Tarih: 12.02.2021 15:31

Rektör seçimi ya da atanması

Facebook Twitter Linked-in

Akademisyen yazar Ahmet Ulusoy yazdı;

Son günlerde üniversiteler, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektörlük ataması sonrasında Türkiye’nin gündemine oturan öğrenci ve öğretim üyesi tepkisini tartışıyor.

Uzun yıllardır devlet ve vakıf üniversitelerinde görev yapan bir akademisyen olarak konu ile ilgili fikir beyan etme bağlamında bu yazıyı yazıyorum.

Yani hariçten gazel okumuyorum.

**

Bir üniversitenin rektörü üniversitelerden beklenilen çıktıların alınmasında etkili kişilik midir? Evet, son derece etkilidir.

Türkiye’nin denediği; önce atama, sonra seçim ve sonra tekrar atama sistemi ile göreve gelen rektörler üniversiteleri olması gereken konuma taşıyabilmişler midir?

Açıkçası, hayır.

Tartışmanın yanlış mecralara çekilmesi üniversitelerin gerçek sorunlarının anlaşılmasına ve çözüm üretilmesine hizmet etmeyecektir. Bir anlamda üniversiteler üzerinden “artistik patinaj” yapıyor, havanda su dövüyoruz.

Biz bugün kurumsal sorunları değil; sadece bir kişinin bir üniversiteye yasal mevzuat içinde atanmasını, o kişinin üniversitenin değerleri ile örtüşmediği tezinden hareketle yapılan eylemleri tartışıyoruz.

**

Batıda üniversite rektörleri nasıl göreve getiriliyor?

Salt öğretim üyelerinin oylarıyla göreve gelen rektör sistemi yok gibi.

Birçok üniversitede Seçici Mütevelli heyeti var ve bu heyet adaylar arasında seçim yaparak rektörü belirliyor.

Bir adım daha atalım. Batıdaki bazı üniversitelere seçilecek rektörün profesör ya da akademisyen olması da gerekmiyor. Çünkü rektörlük, akademisyenlik yanında yöneticilik bilgisini ve kabiliyetini de gerektirmektedir.

**

Türkiye’de uzun süredir rektörler atamayla iş başına gelmiş. 1990’lı yıllarda başlayan seçim süreci 2016 yılına kadar devam etmiş. Sonra tekrar atama sistemine dönülmüştür.

Seçim sisteminin bütün olumlu-olumsuz yönlerini Anadolu’daki köklü bir devlet üniversitesinde yakından yaşayanlardan biriyim.

Seçim sisteminde hem seçime giren adayların liyakati ön planda değil, hem de seçme saiklerinde öğretim üyelerinin her yönüyle kendilerini en iyi temsil edecekleri adaylara oy verecek özgür iradeleri de söz konusu değildi.

Cumhurbaşkanları da en çok oyu alan adayı değil liyakati de bir kenara koyarak fikri yakınlığa göre atama yapmışlardır.

Dolayısıyla seçimle rektör belirlenmesinin demokratikliği de tartışmalara açıktır.

İlave olarak, sistem seçim dönemlerinde üniversitelerde ciddi bölünmelere (rektörlerin bana oy veren ve vermeyenler sınıflandırmalarına yakinen şahidiz), yöneticilerin popülist uygulamalarına yol açmıştır.

Seçim sistemi de üniversitelerin akademik kadrolarının oluşumunda liyakatli, akademik birikimi yüksek kadroların oluşumunu değil adeta rektörleri yeniden seçtirecek veya yeni rektörün seçilmesine imkân sağlayacak bir oy havuzu ihdas etmeye yönelik olmuştur.

Yani, üniversitelerin bugün dibe vurmalarında (dünya sıralamalarında derece kaybetme) rektörlerin seçimle geldiği dönemin de büyük katkısı var.

Dolaylı atama anlamına gelen bir sistem kaldırılarak yerine doğrudan atama sisteminin getirmesi, kanaatimizce doğrudur.

Fakat üniversitelerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, atanan rektörün vizyonu ile ilgilidir.

Liyakati, akademik birikimi, uluslararası tanınırlığı ve akademik altyapıyı göz ardı eden fikri yakınlığı esas alan rektör atamalarının da üniversitelere vizyon kazandırması ve ilk sıralara taşıması da mümkün değildir.

**

Gelelim Boğaziçi Üniversitesi meselesine.

Üniversite 1863 yılında Robert Koleji olarak kurulmuş ve 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesi olarak devlet üniversitesine dönüştürülmüştür.

Bunun anlamı Türkiye’deki diğer devlet üniversitelerindeki işleyiş ve mevzuatın Boğaziçi Üniversitesi için de geçerli olduğudur.

Boğaziçi Üniversitesine rektör atanması sonrasında yapılan eylemler “Türkiye’deki bütün üniversitelere Cumhurbaşkanı rektör atayabilir ama Boğaziçi Üniversitesi’ne atayamaz” anlamına geliyor.

“Bizim değerlerimiz vardır (bu değerlerin ne olduğu da net değil ya) ve bu değerlere uygun olmayan kişiler bizde rektör olamaz” denilmektedir.

Atanan rektörün ben de Metallica dinliyorum diyerek kendine karşı çıkanlara benzer değerlere sahip olduğunu ima ederek yaranmak istemesi de başka bir garabet ya, neyse.

Böyle bir başkaldırının peşine maalesef bütün muhalefet takılmış.

Açık açık Boğaziçi Üniversitesi’ne özel statü-bağımsız yapı isteniyor.

**

Evet, bugün yapılması gereken rektör atama sistemlerini Batı ülkelerindeki ideal atama yöntemlerine uygun olarak yeniden dizayn edilmesi olabilir.

Ama mevcut yasalar içerisinde yapılan bir atamayı sadece bir üniversiteyi alıp, bir ayrıcalık istenerek iptal edilmeye çalışılmak hiçbir demokratik devlet geleneğinde makul karşılanamaz.

Olaya sistemsel bakmak gerekiyor ve sistemsel çözüm üretmek gerekiyor.

Rektörlerin ciddi şekilde başarılarını değerlendirilecek somut kıstaslara tabi tutulması, atanma kriterlini ölçülebilir bir yapıya taşınması gerekir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —