Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Said Nursi’yi solcular neden tanımıyor?

Mücahit Bilici Ruşen Çakır’ın “Said Nursi’yi sevmek suç mu?” başlıklı videoyayınına atfen Türkiye’nin en underrated(önemsenmemiş)düşünürü olan Said-i Nursi’nin, Türkiye solu tarafından yeterince tanınmadığı durumuna işaret ediyor.

Said Nursi’yi solcular neden tanımıyor?

Ruşen Çakır’ın “Said Nursi’yi sevmek suç mu?” başlılkı video yayını Türkiye’nin en underrated düşünürü hakkındaki yaygın önyargının ve klişe tavırların yarattığı haksız halin bir nevi sürdürülemezliğini yansıtması açısından öğretici. Bu açıdan bir semptom olarak görülmeli. Özgür ve özgün düşünme kabiliyeti olan nadir Türkiyeli insanlardan Sevan Nişanyan da yakın zamanlarda Said Nursi’ye olan saygısını ifade etmişti. Bu insanların ikisi de Said Nursi’ye entelektüel olarak nüfuz etmiş insanlar değil. Fakat Said Nursi’nin tarihsel bir figür olarak harikulade profili ve mert karakteri karşısında şapka çıkarma sorumluluğu hissedecek kadar yakın bir Türkiye okumasına sahip insanlar bunlar. Bazı konularda yüzeysel kalsa da Ruşen Çakır Türkiye’yi okuyan, dini tartışmaları takip eden bir gazeteci. Din ve siyaset sahasında olan bitenler, enkaza dönüşen dini hareketlerin tozu dumanı içinde Said Nursi, Nurculara rağmen, kişilik kalitesiyle, insanî samimiyetiyle parlamaya devam eden bir isim. Çakır’inki vicdanî bir kanaati ifade ve mesleki tecrübeye dayalı bir hakkı teslim çabası. Said Nursi’nin karakteri ve hayat hikayesi bile tek başına büyük bir saygı uyandıracak bir hikayedir. Ancak bu yazının konusu değil bunlar.

 

I.

Said Nursi’nin pek anlaşılmayan düşünce dünyası onun en az şahsiyeti kadar ilginçtir. Bu ise ne İslamcılara ne de laiklere görünmüştür. Said Nursi’nin geniş kitlelerin ve entelektüel kamuların nazarında böyle opak kalmasının, nüfuz edilemez bir kesafette görünmesinin çeşitli sebepleri var. Bunların başında medrese kökenli baş eğmemiş bir Kürt alim olması dolayısıyla devlet eliyle inşa edilmiş önyargı geliyor. Bunu tipik bir Kürt serzenişi veya basit bir Kürtlük vurgulama teşebbüsü olarak duyacak cahil kulaklar olacaktır (buna kimi Nurcular dahil). Bunların ikisine de tenezzül etmeyen bir bilgi sosyolojisinin ürünü bir tespit olarak not ediyorum bu hususu. Tek parti diktatörlüğünün inşa ettiği bir imajı kıramıyor çoğu insan. Nursi’nin anlaşilmamasının ve hakkıyla tanınmıyor olmasının sebeplerinden biri ve ilki bu.

Ancak bundan daha önemli olan ikinci bir sebep Said Nursi’nin orijinal bir düşünür olmasıdır. Evet, onun orijinalliği onun anlaşılmasını ve hazmını zorlaştırmıştır. Hatta diyebilirim ki Türkiye’nin tek yerli düşünürü Said Nursi’dir. Hadi bakalım, işte mesele tam da budur. Orijinal dil ve düşünce karşısında ithal teorilerin mümessilliğine ve basmakalıp literatür tekrarına alışmış bir entelektüel kamunun çaresizliği sözkonusu. Onlar da çareyi Said Nursi’yi obskürantizm ile suçlamakta bulmuşlar. Fakat kim takar kardeşim! Tarih veya kader herkese en sonunda müstahakını dağıtacak bir genişlikte serpildiği için hakikate karşı gösterilen her saygısızlık bir gün beklenmedik yerlerden yırtılır ve hakikat sızar.

 

 Immanuel Kant ve Said-i Nursi

 

Düz bir batılı akademisyen dürüstlüğü ile Said Nursi’yi çalışan Şerif Mardin’e nefret kusan bu cehalet, hasbelkader Said Nursi ve mirasıyla yolu kesişmiş solcu veya ateist insanların Said Nursi’ye dair insaflı değerlendirmelerine de benzer tepkiler gösteriyor. Aynı çevreler en son rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in geçmişinde Risalelerle temas etmiş olmasını bir skandal olarak karşıladı. Kitaba, düşünceye düşman insanlar bunlar.

