Sen Gelmeden Önce Her Yer Karanlıktı Aman Petrol Canım Petrol

Zeynep Kılıç Yazdı;

Sen Gelmeden Önce Her Yer Karanlıktı Aman Petrol Canım Petrol

Sadece biz değil tüm dünya çok ciddi bir ekonomik krizle boğuşmaktadır. Bu krizin asıl müsebbibi hepimizin bildiği gibi yerel faktörlerden daha çok küresel bir ihmalin, israfın ya da daha doğrusu sömürünün de emaresidir. Evet, içerdeki faturayı her zaman dış mihraklara kesmek biz de adet halini alırken yine de biz en çok birbirimizle uğraşmayı sever bizi bu hale getiren dıştakini unuturuz. Birbirimize yaka paça girişiveririz. Asıl sebep ve müsebbipleri unutuveririz.  Elektrik, doğalgaz krizinden önce dünya küresel ölçekte çok uluslu şirketler, mafya, siyaset kıskacındaki bir krizde bir birini kemiredurdu. Elektrik faturasını halktan, garip gurabadan, öğrencilerden çok liderler, siyasetçiler, sanatçılar yakınadurdu. Derler ya gırtlağı olanın sesi daha çok çıkarmış. Gelgelelim fatura ve popülizme. Kendimi gördüm göreli Doğu ve özellikle G. Doğu halkı Kürt sorunundan çok elektrik sorunuyla uğraşıyor fakat Kürt sorunu üzerinden siyasi rant devşirenler elektrik sorununu Kürt sorunun çeyreği kadar önemsemediler. Bundan öte bölgede insanların babasından, atasından miras kalan tarlasına, arazisine, bağına bahçesine göz koyup bir gün gerçekleşeceğini umdukları  sosyalist bir adaletin hava ve hevesiyle halkın üstünden militanca tehdit savurup durdular. Bir gün olsun ne haneye ne de arazilere gelen ağır elektrik faturalarını dert edinmediler. Batıda bir günde bir saat elektrik kesilse millet dinden, imandan çıkar. G. Doğuda yaza denk gelen ramazan aylarında ortalama 45 dereceyi bulan sıcaklıkta oruç tutan halkın günde ortalama dört beş saat elektriği sahur iftar saatleri gözetilmeksizin kesilirken Allah’ın bir kullu çıkıp da el insaf Müslüman memlekete oruçlu Müslüman ahalinin kuru dudakları bir tas buz kalıbına hasret kaldı, diye feryat u figanda bulunmadı. Bu halk üstelik kaçakçılıkla suçlandı, damgalandı. Bir gün bir arkadaş bana siz de anca kaçak elektrik kullanın diye takılınca ben de coşa geldim ne var bunda canım biz şimdiye kadar tezek kokusuyla büyüyünce iyiydik biraz da enerjiyle büyüyelim diye işi şakaya vurmuştuk. Çukurova’dan sonra neredeyse Türkiye’nin bölgenin, en bereketli ovalarından en büyük tahıl ambarından biri olan Mezopotamya ovası yıllarca kendi kaderinde kavruldu, durdu. Suya kavuşmak için yıllarca yanı başında kilit vurulan Gap’ın aksine halk kendi imkânlarıyla dünyayı delercesine ortalama 350-400 metreden artezyen su kuyularını açtı. Bu sefer kabarık elektrik faturası yüzünden ziraideki gelirler elektrik faturalarını karşılamayınca halk elektrik kesintisiyle imtihan edildi. Bu elektrik sorunu boyunca bilinçli aniden bırakılan yüksek elektrik voltajıyla patlayıp yanan dinamolar. Tarlada susuzluktan kuruyan ziraat, boşa dökülen ter, emek işin cabası. Peki, nerdeydi meydanlara akan bu halk kahramanları, nerdeydi elektrik militanları kesilen bu insanlar. Bu insanlara rehberlik eden siyasetçiler, elektrik faturasını ödemeyi reddeden liderler. Popülizm mi eksikti siyaset mi ya da halkı göremeyen medyanın flaş patlatan lambası mı kırıktı. Biz bu faturaların kavgasında birbirimizi çekiştire dururken aynı sebeplerle dünya büyük bir enerji çekişmesinde.

 Bu tarz sebeplerden olsa gerek diğer bir çok ulus gibi yıllardır Ukrayna da ne İsa’ya yaranabiliyor ne de Musa’ya. Merakla tek yürek seyre dalmışız onun kaderini belirleyecek olan kapitalizm ile sosyalizmin ip oyununda. Bir türlü paylaşılmadı gitti. Sahiden Ukrayna nedir, necidir, federasyondan yana mı entegrasyondan. Sosyalistten yana mı ya da haritadaki diğer tüm ulus devletlerin kaderini çizen küresel kapitalistten yana. Tam da aşka şevke gelirken hadi dağılın Ulus devletin miadı doldu denen bir zaman da mı kapana kısıldı. Çakalların üstünde kavgaya tutuştuğu kurtlar sofrasına dönüşürken

Birinci Dünya harbinde Rusların ayak sesleri nerdeyse Ankara’dan duyuluyordu ki ne hikmetse Bolşevik ihtilali denen bir vukuat olur ve esrarengiz bir şekilde doğudan gelen tehdit geriye çekilir. Ve şükür secdesine kapandık dünyaya açık bir sistemden yana biraz da kapitalizmin hoşuna giden zaferimize. Geleceği önceden öngördük, geriden sayan saat yerine medeni takvimler edindik zamanı şıpsevdi yakalayıverdik. Çağdaş, ilerici olduk, ismimiz, kisvemiz değişti. Harflerimiz, alfabemiz, dilimiz değişti. Fakat Bunca fedakârlığa rağmen bir türlü gerici olarak yaftalanmadan da kurtulamadık. Hala entegre olamadık küresel egemen bir sisteme.  Hala bir arpa boyu yol alamadık hayranı kesildiğimiz kurban olduğumuz Avrupa birliği yollarında her ne kadar Avrupai kesilsek de. Aklımız tutuldu fakat nutkumuz hala atıyor.

Zamanıdır hadi atalım yine ezberci sloganlarımızı her birimizin eceli bir, bir gelip tepesine çöküldüğünde. Celladımız Kapitalist ya da sosyalist olsun ne fark eder. Başlarız bol keseden telin etmeye bu imanın en zayıf alametinden olsa da. Kargalar gibi elçiliklere üşüşürüz  kahrolsun Çin işkencesi,  kahrolsun Moskovlar,  Kahrolsun İsrail, büyük şeytan Amerika diye slogan atarken en çok da kahrolan biz naçar Müslümanlar, mustazaflardır galiba.

Sosyalizm de Kapitalizm de yine her zaman olduğu gibi düşer dört ayak üstüne perdenin ardında bize kıs kıs bakıp gülerken. Ve böylece döner gider ilelebed değirmenlerinin çarkları. Kanını emerek dünyanın, canını yakarak insanlığın elektrikten, gazdan, petrolden sevdaları uğruna. Ajda Pekkan yıllar öncesinde eurovizyon şarkısında ne de güzel okumuş hepimizin vizyonunu:

Öyle gururlusun gelmem yanına. Girmişsin kim bilir kimlerin kanına

Dolar marktan başka laf çıkmaz dilinden. Neler, neler çekiyorum senin elinden

Eninde petrol sonunda petrol. Artık dizginlerim senin elinde petrol

Aman petrol canım petrol. Artık sana, sana muhtacım petrol muhtacız petrol..

 

Kaynak: farklibakis.net