrahim Kiras Yazdı;

Sığınmacı sorunu siyasetin konusu değil mi?

Kötü yönetim şanssızlık eseri karşımıza çıkan bir olay değil. Bir zihniyetin eseri. Aynı zamanda bazı tercihlerin sonucu. Mesela devleti liyakat sahibi kadrolarla ve kurumlarla değil sadakat sahibi dar bir grubun desteğiyle tek başına yönetme hevesinin. Bir devletin pekâlâ bu şekilde de yönetilebileceğini düşünmenin.

Onun için bugün yalnızca belirli sahalarda işlerin kötü gittiğini, geri kalanında korkulacak bir durum olmadığını varsaymak yanlış olur maalesef. Ekonomi kötü yönetiliyor, bu çok belli. Hepimiz görüyoruz, bizzat yaşıyoruz çünkü. Eğitim, tarım, sağlık, dış politika gibi başka alanlarda ise olup bitenleri daha çok konunun uzmanları ve doğrudan ilgilileri görüyor. İtirazlar ve ikazlar da buralardan geliyor ilk olarak zaten. Biz bunlardan fazla haberdar olmuyoruz, ancak bu yanlışların sonuçlarını görüyoruz vakti geldiğinde. Mesela bugünlerde tarımdaki plansızlığı, politikasızlığı müşahede ediyoruz milletçe.

Bugün en önemli tartışma konusu haline gelmiş bulunan sığınmacılar sorunu da özü itibarıyla bir politikanın değil politikasızlığın sonucu. Geçmişte yanlış politikalar vardı belki ama bugünkü sorun düpedüz politikasızlık. Bana sorarsanız, Suriye iç savaşına dahil olmak yanlış politikaydı, savaştan kaçan milyonları ülkeye doldurmak da. Kimilerine göre ise doğru politika buydu, başka seçenek kalmamıştı çünkü. Neticede herkesin kendi bakış açısına göre ayrı bir görüşü var. Zaten ancak buraya kadar tartışabiliyoruz konuyu. Bundan sonrası ne tartışılabilir ne de konuşulabilir bir zemin. Politikasızlık zemini. Ne yapacağını bilememenin zemini. Ne olup bittiği hakkında fikir sahibi olamamanın zemini. Günübirlik çözümlerin, sözüm ona tedbirlerin zemini.

***

Bundan 11 yıl önce başlayan iç savaştan kaçan Suriyeli sığınmacıları Türk milleti bağrına bastı. Niye geliyorlar, gelmesinler demedi. Ne var ki aradan geçen zamanda bu insanların geleceğine ilişkin hiçbir vizyon ve hiçbir somut politika üretilmedi. Ne kadarı kalacak, ne kadarı gidecek, kalacak olanların topluma entegrasyonu için hangi adımlar atılacak, hiçbiri belli değil. Bir “Göç Bakanlığı” bile yok Türkiye’nin.

Ülkedeki sığınmacılar konusunun bugüne kadar ciddi bir sosyal krize dönüşmemiş olması Türk toplumunun olgunluğu ve tarihi tecrübesi itibarıyla geliştirebildiği empatik yaklaşım sayesinde mümkün oldu. Ancak mesele bir devlet politikası çerçevesinde ele alınamadığı takdirde mevcut huzursuzlukların kontrol edilebilmesi muhakkak ki zorlaşacaktır.

Suriyeliler konusundaki bu politikasızlık yetmezmiş gibi son birkaç yıl içinde Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerden gelen dikkat çekici sayıdaki “18-30 yaş arası erkek” göçmen kitlelerinin bazı şehirlerde asayiş haberlerine konu olmaya başlaması toplumdaki gerilimi daha da arttırdı.

Kaldı ki Afganistan’dan veya Pakistan’dan yola çıkıp aradaki neredeyse iki üç bin kilometre yolu aşarak -ve elini kolunu sallayarak- Türkiye’ye gelen bu insanların durumu Suriyeli sığınmacıların durumundan çok farklı ve gerçekten izaha muhtaç.

Bu bağlamda Milli Savunma Bakanı’nın “Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar hudutlarımız kontrol altında” demesi veya Cumhurbaşkanı’nın “Ordumuz, şu ana kadar hudut boylarında en ufak bir yanlışa fırsat vermedi” şeklindeki açıklaması zihinlerdeki soru işaretlerini gidermeye yetmiyor.

Bu yaşananları “demografi mühendisliği çabası” olarak tavsif eden birtakım komplo teorileri birçok kesimde giderek daha fazla ciddiye alınıyor. Zira olanların nasıl olabildiğine akıl erdirilemiyor.

***

Buradaki politikasızlık kusurunu örtmek amacıyla “ümmet, ensar, muhacir” gibi kavramlar kullanılarak meselenin ideolojik tartışma konusu yapılması toplumdaki kuşku ve kaygıları azaltmıyor, aksine daha da arttırıyor.

Kamuoyunda kimi aralıklarla baş gösteren huzursuzluklara karşı zaman zaman (genellikle de seçim dönemlerinde) “geri gönderme” görüntüleri servis edilmesi ise ideolojik iddialarla da çelişki oluşturuyor zaten. Politikasızlık her durumda aşikâr oluyor.

Daha önce muhalefet partilerinin konuyu itidal içinde ele almalarına mukabil bugünlerde bu problemi siyasetinin ana ekseni haline getiren bir partinin liderine hükümet cephesinden verilen cevabın küfür ve hakaretten ibaret olması durumun vahametini yeterince anlatıyor.

Yapılması gereken, meselenin partiler üstü bir konu olarak ele alınıp devlet kurumlarının, üniversitelerin, sivil toplumun, entelektüel kamuoyunun ortaklaşa çalışması ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde sürdürülebilecek bir milli politika geliştirilmesi olmalı. Bu yapılabilir mi? Bugünkü yönetim anlayışıyla yapılamaz tabii.

“1 milyon Suriyeli için sınırın diğer yanında yeni şehirler inşa etme projesi” gibi girişimler sorunu çözmeye değil çözer gibi yapmaya yönelik “seçim hazırlığı” adımları. Böyle bir çözüm yolu mevcut ve uygulanabilir olsaydı daha önce yapılırdı zaten.

***

Peki, muhalefetin somut bir hazırlığı var mı? Var gibi görünmüyor. Bir ara Kılıçdaroğlu bir plan açıklamıştı, üzerinde çalışılabilir ve uzlaşılabilir bir plandı bu. Ama şimdi “göndereceğiz-göndermeyeceğiz” ekseninde dolaşıyor yine CHP.

Solcu, İslamcı ve liberal aydınların -ideolojik gerekçelerle- sorunu sorun olarak görmeme yönündeki ısrarları da bazı muhalefet partilerini bir ölçüde bloke etmiş görünüyor.

Bazı siyasetçiler son dönemde büyüme eğilimi gösteren yabancı düşmanlığı konusunda çok duyarlılar. Takdire şayan ve çok da gerekli bir duyarlık bu. Ancak bahse konu olan sorunu ortaya çıkaran ve besleyen kaynağı (göç ve sığınmacı politikasızlığı) sorgulamadan yabancı düşmanlığı sorununa odaklanmak toplumda herhalde çözüm duygusu uyandırmaz.

Bir yanda meseleyi her şeyden önce oy konusu yapmaya çalışan partiler, diğer yanda konuyu neredeyse siyaset kurumunun ilgi alanından çıkarmak isteyen partiler…

Bu tablo değişmezse ilerleyen zamanda daha ciddi sosyal problemlerle karşılaşabiliriz.