Peki bu tepkilerde sola özgü bir ilave sıkıntı var mı? Bence var. Şunu söyleyebilirim: Türkiye’de solcudan orijinal düşünür çıkmaz ve çıkması çok zordur. Çıksa, solcu kalamaz. Orijinal olmak zorundadır bir düşünür, değilse düşünür değildir. Müslüman olmamış bir sol Türkiye’de orijinal olamaz, Türkiyeli bile olamaz. Neden? Çünkü solun varolmak için Türkiye’ye veya İslama ihtiyacı yoktur. Düşünceyi bir bilgi tüketim meselesi zanneden bir cahillik Türkiye’de bu meselenin anlaşılmasına engel oluşturuyor. Halbuki düşünce bir tüketim meselesi değil bir üretim meselesidir.

Ve anlaması daha da zor olan nokta şudur: Düşünce bir bilgi meselesi değildir. Ama bunu kime anlatacaksın? Aydınlanmayı anlamamış sonradan görme Kemalistler bahsimize dahil değil. Mesele düşünce üretimi olduğunda İlber Ortaylı veya Celal Şengör gibi bilgi sahipleri birer zırcahildir. Burada cehalet bilgiye sahiplik taşımadaki bir cehalet değil. Onların cehaleti mevcudun kölesi ve bilinenin çobanı olmaktan geliyor. Bir milyon koyun gütsen de yine en fazla çobansın. Fakat düşünme (içtihat etme) lüzumunu kavramış bir çoban, bilgi sahibi olmasa bile düşünürlük noktasında bu bilgi şişmanlarından üstündür. Veritas’ın mukallitleri aletheia’yı anlayamaz.

 Türkiye’de düşüncenin ne olduğu bilinmiyor. Bu, modernleşme hastalığına yakalanmış bir toplumun problemlerinden sadece bir tanesidir. Sırrı Süreyya Önder gibi örnekler, yani biyografileri ve zihinleri bu ezberleri kırma lüzumunu hisseden sulcular nadiren çıkmıştır. Onların mesela Said Nursi gibi bir figürü sevme veya değerli görme cesareti tam da kitabî bir solcu olmamalarından kaynaklanıyor. Çünkü onlar yerlilikten kendilerini tamamen soyutla(ya)mamış insanlar. Yerlilik ile evrenselliğe çıkışın ikisini birden yapamayan bir solculuk Türkiye’de ve Türkiye’ye yabancıdır.

Türkiye’de solcu en fazla ikinci sınıf bir Hollandalıdır. Bu söylediklerimin sol-karşıtlığı ile veya dincilik-laikçilik şablonları ile bir ilgisi yok. Hollandalı olmak da kötü birşey değildir. Bu sadece bir durum tespitidir. Batılı Batılı olduğu için değil, yerli olduğu için değerlidir. Batıyı önemseyenler Batıyı önemsedikleri için değil yerli olmaları gerektiğini bilmedikleri için kayıptadır. Doğunun veya Türkiye’nin önemi Doğu veya Türkiye olmasından kaynaklanmıyor, bir yer olmasından kaynaklanıyor. Yeri olmayanın, kendi olamayanın düşüncesi taklitten ibaret kalır. Düşüncede özgünlük bir lüks değil, düşüncenin bizatihi kendisidir. Bunu bir evrenselcilik eleştirisi veya ezik bir Doğu savunuculuğu olarak görme kolaycılığına düşecekler kendi kendilerini kandırıyor olacaklar. Çünkü bu, vakanın, bağlamın, tarihin ve perspektifin hakkını verme lüzumuyla ilgilidir.

Herhangi bir Batılı düşünürü getirin ve önlerindeki masaya bütün aydınlarınızı, ulu önderlerinizi dökün. Bir de Said Nursi’yi koyun. Hegel’i, Marx’ı, Foucault’su otursun masanın başına, hakemlik yapsınlar. Ellerine büyük lokma diye Atatürk verin. Hepsi eline aldığı şeyin en fazla enlightened despot payesi için uğraşmış bir siyasi lider olduğunu anlayıp sepete geri fırlatacaktır. Kendilerinin çok berbat taklit ve tekrarlarıyla gerçek obskürantizmi yaşayan fikir distribütörü aydınlarınızı ellerine verin. Alıp incelediklerinde yüzlerinde hınzır bir tebessümle onlara bakmayı bir zaman kaybı sayıp geri koyacaklar. Ama Said Nursi’yi ellerine aldıklarında merakla inceleyecekler. Dünyaya ve onlara farklı bir şey katan bu adamın söylediği söz, sunduğu perspektif nedir diye onun dilini, bağlamını, düşünme biçimini öğrenecekler. Dünyada Türkiye diye bir yerin varlığını keşfedecekler. Müslüman bir düşünürle tanışmanın, aleme buradan bakmanın entelektüel zevkini yaşayacaklar. Ve onu kendilerine denk bir düşünür olarak Kürdistan ve Anadolu’nun bir felsefi değeri sayacaklar.

 Bu gerçeğin size bir karikatür gibi geliyor olması (ve benim bunu anlatmak zorunda kalıyor olmam) bu memleketin trajik halinin bir ifadesidir. Türkiye’de dinin politik olarak sıradanlaşması ve entelektüel alemde batı-merkezci yüzeyselliğin aşınması durumunda bu söylediklerimin ne anlama geldiğini daha çok insan görecek. Henüz orada değiliz. Hala felsefe tarihi bilgisini felsefe zanneden, etiketlerin fikir olduğunu zanneden bir entelektüel sığlık içindeyiz.

Bu yazının muhatapları, bu meselenin din ile ilgii olmadığını anlayabilecek kadar olgun insanlardır. Eğer konunun din oldunu düşünüyorsanız, yukarıda anlatılanları anlamamışsınız demektir. Ve açıkçası konuya dincilik-gericilik gibi çocukça bir çerçevede yaklaşanların bu tartışmada yeri yoktur.

 

II.

Yukarıda yazılanları Ruşen’in videosunu dinledikten sonra ama Doğan Göçmen’in yazısını okumadan önce yazdım. Bunları konuya giriş babından genel notlar olarak düşünebilirsiniz. Daha sonra Doğan Göçmen’in yazdıklarını okudum: “Said Nursi, düşünce özgürlüğü ve sol.”  Yazının linki bu yazının sonunda var.

Göçmen’in yazısından genişçe bir alıntı ile başlayalım:

Said Nursi’nin düşünme tarzı son derece sorunludur, temellendirilmiş sistematik bir düşünme tarzı değildir. Nursi görüşlerini açıklarken hâlâ farklı durumlarda birbirine taban tabana zıt yaklaşımları gerekçelendirmeye hizmet edebilecek örneklerle çalışmaktadır. Kant, ahlakımızı örnekler üzerine kuramayız, ilkelerle sistematik düşünmek zorunda olduğumuzu belirtir. Mesela Nursi hâlâ Ortaçağa has gelecek zaman odaklı, tek yanlı ereksel düşünür.

Bu, Avrupa Ortaçağı’nda görülen “Aristotelesçi” düşünme tarzı insanlık tarafından aşılmıştır. Çağımıza has düşünme tarzı “praksis” odaklı düşünme tarzıdır. Fakat Nursi’nin düşüncesinde geçmiş ve gelecek şimdi zamanı belirler; öyle ki, şimdi zaman şimdiki zamanda yaşamaktan çıkar, bu dünyada olmayan gelecek için yaşamaya dönüşür. Şimdiki zaman geçmiş ve bu dünyada olmayan gelecek arasında belirsiz bir kategoriye indirgenir. Fakat Rönesans ile başlayan “düşüncede büyük devrim” ile insanlık şimdiki zaman odaklı düşünmeye geçmiştir. Böylelikle geçmiş zaman şimdiki zamanda düğümlenirken gelecek zaman şimdiki zamanda eylemde yaratılır.

 Nursi gibi bu dünyada olmayan gelecek zaman odaklı düşünmek, insanı kendi dünyasına ve çağına yabancılaştırmaktadır. Elbette eylemlerimizin sonuçlarını göz önünde bulundurarak eylemeliyiz. Bu bizi ahlaki varlık yapan özelliklerimizden birisidir. Fakat Nursi, gelecek zaman deyince bununla “ahiret”i (“cennet”) kastetmektedir. Bu yaklaşım, yaşamı ölümden sonra gelecek olan dünyaya ve yaşama ertelemeye götürür, bu dünyaya yabancılaştırır.

 

Kaynak: serbestiyet.com



Anahtar Kelimeler: Nursi’ solcular neden tanımıyor?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER