Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ramazan ve oruç üzerine düşünceler

Şair ve yazar Recep Garip, ilahiyatçı yazar Bülent Acun’un, “Ramazan ve Oruç Üzerine Düşünceler” adlı eserini değerlendirdi.

Ramazan ve oruç üzerine düşünceler

22 Nisan 2025 günü Fatih’te Bülent Acun Üstadımla beraberdik. Bu beraberlikteki pay Kardeşim Halim Garip Hocaya aittir. Diyanet Akademisi Abdurrahman Gürses Hoca efendinin adının verildiği Eğitim Merkezinden birlikte muhabbete başlayarak yola koyulduk. Hepimizin az çok aklında olan “kokulu çay” içme faslımız için yürüyoruz. Kitaba şu cümleyi yazmış Acun Hocam: “Aziz Milletimizin Büyük Meclisinde Çukurova’nın Yüksek İrfanını temsil eden Muhterem Recep Garip Ağabeyime hürmetlerimle” diyerek imzalamış. Berhudar olsun. Hani derler ya “hemşerin olsun çamurdan olsun” diye. Ben öyle demiyorum. Memleketimden olsun adam gibi adam olsun. Bülent Acun adam gibi adamdır. Tarsusluyuz yani. Demek istediğim budur. Bağcılar’da Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Din Hizmetleri Uzmanı olarak görev yapıyor. Rabbimizin iki cihan bereketi üzerimizde olsun.

Eyvallah diyerek alıp, öpüp yüreğimizin üstüne yerleştirdik kitabı. Özlü söz derlerdi eskiler (gerçi bizlerde epey eskidik ya) Bülent Acun kitabın üzerine şu cümleleri de yazmış: “Biz ki Oruç tutarız/Bizi kimse tutamaz.” Biz buna iki mısralık şiir de diyebiliriz. Genç kuşak buna “aforizma” diyor. Aforizmalara da alıştırdık milletimizi, memleketimizi. Atasözümüze, özlü sözlerimize gıran girdi sanki. Dilimize sahip çıkamayınca her gelen nerden gelirse oradan giriyor işte.

Menzili sırat olanın mükâfatı berat olur” kitabın 13. sayfasındaki yazısından: “Ağır mübarek günlerin tam içinden geçiyoruz. Gönül dünyamızın ilkbaharından cemreler düşüyor yüreklerimize. Dört kandilli, üç kardeş olan mübarek üç ayların ortası Şaban ayı. Şaban ayının ortası ise Berat gecesi. Bu gecede çözülür âlemin bilmecesi” diyor.

Bülent Acun, kürsülerde konuşuyor. Meydanlarda, oturduğu faslı muhabbetlerde nüktedan anlatımıyla beraber olduklarını nasiplendiriyor. Şiirler yazıyor. Vakti zamanında görev yaptığı vilayetlerimizde radyo programları yaptığını da ifade edelim.  Dünyaya gelen her fert, kuşkusuz bir ödevle yüklü. Ödevlerini yerine getirip getirmediklerinden de sorgu sual olunacak. Bazılarımızın yükü bazılarımızdan daha hafif, bazılarınınki daha ağır. Her kul, yükümlü olduğu kulluk ödevlerinin dışında da ödevler yüklenmiş. Bakara 286.ayeti kerimede şöyle ifade ediliyor: “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevla’mız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.” Âmin.

Dostluk, vefa, ikram ve muhabbet vazgeçilmez hususlardır. Cemiyeti tanzim eden, kardeşliği, uhuvveti doğuran hallerdir. Türkiye’mizin insanları genel anlamda cömert ve misafirperverdir. İkram etmeyi, misafir etmeyi çok sever. Akdeniz havzasına (Çukurova –Adana, Mersin, Osmaniye, Antakya) yöneldiğimizde ise cömertliğin alasını görmek-yaşamak pekâlâ mümkündür. Şehre renk katan, şehrin rengiyle boyanan Çukurovalı cömerttir. Şefkatiyle, merhametiyle, konukseverliğiyle, dostluğuyla, kardeşliğiyle, komşuluğuyla, aynı şehirde yaşamanın vazgeçilmez sıcaklığıyla cömerttir. Sizler ister havasından, ister suyundan, ister toprağından deyin hangi tarafından söylerseniz söyleyin Adana, Tarsus gibi yerleşik medeniyete ev sahipliği yapan şehirlerin cömertliği diğer şehirlere benzemez. Kıyaslama bile yapılamaz.

Bu toprakların çocukları bereketlidir, şefkatlidir, kalenderdir, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilecek bir anlayışla şehir güzelleşir. Bir şehri ele alırken yalnızca tarihi dokularından, asırlar öncesinden kalan sanat eserlerinden, mimarisinden, hanlarından, hamamlarından, köprülerinden, çeşmelerinden ve kalelerinden dolayı yapamazsınız. Bunlar yeterli gelmez. Toprağın cömertliği, bereketi insanını de cömert ve bereketli kılar. Unutmadan belirteyim Bülent Acun Hoca gezip görev yaptığı, yaşayıp hayatına anlamlar kattığı şehirleri de yazıyor. Diyelim ki siz bir konferansa davet ediyorsunuz ve elbette kitaplarından da dinleyiciler nasiplensinler diye istiyorsunuz. Hoca da davete icabet ediyor ve şehrinize geliyor. Sizinle birkaç saat geçiriyor. Konferansını veriyor. Kitaplarını imzalıyor. Fotoğraflar çekiliyor. Yemekler yenilip, misafirlik tamamlanınca uğurluyorsunuz ya Hoca döner dönmez size dair, sizin hallerinize dair, şehrinizin genel fotoğrafının ondan bıraktıklarıyla şehir yazıları yazıyor. Bu az şey değildir. Önemlidir. Her kalem sahibi şehir yazıları yazamaz. Bu yazdıklarım sizinle benim aramda kalsın olur mu?

Rüzgârı sırtınızı sıvayıp geçse acıkırsınız. Sofrası kurulsa mahalleli doyar. Bülent Acun diyor ki: “Niyet bütün amellerimizin mihenk taşı, turnusol kâğıdıdır. Rahmet elçisi (sav) şöyle buyurur: “Ameller niyetlere göredir.” Mertlik ve yiğitlik, kalenderlikle eşdeğerdir. Her ne suretle olursa olsun bu topraklarda yaşayanlar haksızlık karşısında susmazlar. Sözleri tok, özleri doğrudur. Şehirleri bahar mevsimlerinde burcu burcu portakal çiçeği kokar.

Kitabın 46.sayfasında “Ramazan Musikisi” başlığındaki yazısında şöyle ifade ediyor: “Karanlığın en koyu anında bizi karanlık için kıyama, aydınlık için sıyama davet eden, sesini duyduğumuzda vakti bildiğimiz, geceyi böldüğümüz sahurdan sehere aşkla, sabırla, umutla yola revan olduğumuz Ramazan davulunun içimize, evimize ve mahallemize dolan o muhteşem sesi. Davulun sesi uzaktan hoş gelir” derler. Abi, bu davulun sesi yakından da hoş gelir.” “Fecre Kurulmuş Cümleler” den sonra Acun’un bu ikinci kitabıdır. Nice yeni eserler için hemen hemen her gün okuyup yazdığını ifade edeyim. Gazetelerde köşe yazarlığı yapıyor, kültürden sanata, şiirden edebiyata birçok alanda aylık dergilerde yazmayı sürdürüyor. Bülent Acun kardeşim meselelere iç gözüyle bakıyor. İç sesiyle yazılarını yazıyor ve kalbinin git dediği yere gidiyor ve beraber olduklarına gönlü karar veriyor. Demedi demeyin diye söylüyorum. “Ramazan ve Oruç Üzerine Düşünceler” kitabının arka kapağında okuyucuya şöyle sesleniyor:

Zamanımızın baharı Ramazan’ı âşıklara sordum, “vuslat” dediler. Gönlümüzü güldüren Ramazanı imamlara sordum, “cemaat” dediler. Ruhumuzun gıdası Ramazan’ı müezzinlere sordum, “Salavat” dediler. Sabır ayı Ramazan’ı esnaflara sordum, “Bereket” dediler. İnsanı onaran Ramazan’ı surelere sordum, “Ayet” dediler. Kalbimizi dokuyan Ramazan’ı hadislere sordum, “Rahmet” dediler. Hayatımıza dokunana Ramazan’ı vaizlere sordum, “Davet” dediler. Hayatımıza hakikat kapıları açan Ramazan’ı hafızlara sordum, “Tilavet” dediler. İhsan ayı Ramazan’ı iyiliklere sordum, “Yurdumuz” dediler. Zamanın sultanı Ramazan’ı çocuklara sordum, “Teravih” dediler. Kıyam ayı Ramazan’ı davulculara sordum, “Bahşiş” dediler. Gönüllere huzur veren Ramazan’ı turistlere sordum, “Mahya” dediler.”

Sözün özü Bülent Acun, kalem ve kelam sahibidir. Onunla sohbet ederken vakit lehinize işler. Hakka dair işaret taşları döşersiniz birlikte. Nerde yemek yiyelim, muhabbet edelim diye sorsanız mutlaka size tavsiye edeceği bir yerler vardır. Nüktedan, hiciv yönü güçlü bir kalemdir. Kürsü ehli, ilim ve irfan sahibi bir hatip, bilge ve uzman bir yol göstericidir vesselam.

 

Kaynak: gazetebirlik.com



Anahtar Kelimeler: Ramazan üzerine düşünceler

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER