Tarih: 29.11.2017 16:13

Reza Zarrab kumpası ve Gladyo

Facebook Twitter Linked-in

Sözde Selam-Tevhid (Kudüs Ordusu) isimli terör örgütügeçmişte, Türk Gladyosu tarafından ?naylon terör örgütleri statüsünde´ kurulmuştu. Uzun yıllar ?uyuyan hücre´ konumunda tutulan naylon terör örgütü, FETÖ tarafından yeniden kurgulanarak 17/25 Aralık´ta hukuk örtüsü altında siyasi iktidara karşı uluslararası bir operasyonun parçası olarak başarısız bir darbe girişiminde kullanılmıştı. Uzun yıllar yargı ve polis içine sızmış FETÖ çetesi, Selam-Tevhid terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü lehine faaliyetlerde bulundukları iddiasıyla, delilsiz ve hukuksuz olarak yaklaşık 3 yılı aşkın bir süreyle aralarında devletin üst düzey yetkilileri, bakanlar ve MİT Müsteşarı´nın da bulunduğu 251 hedef kişiyi (milletvekilleri, yargı mensupları ve gazeteciler) sahte belge ve delillerle dinlenmişti. Tevhidi-Selam/Kudüs Örgütü, 1990´lı yıllarda ortaya çıkmıştı. Bir operasyon olarak İran gizli servisi Savama ile ilişkili olduğu ileri sürülen bu silahlı grup, Bahriye Üçok´tan Muammer Aksoy´a, Uğur Mumcu´dan Ahmet Taner Kışlalı´ya (laik cinayet ve suikastler) varıncaya kadar, 18 ayrı silahlı saldırının sorumlusu olmakla suçlanmış ve mahkum olmuştu. Yargıtay´ın 2002 yılındaki kararıyla bu grubun, silahlı örgüt olduğu tescil edilmişti! 

Ancak sözde Selam-Tevhid isimli örgütün, geçmişte ?Gladyo´nun gerçekleştirdiği suikast ve cinayetleri örtme taktiğiyle´ FETÖ militanları tarafından 13 yıl sonra yeniden canlandırılarak, hükümete ve MİT´e karşı uluslararası bir operasyonun parçası olarak, illegal ve hukuk dışı bir çalışma başlatılması, 7 Şubat ve geziden başlayarak ulusal güvenliğimizi de tehdit eden küresel saldırıların devamı niteliğinde görünüyor. 15 Temmuz Kalkışması, Artemis Füze Tatbikatı´nda Türkiye´nin ?düşman ülke ilan edilmesi, Norveç´te Türkiye´nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan´a yapılan alçakça saldırılar, 17/25 Aralık Reza Zarrab kumpasının ABD´ye taşınması suretiyle Türkiye´deki FETÖ militanlarının başaramadığı kaos ve istikrarsızlık ortamının Amerika´da FETÖ´cü savcı ve hakimlerle gerçekleştirilmek istenmesi, sözde müttefikimiz NATO ve ABD´nin artık dostlarımız olmadığı gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Ülke güvenliği açısından, Türkiye´nin uzun yıllardan günümüze milli irade ve demokrasiyi tehdit eden derin yapıya karşı Selam-Tevhid kumpasının arka planının deşifre edilmesini elzem kılıyor.

Ocak 2000 yılında İstanbul Beykoz´da yasadışı terör örgütü Hizbul-Kontra yönelik yapılan operasyonda örgüt lideri Hüseyin Velioğlu ölü, sözde askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ve örgütün ikinci adamı Edip Gümüş sağ olarak ele geçirilmişti. Polisin baskın yaptığı Beykoz´daki villa Hizbullah´ın ana karargahı olarak kullanılıyordu. Örgüt ani bir kararla kısa bir süre önce karargahını, Batman´dan İstanbul Beykoz´da baskın yapılan villaya taşımıştı. Baskında, Hizbul-Kontra terör örgütünün arşivinin büyük bir bölümü tahrip edilmiş ve örgüt mensupları tarafından yakılmıştı. Hizbul-Kontra terör örgütü strateji ve taktiksel açıdan eylem ve faaliyetlerinde, profesyonellik gizlilik, katı kurallar ve sıkı bir disiplinin öne çıktığı görülüyordu. Kaçırılacak veya infaz edilecek kişilerle ilgili istihbaratı, kaçırma eylemini ve infazı ayrı ayrı ekipler tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, örgütün ana karargahını ve arşivini İstanbul´a taşımasından 10 gün sonra 17 Ocak´ta polis baskınına uğraması örgütün üst düzey yöneticilerinin derin yapı ile irtibatını ortaya koyan bir mizansen olsa gerek.

Örgütsel deyimle Batman´dan İstanbul´a hicret eden örgüt, iki işadamını kaçırarak fidye istemişti. Kaçırılan işadamlarının kredi kartlarını kullanmak suretiyle, Beykoz´daki ana karargaha kapı siparişi verilmesi acemiliğin ötesinde derin yapıyla açık bir işbirliğinin kanıtı gibi. İstanbul polisi de kaçırılan işadamlarının kredi kartlarının izini sürerek kısa sürede villaya operasyon düzenlemişti. Bu operasyonun bir mizansen olduğuna yönelik olarak yoğun çatışma ortamında yalnızca ´rehber´ Hüseyin Velioğlu´nun ölü olarak ele geçmesine rağmen (dışarıda infaz edilip, çatışma alanına getirilme ihtimali yüksek) Edip Gümüş ve Cemal Tutar´da bir çizik bile olmaması polisin villa baskınından kısa bir süre önce iki örgüt militanının dışarıya gönderilmesi operasyondaki tuhaflıklar olarak dikkatli gözlerden kaçmıyordu. Ismarlama polis baskını sonrasında Hizbul-Kontra arşivinde, Uğur Mumcu suikastını aydınlatacak bir mektuba ve İran gizli servisi ile irtibatlı Tevhidi Selam isimli bir örgüte ulaşılıyordu!!! Tevhidi Selam örgütü yöneticilerinden olduğunu iddia eden İğneci kod adlı Yusuf Karakuş, Hüseyin Velioğlu´na yazdığı mektupta Tevhidi Selam grubundan ayrıldığını, Hizbullah´a geçmek istediğini referans olarak da Uğur Mumcu suikastında bulunduğunu ifade ediyordu.

Bir Gladyo operasyonu olarak Hizbul-Kontra´nın arşivinde bulunan mektuba dayanarak Sadettin Tantan döneminde Umut operasyonları başlatılmış, Uğur Mumcu başta olmak üzere Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve Muammer Aksoy suikast ve cinayetlerinin çözüldüğü açıklanmıştı.

Siz ne dersiniz?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —