Raşid Gannuşi

Beşir Atalay, sosyalbilimlervakfi.org/tr’de “Raşid Gannuşi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Raşid Gannuşi

Tunus’ta Nahda Hareketinin lideri Raşid Gannuşi 17 Nisan 2023 gecesi, Kadir Gecesi, evi 50 polis tarafından kuşatılarak ve köşe bucak aranarak gözaltına alındı ve 48 saat süren uzun sorgulamadan sonra tutuklandı. Nahda Hareketinin önde gelen isimlerinden 11 kişi daha bu sorgulamanın içinde. Ennahda Partisinin merkezi de arandı ve kapatıldı.

Gelişmeleri ilk dakikalardan itibaren büyük üzüntü ile takip ediyorum. Kızım Raşid Beyin kızı ile iletişim içinde ve bilgiler ulaşıyor. Kendisini çok takdir ettiğim ve dostluğumuz da olan Raşid Gannuşi’nin, umutlandığımız yıllardan sonra, kendi ülkesinde 82 yaşında tekrar bunlara layık görülmesi kabul edilemez bir durumdur.

Raşid Gannuşi sadece Tunuslu bir siyaset adamı değildir. O İslam dünyasında iyi bilinen bir İslam düşünürü, bilge bir siyaset adamı, ömrü mücadele ile geçmiş bir İslam bilginidir.

Özellikle, Arap Baharının doğum yeri olan Tunus’ta bir seyyar satıcının 17 Aralık 2010’da protesto amacı ile kendisini yakması sonrası önce Tunus’ta, daha sonra bütün Arap dünyasında önemli gelişmeler oldu. Monarşik ve otokrat Arap rejimleri sarsıldı, bazıları yıkıldı. İşte bu süreçte Tunus’ta, 1960’lı yıllardan itibaren güçlü bir İslami hareket olan Nahda, en güçlü siyasi parti olarak organize oldu ve liderliğine de hareketin ilk kurucularından birisi olan ve uzun yıllardır yurt dışında yaşayan Raşid Gannuşi getirildi, daha doğrusu bu hareketin tabii lideri idi zaten. Ennahda Partisi hem Tunus Devriminin motoru oldu hem de yapılan ilk demokratik seçimden en güçlü parti olarak çıktı. Devrim sonrası büyük bir bahar havasında, büyük bir gelecek umudu ile seferber olan Tunus toplumu ve Tunus siyaseti çok hızlı şekilde toparlandı ve ülkede coşkulu yeni bir hayat başladı. Yıllarca tam bir diktatörlük altında yaşayan toplumda gerçekten bahar geldi, coşkulu bir demokrasi şöleni ile seçimler yapıldı, özgürlük rüzgârları esti.

Tunus, Fas ve Cezayir, Kuzey Afrika’da entelektüel birikimi yüksek, düşünce hayatı çok gelişmiş, İslami ilim geleneği güçlü, tanınmış çok sayıda ilim ve düşünce insanı yetiştirmiş ülkelerdir. Diktatöryal dönemler ve ortamlarda kesintiler olsa da, bu ülkelerde hâlen İslam düşüncesi zenginliği yaşanmakta, bu yönde eserler verilmektedir. Özellikle Tunus ve Fas hâlen bu zenginliğini korumaktadır. Zaman zaman büyük Endülüs birikiminin bu ülkeleri etkilediğini, beslediğini, etkisinin hâlen kısmen de olsa sürdüğünü, Endülüs’te kurulan ve yaklaşık sekiz asır yaşayan büyük medeniyetin rüzgârının karşı kıtada, ki zaten bu yakadan gitmişlerdi, az da olsa estiğini düşünürüm.

İslam dünyasında çok iyi bilinen Tunus’un meşhur Zeytuniye Medresesi, şimdi Zeytuniye Üniversitesi bu geleneğin yerleşmesi ve sürmesinde önemli merkezlerden birisidir.

Ünlü İslam bilgini ve düşünürü İbni Haldun’un da Tunus’ta yetiştiğini, Tunuslu olduğunu unutmamak gerekir.

İşte Raşid Gannuşi bu gelenek içinde yetişmiş, önemli isimlerden etkilenmiştir. Yine bu coğrafyada yetişen Malik bin Nebi’nin düşüncelerinden çok faydalanmıştır. Gannuşi hem İslami ilimler eğitimi almış hem felsefe okumuştur.

İslam dünyasındaki düşünce hareketlerini ve siyasi gelişmeleri iyi takip etmeye çalışan ve ülkemizde de siyaset stratejisine kafa yormuş, pratiği içinde de bulunmuş birisi olarak, çağdaş Müslüman siyasi liderlerden iki kişiyi çok özel bir konumda tutuyorum: Aliya İzzetbegoviç ve Raşid Gannuşi. Onları bilgelikleri ön planda olan; çatışmadan çok müzakereci siyaset tarzını benimseyen; derinlemesine analiz yapan; gerçekten çoğulcu yapıyı, insanları, düşünceleri önemseyen; bütün kesimleri ve farklılıkları bir arada yaşatma çabasında olan ve çağdaş dünyayı iyi anlayan Müslüman siyaset insanları olarak görüyorum. Bu geniş bakış içinde kendi inancını bütün derinliği ile yaşayan, hayatı bu istikrar içinde geçmiş, bu yönde çok okumuş ve düşünmüş, kendi inanç ve ilkeleri içinde bu siyaset tarzını geliştirmiş ve olgunlaştırmış liderler olarak görüyorum. En zor şartlarda dahi sabır ve kararlılığını sürdüren, adalet ve dürüstlükten sapmayan, gösterişten, şatafattan uzak, mütevazı bir hayat yaşayan örnek Müslümanlar olarak görüyorum. Onlarda bilgelik ve siyaset adamlığının birleşmesinin ne kadar değerli olduğunu görüyorum. Aliya İzzetbegoviç, Avrupa’nın ortasında yetişmiş bir Müslüman kişilik olarak hayatı nice çilelerle geçmiş, bizler ve gelecek kuşaklar için çok değerli dersler vererek bu hayattan ayrılmıştır. Rabbim kendisine rahmet eylesin. Aslında, Bosna Hersek’in o zor günlerinde bütün dünyaya ve İslam dünyası yöneticilerine önemli dersler vermiştir. Raşit Gannuşi de, Yasemin Devrimi sonrası Tunus’ta izledikleri siyaset tarzı ile çok önemli dersler vermiştir.

Tunus’ta devrim sonrası gelişmeleri yakından takip ettim. Kendi görüşmelerim ve ziyaretlerimden de kısaca bahsetmek isterim. Resmî ve özel ziyaret olarak birkaç defa Tunus’a gittim. Raşid Bey ve arkadaşları ile hem Türkiye’de hem Tunus’ta yakın görüşmelerim oldu, düşüncelerini öğrenme imkânım oldu. Yasemin Devrimi sonrası, 2011-2012 yıllarında, Başbakan Yardımcılığı görevini yürütürken Tunus’tan gelen Nahda heyeti ile iki ayrı tarihte görüşmelerimiz oldu. Birisi genel seçim öncesi, birisi de genel seçim sonrası idi. Nahda Partisinin üst yönetiminden bir heyet görüşmeler için Türkiye’ye gelmeyi planlamış, özellikle AK Partinin tecrübelerini öğrenmek istiyorlardı. AK Parti bu heyetle tecrübe ve görüş paylaşımı için beni görevlendirdi. Bu bağlamda AK Parti mutfağında fazlaca çalışanlardan biriydim. Özellikle siyaset stratejisi, seçim stratejisi konularında fazlaca rol alırdım. Tunus’tan gelen heyet dört kişi idi. Sonra hepsi ile yakın dostluğumuz gelişti. Heyetin başında Raşid Beyin yakın arkadaşı ve hareketin başından beri ön planda olan, sonra kurulan ilk hükümette İçişleri Bakanlığı, sonraki hükümette Başbakanlık yapan Ali Ureyd vardı. Heyetle, o dönemlerde daha bağımsız çalışan, SETA’da, SETA’nın kurucu başkanı ve o günlerde Başbakanlıkta dış ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan İbrahim Kalın ve SETA’nın ikinci başkanı olan Taha Özhan’la birlikte görüştük.

Görüşmelerimizin özünü şöyle anlatabilirim: Önce onları dinledik, sorular sorduk, bilgiler aldık, Tunus’taki durum ve çalışmaları ile ilgili kapsamlı şekilde bilgilendik. Daha sonra onlar soru ve taleplerini ifade ettiler. Genel olarak AK Partiyi ve Türkiye’deki gelişmeleri çok başarılı buluyorlar, hayranlıkla izliyorlar ve bizim siyasetimizden ve uygulamalarımızdan faydalanmak istiyorlar. Ben de, yaklaşık on yıllık siyasetimizi, Parti ve hükümet stratejilerimizi ve çalışmalarımızı onlara anlattım. Onlara en vurgulu şekilde ifade ettiğimiz hususu şu şekilde özetlemek mümkündür: Tunus entelektüel potansiyeli yüksek, düşünce hareketleri fazla, her tonda siyasi parti kurulmuş (Devrim sonrası yüz civarında siyasi parti kurulmuştu), Nahda’nın ise İslami bir kimliği var, çok geniş bakmanız, bütün toplumu kucaklamanız, dürüstlüğünüzle, adaletinizle, yoksul kesimlere dönük politikalarınızla, demokrat tavrınızla örnek olmalısınız ve tabanınızı genişletmelisiniz. İnsanlara güven vermelisiniz, ikna etmelisiniz. Özellikle insani ve özgürlükçü bakışları ön planda tutmalısınız. AK Partinin de bu geniş bakış ile değişik kesimlerden oy aldığını ve ancak böyle iktidar olabildiğini uzun uzun anlattık. Özellikle alanda seçim çalışmaları ile uzun tecrübelerimizi paylaştık.

Devrim sonrası, 23 Ekim 2011’de ilk demokratik seçim yapıldı. Bu seçimde Nahda başarı sağladı. Seçimden birinci parti olarak çıktı ve Mecliste çoğunluğu sağladı. Tunus’ta ilk defa Mecliste Nahda en fazla milletvekili ile siyasi parti olarak yer aldı. Seçim sonrası Tunus heyeti tekrar geldi. Bu defa görüşmemizde yalnız hareket etmemelerini, mümkün olduğunca Mecliste diğer partilerle işbirliği içinde hükümet ve meclis çalışmalarını yürütmelerini ifade ettik. Yeni dönemin sorunlarını demokratik bir yaklaşımla birlikte çözmek gerektiğini anlattık.

Raşid Gannuşi bilge ve akıllı bir insan. Seçim sonrası rahatça kendisi Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlık görevini üstlenebilirdi. O bu görevlere talip olmadı, Partisinin Genel Başkanı olarak ve akil bir bilge insan olarak kalmayı tercih etti. Meclisteki bütün tarafları toplayarak devrim sonrasının demokratik yönetimini oluşturdular. Gannuşi uzlaşmacı ve toplumu bütünleştirici inisiyatifler aldı. Cumhurbaşkanlığına, Tunus’ta uzun süren mücadelelerle insan hakları savunuculuğu yapan, sol kesimin liderlerinden denilebilecek Monsif Marzuki’yi seçtiler. Meclis Başkanlığını, orta sol diyebileceğimiz ikinci büyük partiye verdiler. Hükümet ise, Nahda’dan bir Başbakanın başkanlığında koalisyon olarak kuruldu. Böylece, Devrim sonrası Meclisteki bütün partiler işbirliği içinde çalışmaya başladı.

Tunus’ta Yasemin Devrimi sonrası en önemli çalışma sistemin yeniden ele alınması, yeni bir anayasa yapılması ve tam demokratik sistemin kurulmasıdır. Bu konuda Tunus Meclisi çok ciddi bir çalışma yapmış, Tunus sivil toplum kuruluşlarının inisiyatifi ve bütün partilerin katkısı ve katılımı ile 2014 yılında Anayasa Mecliste ve referandumda tam katılım ve destek ile kabul edilmiştir. Bir meclisin tamamının katkısı ve oyları ile böyle bir yeni anayasa kabulü çok istisnadır. Bunu da büyük oranda Raşid Gannuşi sağlamıştır diyebiliriz.

Her şeyden önce demokratik uygulamalar konusunda en ileri düzenlemeler getirilmiştir. Bu konuda evrensel standartlar ve en üstün yenilikler kollanmıştır. Sonraki yıllarda kızımla Tunus’a gittiğimizde, bir akşam evinde, aile ortamında Gannuşi ile uzun sohbetimizde bu anayasa sürecini uzunca dinleme imkânım olmuştu. Diğer partiler anayasa konusunda Nahda Partisinin tutumu konusunda endişe etmişler, fakat hiç endişe ettikleri gibi olmamış, Gannuşi işi kolaylaştırmıştır. Kendi partisi içinden de bazı itirazlar olmuş, onları da ikna etmiştir. Anayasada sadece, “Tunus’un dini İslam’dır” ve benzeri dinî kimlik belirleme ifadeleri yer almış, sonrası evrensel üstün değerler olarak ifadesini bulmuştur. Hatta konuşmanın bir yerinde, sorularım üzerine, “ben o konularda içtihat yaptım” ve arkadaşları ikna ettim demiş tebessümle, ben de “siz daha fazla içtihat yapın” diye gülerek cevap vermiştim. O Tunus Anayasası, hiç tereddütsüz İslam ülkeleri içinde en iyi anayasa idi.

Anayasa yapım sürecinde uygulanan demokratik yöntemler, anayasa çalışmalarında çok önemsenen konsensüsün hassasiyetle sağlanması, hem Meclisin hem toplumun tam desteğini sağlanması, ikna ve anlatma yönteminin işletilmesi ve sonuçta çağdaş dünyadaki en demokratik, özgürlükçü ve insani anayasalardan birinin gerçekleştirilmesi sebebi ile 2015 yılında Tunus’a Nobel ödülü verilmiştir.

Ancak, şu anda o Anayasa yok artık. Asker kontrolündeki yeni diktatör, üstelik Tunus Meclisinin ittifakla seçtiği ve kendisi de anayasa profesörü olan Cumhurbaşkanı yeni anayasa hazırlattı. Seçmenin sadece yüzde otuzunun katıldığı referandumda bu yeni anayasa kabul edildi, “Tunus’un dini İslam’dır” cümlesi bile çıkarıldı. Devrim öncesinden daha geriye götüren diktatöryal bir sistem getirildi. Sonuçta Tunus küçük bir Arap ülkesi, Arap monarşilerinin bu konulara bakışı ve politikaları ise bilinmektedir, karşı kıyıdaki İtalya, İspanya ve Fransa’nın da yeni diktatöre destek verdiği görülmektedir.

Tunus toplumu bilinçli ve büyük bir bütünlük içinde yönetime karşı tavrını sürdürmektedir.

Raşid Bey, hayatında birkaç defa yargılanmış, cezaevinde kalmış, hatta yıllarca hapiste kalmış, sonra idama mahkûm edildiğinde yurtdışına kaçmış ve yaklaşık 15 yıl ülkesine gelememiş, ancak Nahda Hareketi yöneticiliğini hep sürdürmüş, 2011 yılında Tunus’a dönebilmiş bir bilgin ve düşünürdür. Esas kayıp ise Tunus içindir, Tunus’un geleceği adınadır. Arap Baharının en aydınlık lideri, İslam ülkeleri ve toplumları için çok önemli çağdaş düşünceler ve yorumlar üreten isim susturulmakta; Arap Baharından tek umut olarak kalan Tunus da eski günlerine, Arap monarşilerinin yanına dönmektedir.

 

Kaynak: Farklı Bakış