SAYFALARINDA BOLCA "GÖRÜLMÜŞTÜR" DAMGASI TAŞIR İLMA...

Dünya Bizim'den Nihan Su'nun, 'İlma' kitabı ile ilgili olarak, kitabın yazarı Abdüsselam Durmaz ile yapmış olduğu röportaj...

SAYFALARINDA BOLCA

İlma serisinin yazarı Abdülselam Durmaz 28 Şubat’ın mağdurlarından biri.

Kendisi yaklaşık 25 yıl hapiste kaldıktan sonra beraat etti.

Dört kitaptan oluşan fantastik roman türünün özgün örneklerinden biri olan İlma serisini de hapisteyken kaleme aldı: Son Nişanlı, Lanetli Duvar, Dunah’ın Terazisi ve Son Savaş. Kendisine sırasıyla tür olarak neden fantastik romanı tercih ettiğini, hangi kaynaklardan beslendiğini, kitapların nasıl doğduğunu ve cezaevi ortamında yazmanın zorluklarını sorduk.

***

Fantastik edebiyatın genel anlamda “Saçma sapan, tuhaf ve boş iş…” olarak görüldüğü bir iklimde fantastik edebiyat yazmak başlı başına fantastik bir şey… İşin ilginç tarafı nereye baksak olağanüstü bir hikâye ya da olay görebileceğimiz renkli, sıcak ve hareketli bir coğrafya ile fantastik öğeler açısından son derece zengin bir tarih ve kültüre sahip olmamıza rağmen durumun böyle olması…

Bize ait bu büyük zenginliğin farkında değiliz. Mit ve efsanelerimizden, menkıbe ve öykülerimize, ilahi kitaplarımızdan, dede ve ninelerimizin anlattığı masallara kadar neredeyse her sözlü anlatı ve yazılı eserde olağanüstü anlatım öğelerine bolca rastladığımız büyüleyici ve kadim bir coğrafyada yaşıyoruz. Sümerlerin Gılgamış Destanı, Babillerin yaratılış destanı Enuma Eliş, Hay Bin Yakzan, Vamuk-u Azra, Genceli Nizaminin yazdığı İskendername ve Heft Peyker, Mantık’ut Tayr, Dede Korkut Masalları, Şahmaran, Binbir Gece Masalları, Mesnevi, İlahi kitaplarımız, Giritli Aziz Efendi’nin kaleme aldığı Muhayyelat-ı Aziz Efendi, Amak-ı Hayal gibi daha birçok değerli eserin doğduğu bereketli ve zengin bir tarihi mirasımız var.

Bu renkli ve zengin materyale rağmen maalesef bu coğrafyada bize ait, bizim değerlerimizden neşet eden kayda değer modern fantastik bir eserimizin olmayışı, üstüne üstlük fantastik edebiyat en çok doğuya yakışırken bu alanda bilinen kayda değer bütün eserlerin batılı olması beni müteessir kılmıştı.

İlma’nın ilk nüvesi, bu farkındalık ve haleti ruhiye ile toprağa atıldı. Sonra da bu coğrafyanın havasıyla, suyuyla beslenerek doğrulup filizlendi ve nihayetinde 4 ciltten oluşan, 2200 sayfalık bir eser oldu: Son Nişanlı, Lanetli Duvar, Dunah’ın Terazisi ve Son Savaş.

Evrenin kitabı İlma’nın biraz özeline inersek İlma birçok yönüyle sıra dışı, ilginç bir kitap aslında. Bu sıra dışı ve ilginç özelliklerinden bir tanesi de cezaevi arkadaşım olması… Evet, böyle fantastik bir hikâyemiz de var. Yaklaşık çeyrek asrı bulan cezaevi hayatımın son 13-14 senesinin mahsulü. Yani cezaevi doğumlu…

Bu uzun zaman zarfında İlma ile yatıp İlma ile kalktım desem yanlış olmaz. İki kıta ve bir ada ülkesinden oluşan İlma evreninin yeraltı ve yerüstündeki, deniz altları ve dağ içlerindeki muhteşem şehirlerinde dolaştım. Bugüne kadar adı duyulmamış, hayranlık uyandıran esrarengiz ormanlarında, renkli ovalarında ve korkutucu dağlarında dev çekirgeler, dev yarasalar ve göz alıcı güzellikteki renkli atlar gibi ilginç binek hayvanlarıyla heyecan içerisinde dolaştım.

Bu evrenin sakinleri olan ve sayıları yirmiden fazla olan kimi garip kimi korkutucu kimi sevimli kimi iyi kimi kötü birbirinden ilginç birçok ırkla tanıştım. Kimisiyle dost kimisiyle düşman oldum. Mesela bugüne kadar hiç kimsenin şehirlerini görmediği, minik bir ırk olan Dağiçlerinin hakimleri Omelin’lere misafir oldum. Azametleriyle, heybetleriyle yeri göğü inleten beyaz ve gri devlerle karşılaştım. Bilgeler Şehrindeki hikmetten ve  dağ başlarında uzlete çekilmiş ve hepsi aynı zamanda muhteşem birer savaşçı olan Sofuların maneviyatından feyizlendim. Denizaltlarında yaşayan Kultan Pai ırkıyla denizaltının güzelliklerini keşfe daldım. Denizatlarına ve uçan balıklara bindim. Sonra içinde kıyameti barındıran Lanetli Duvar’ın arkasındaki karanlık ve korkunç dünyadan haberdar oldum; içim ürperdi, adı her geçtiğinde tüylerim diken diken oldu. Ve yeryüzünde kalmış, Tiyoni ırkının son neferinin inanılmaz hayat öyküsüne şahitlik ettim. İyiler ile kötülerin inanılmaz savaşlarına katıldım. Dua ormanında biraz soluklanıp, daha güzel bir dünya için dualar ettim. Ha bir de bu evrenin her yerini karış karış gezerken güzel bir haritasını çıkarmayı da ihmal etmedim, dileyen bu haritayı takip ederek bu evreni gezebilir ve kahramanların rotasını rahatlıkla takip edebilir.

(Abdusselam Dumaz,Cezaevinde Kitaplarını Yazarken)

Bu muhteşem evrenin genç kahramanlarının yeryüzü ve gökyüzünü lanetli ve şerli ırklardan kurtarmak için ortaya koydukları olağanüstü mücadelelerine, fedakârlıklarına, acılarına, sevinçlerine, sevdalarına, hayal kırıklıklarına ve güzel dostluklarına şahit oldum. Ve… Ve daha hayal dünyasını zorlayan nice şey…

Her şeyin kısıtlı olduğu cezaevi gibi dar ve zorlu bir ortamda doğan İlma, belki tam da bu yüzden bana derin, geniş ve zengin bir hayal dünyası sundu. Özgürlükten mahrumiyet bana hayal dünyasının kapılarını açtı. Yokluk varlığa neden oldu…

Gerçeğin soğukluğundan, sıradanlığından, hayal dünyasının sıcaklığına, renkliliğine sığındım… Bu yönüyle soluk aldığım, huzur bulduğum, kaçıp sığınabildiğim bir liman oldu hep.

Bu süre zarfında İlma ile birçok cezaevi dolaştık; birçok sıkıntıyı, zorluğu birlikte göğüsledik. Sayfalarında bolca ‘Görülmüştür’ damgası taşır İlma, bu sebepten. Dört duvarda doğup büyümüştür zira. Benim gibi birçok mahpusun acısına, derdine, özlemine, hayallerine ve voltasına yarenlik etmiştir aynı zamanda. Candır yani…

Dört duvar arasında İlma ile birlikte daha önce kimsenin görmediği, bilmediği fantastik yeni bir dünya, yeni bir evren kurduk. İlma evreni…

Artık sizler de bu evreni biliyorsunuz ve davetlimizsiniz. İlma Evreni’ne hoşgeldiniz!