Tarih: 10.01.2021 12:11

Sekülerleşmenin sosyo-psikolojisi

Facebook Twitter Linked-in

Milli Gazete'den Muhammed Esiroğlu yazdı;

Son günlerde dinden uzaklaşma, dindarlardan kaçış, deizme ya da ateizme yöneliş şeklinde isimlendirebileceğimiz tartışmaların yaygınlığını görüyoruz. Bu tartışmaları hangi kavramsal zeminde tartışacağımızın aslında net bir karşılığı yok. Çünkü bu hallerin varlığını tek bir sebebe bağlamak bize doğru sonuçlar vermeyecektir. Bu tartışmalar farklı boyutlarıyla ele alındı ve alınmaya devam ediyor. Bizde dindarlığın özsel değil şekilsel bir zeminde algılanmasının bu durumun önemli bir gerekçesi olabileceğini bu köşede çok defa ifade ettik.

Tartışmalarda varılan sonuçlardan birisi, günümüzde dinsel kimliğini ön planda tutan kitlenin hem siyasal, hem sosyal, hem de ekonomik alandaki ilişkilerinde başarılı bir sınav verememesi olarak gösterilir. Bunu en baskın haliyle siyasetin arızalı mecralarında dinsel formun hoyratça kullanılmasında görebiliyoruz. Aynı zamanda hocaların bu kullanıma karşı duyarsız kalmaları ve hatta bu duruma teşne tavır takınmaları bu olumsuz durumu pekiştirmiştir.

Diğer bir sonuç da geleneksel din anlayışının durağanlaşmasından kaynaklı olarak günümüzün bilinç düzeyine hitap edememesi gösterilir. Bunu farklı din anlayışına sahip hocalarla birlikte dinin sosyal hayattaki varlığından rahatsız olan seküler kesimden de duyabiliyoruz. Aynı zamanda bu sonuca itiraz eden önemli bir kesim olduğunu da unutmamak gerekir. Bir taraf bu durumda sorumluluğu dini anlayışa yüklerken diğer taraf bu durumu değişimin olumsuz istikametiyle açıklamaya çalışıyor. Yani bu sonuca itiraz edenler dini anlayışta sorun olmadığını, sorunun kaynağının değişimin yönü olduğunu savunuyorlar.

Ulaşılan bu sonuçlar son zamanlarda sıkça tartışıldı. Bu sonuçlarda haklılık payı olan noktalar olduğu kadar ihtiyat payı bırakılması gereken noktalar da vardır. Aslında bu tartışmalar, gençlerin toplumsallığı içerisinde dinin payının azalmasını dışsal etkilerle açıklamaya çalışmıştır. Nedir bu dışsal etkiler diye baktığımızda dindarların olumsuz temsilini ya da din anlayışına yüklenen olumsuz anlamı görüyoruz. Dinin bizzat kendisini olumsuz bir dışsal etki olarak değerlendirenlerin varlığı da bir gerçek.

Dışsal etki kadar içsel bazı gerekçelerin de sekülerleşmenin temel dinamiği olabileceğini unutmamak gerekir. İçsel gerekçeleri açıklayabilmek için özellikle Z kuşağının sorumluluk almaktan kaçan, kurallarla yaşamaya yatkın olmayan yaşama alışkanlıklarını dikkate almalıyız. Aslolan dindar bilincin dinin bir bütün olarak hayatında yer edinmesini istiyor olması gerekir. Bu da dinin bazı temel kaidelerinin sürekli gündemde tutulmasını sağlar. Tam bu noktada yeni kuşağın bilinç düzeyi, kendisini bu kaidelerle arasındaki mesafe kapandıkça geriye çekmeyi tercih ediyor.

Özellikle sosyal medya ve sanal dünyanın etkisiyle serbestliği yaşam biçimi olarak benimsemiş bu kuşaklar için, dinin sorumluluk yükleyen ve belli kuralları hatırlatan özelliğinin olumsuz olarak karşılanması kaçınılmazdır. Özgürlüğüne düşkün bir genci hem dinin sosyal hayatı düzenleyen kaideleri hem de bireysel ibadetlerin sistematiği içerisinde tutmak olabildiğince zordur. Örneğin anne-babasıyla, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla veya komşularıyla olan ilişkisinde dini emir ve tavsiyelerle üzerine sorumluluk yüklenen gencin özgür ve özgün yaşamına müdahale edilmiş oluyor.

Bugün dinle olan irtibatın zayıflamasının sebeplerini yukarıda bahsettiğimiz gibi her yönüyle dikkate almak gerekiyor. Sosyolojik nedenleri gördüğümüz kadar psikolojik nedenleri de fark etmeliyiz. Sosyolojik nedenlerin doğurduğu psikolojik sonuçlara odaklanırken; psikolojik nedenlerin sosyolojik sonuçlarını gözden kaçırmamalıyız.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —