PUTİN’İN BALKANLAR’DAKİ UZUN KOLLARI

Adelina SFISHTA’NIN ANALİZİ…

PUTİN’İN BALKANLAR’DAKİ UZUN KOLLARI

Kısa süren “1917 Ekim Devrimi” romantizmi sonrası, “Osmanlı İmparatorluğunun esas yıkıcısı” Çarlık Rusya’sının misyonuna hızla dönen “Ruslar”, yeni maskeleri olan “sosyalizmin yumuşak gücüyle” geri dönüş yapmış ve Stalin gibi diktatörlerle yepyeni bir yolculuğa çıkmıştı.

Sosyalizm soslu yeni Rus emperyalizmi;  Güney Kafkaslar, Orta Asya, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da hızla genişledi. Askeri işgaller birbiri peşi sıra geldi. Ardından Ortadoğu ve Afrika’ya yayıldı, devrin en büyük askeri gücü “Varşova Paktı” kuruldu.

Ruslar; “anti Amerikancıları” ve “antikapitalistleri” kolaylıkla peşlerine takmıştı bu maceranın.

Ancak, soğuk savaşın ağır yükünü kaldıramayan Rus emperyalizmi; Afganistan işgali sonrası gelen süreçte, hem ekonomik açıdan, hem de toplumsal açıdan hızla çöktü.

1991’de SSCB dağıldı. Bağımsızlıklarını ilan eden devletlerden 12’si yeniden bir araya gelerek, “Rusya Federasyonu” adı altında, ideolojisi tam kestirilemeyen bir yapı oluşturdu.

Sürdürülebilir Rusya; Sibirya’dan Ukrayna’ya, Kuzey Denizinden Gürcistan-Kazakistan-Moğolistan hattına kadar, çoğunluğu Müslüman ve Türki topluluklara ait petrol ve gaz yatakları ile madenler ve kereste ormanlarını elinden asla bırakmadı. Ve elbette sömürü devam etti. 

Ruslar, terk etmek zorunda kaldıkları coğrafyalarda; harabeye dönmüş ülkeler, değerlerini kaybetmiş toplumlar, gelişmemiş teknolojiler kullanarak yağmaladıkları yeraltı yerüstü kaynakları, çürümüş teknolojiler-fabrikalar, fuhuşu geçim kaynağı yapmak zorunda kalan kadınlar, alkolik erkekler, etnik azınlıklara teslim edilmiş KGB’nin uzantıları yönetimler, yeniden dönme zamanına “ayarlanmış” etnik Rus azınlıklar, bırakmıştı.

Bu süreçte kendisinden çok şey beklenen Türkiye; boşa harcanan 15 yıllık sürede, Kafkaslar ve Orta Asya’da, Türki devletlerin olduğu bölgelerde, “anlamlı” tek bir adım dahi atamadı. Rusların “nöbete diktiği” etnik azınlıkların kontrolündeki yönetimlere tesir edemedi. Avrupa ve ABD ise bu süreçte ciddi mesafeler kat etti. Ukrayna dahil, Rusya sınırına kadar olan bütün bölgeler-ülkeler, Belarus hariç, ABD-NATO-AB üçlüsü tarafından etki alanına alınabildi. Bu ülkelerden bazıları AB’ye, bazıları NATO`ya dahil edilerek “geri dönüşsüz” kılındı.

Ordusuna yiyecek ekmek bulamayan Rusya, 2000 yılında Putin’in gücü ele geçirmesinden sonra toparlanma sürecine girdi. Artık devlet mekanizması yeni bir konseptle inşa ediliyordu: “İstihbarat devleti konsepti”. Putin Rus devletini tepeden tırnağa, “Rus Mefkuresine-Avrasyacılığa” inanmış “sadıklardan” oluşan, bir “istihbarat devleti” olarak inşa ediyordu. 

Putin; “Emperyal mefkurelere sahip” Çarlık Rusya’sını, Sovyetleri, Varşova paktını kurmuş Rusları yeniden ayağa kaldırmayı, Rus Ortodoks kilisesinin “derin çalışmaları” ile süslenerek, “Slav sadakati” ile beslenmiş paramiliter ekipleri ile “uçlarda” rejim dizayn etmeyi, görkemli konvansiyonel ordusu ile ABD ve NATO’yu caydırmayı hedef edinen yeni bir Rus imparatorluğu kurmayı, yani “Avrasyacılık mefkuresini”, yapılacaklar listesinin “en tepesine” yerleştirmişti.

Putin ilk önce Rusları toparladı, sonra ona katılmaktan başka çare bulamamış, onun “Tatarlar” dediği, “Kıpçak boylarını” demir yumruğu ile zapturapt altına aldı. Devleti ve zenginlikleri sömüren oligarkları ya içeri tıktı, ya da yurt dışına sürgün etti. Servetlerine el koydu.

Putin sadece içerisi ile yetinmedi. Sovyetler Birliği dağılma sürecinde kendisinden kopan, Kafkaslar- Orta Asya ve Doğu Avrupa’daki toplam 14 devleti; oralara yerleştirdiği Rus etnik unsurlarını kullanarak, bu ülkelerdeki etnik azınlıklarla desteklediği diktatörleri iktidarda tutarak, paramiliter unsurlarla bazı ülkelerde darbeler yaparak, gerektiğinde de bazı ülkeleri fiilen işgal ederek kendine bağlı kalmalarını sağladı.

SSCB’den kopan, Avrupa’nın güvenliği için hayati derecede önemli, NATO stratejik ağı için son derece gerekli; Doğu Avrupalı Estonya-Letonya-Litvanya Rusya’dan zor da olsa koparılabildi. 

Ukrayna malum. Kırım ve Ukrayna’nın doğusu Rusya’nın işgali altında. Karadeniz’deki limanlarının bir kısmı Rus işgalinde. Moldova; Rusya’nın kontrol ettiği siyasi partileri ve bölgede bulundurduğu askeri unsurları ile Rusya tarafından kilitlenmiş durumda. AB, üyelik sürecini yarıda kesmek zorunda kaldı.

Bulgaristan NATO’ya dahil olmasına rağmen, büyük badireler atlatarak AB çıpasına güçlükle tutunabildi. Sırbistan sadakatini ispat edebilmiş ve halen Rusya’ya bağlı ve en yakın partneri.

Güney Kafkas ülkeleri ve Orta Asya ülkeleri, hala diktatörlerce idare ediliyorlar ve Rusya’ya bağlılar. Sadece Gürcistan çırpınıyor bağımsız olabilmek için.

Gelelim Putin`in Balkanlardaki uzun kollarının yaptıklarına.

Putin ne istiyor bu “küçük” Balkan ülkelerinden?

Karadeniz havzasındaki stratejik mücadele malum. Rusya ve ABD Karadeniz üstünlüğünü oldukça önemsiyorlar. Kafkasların deniz desteği açısından önemli olmakla birlikte, Balkanların güvenliğini de oldukça etkileyen bir konumda Karadeniz. Özellikle “Doğu Balkanlar” açısından. Rusya’nın EGE ve Adriyatik’e açılımını sağlayacak kritik bir bölge Balkanlar.

Şunu da gözden uzak tutmamalıyız: Türkiye’nin Azerbaycan ve Türkmenistan üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı yeni enerji koridorları ile Doğu Akdeniz’de yeni keşfedilmiş zengin hidrokarbon yataklarının AB projesi haline dönüşerek, EGE üzerinden Avrupa’ya aktaracak yatırımların “kararlılıkla” yapılmaya başlanması, Rusya’nın Avrupa üzerindeki “el üstünlüğünü” oldukça azaltacak. Söz konusu projelerin Rusya tarafından Balkanlar üzerinden etkilenmesi dikkate alınması gereken stratejik bir gereklilik.

ABD ve NATO’ya ilaveten, yeni yükselen ve çok uzak olmayan bir zaman içinde “kendi ordusunu da kuracak” ekonomik güç AB’nin, Rusya üzerindeki etkisini minimize etmek zorunda Putin. Rusya’nın, AB’nin yükselişini “bozmaya” yatırım yapması, “gücün oluşmasını önlemesi” ve “gücün yükselişinin sınırlandırılması” gerekiyor.

Bu nedenle Putin; İspanya’dan, Almanya’ya, AB birlikteliğine razı olmayan bütün nasyonalist hareketlere “açık veya örtülü”, “fiziki veya sanal” gerekli desteği sağlamakta ve bütün reaksiyoner hareketlere “müdahil” olmakta. Brexit kampanyası sırasında sosyal medyayı manipüle ederek, AB’den çıkışı teşvik etmesi, Katalanların sosyal medya üzerinden organize olmalarına katkı sağlaması böyle okunmalı.

Putin ayrıca; İtalya- Macaristan gibi, AB genel politikalarına karşı çıkan ülkeleri, AB projesinin temelini teşkil eden insan hakları-hukukun üstünlüğü ve demokrasi değerlerini önemsemeyen “otokrat rejimleri” “şevkle” desteklemekte, bu tür yönetimleri “balans bozucu” olarak kullanmakta.

Putin’in Balkanlarda; Slav ve Slavyen unsurlara, sosyolojik birliktelik-yakınlık nedeniyle, özel önem verdiğini belirtelim. İkinci önceliğinin ise, “Ortodoksluk aidiyeti” olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Üçüncüsü ise, NATO ve AB genişlemesini geciktirecek çatışma alanlarını canlı tutmak. Siyasi liderleri ve ülkeleri “ahlaksız-ilkesiz davranışlara” iterek, ülkelerin “raydan çıkışını kolaylaştırmak”ta.

Putin’in Balkanlarda uyguladığı ana strateji Sırplara dayanmaktadır. Sırbistan askeri ve ekonomik açıdan güçlü tutulurken, Bosna Hersek devleti federasyonlarından biri olan Sırp Cumhuriyeti’ni; Bosna Hersek Devletinin inşasını kilitlemek, Bosna Hersek’in AB ve NATO`ya üyeliği sürecini bloke etmek, gerektiğinde askeri bir tehdit olarak, genel Balkan istikrarsızlığı için rezerv güç olarak hazırlamak, temel eksen olarak belirlenmiştir.

Putin Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti federasyonunun dışındaki Sırpları da son derece etkin olarak kullanmaktadır. Karadağ ve Kosova’daki hayli yüksek sayıdaki etnik Sırpları, “ülkeleri ile barışmayan” bir çizgide tutarak, bu iki ülkenin “istikrarsızlığını” artırmaya çalışmakta. Kosova-Sırbistan kalıcı barışının sağlanmaması da Putin’in ana hedeflerinden birisi. Barışa hizmet eden Sırp politik liderlerin cinayetlere kurban gitmesinin ardında uzun kolları aramak gerek. Bir türlü aydınlatılamayan Sırp Oliver Ivanoviç cinayeti gibi.

Makedonya ve Bulgaristan’da ise “Bulgar ve Makedon nasyonalistlerini-kralcıları” destekleyerek, bu ülkelerin iktidarlarını ele geçirmeye çabalamaktadır. Bulgaristan’da cumhurbaşkanı, Makedonya’da ana muhalefet Rus destekçisidir.

Putin’in uzun kolları Arnavutluk’ta; bir yandan suça ve yolsuzluklara bulaşan Sosyalist Parti lideri Edi Rama’yı ülkede hukuk ve demokrasi yolunun açılmaması için desteklemekte, diğer yandan ana muhalefet Demokrat Parti’nin lideri Lulzim Basha’nın Trump’la görüşebilmesi için 1 milyon dolar lobi parasını sağlayabilmektedir. Amaç iki tarafın “çatışma kapasitelerini” diri tutup, ülkeyi kilitlemek ve AB’ye üyeliği geciktirmek.

Kosova’da iktidarı bırakmak istemeyen, yolsuzluklara bulaşmış siyasilerinin Rusya’nın desteğine talip oldukları “pis kokuları” yükselmekte.

Bütün bu stratejik yaklaşımlar “hibrit bir anlayış” içinde, Putin’in uzun kolları tarafından uygulanmakta ve Balkanlarda önemli rejim tanzim etme işlerine girişilmekte.

İlk uzun kol operasyonu Karadağ’da gerçekleştirildi.

Bu operasyonda, başbakanı devirip Karadağlı Sırpların desteği ile Rus-Sırp yanlısı bir yönetim iş başına getirilmek istendi. Amaç Karadağ’ın NATO`ya girişini önlemekti. 2 Rus askeri istihbarat (GRU) elemanının, 20 Sırbistan vatandaşının organize ettiği “darbe” bastırıldı.

Putin’in uzun kolları Makedonya’da ise, seçimleri kazanmış partiye iktidarı devretmemek için, Makedonya parlamentosunu bastırttı. Rusya’ya bağlı kralcı partinin, Sırp ve Rus paramiliter unsurlar desteğinde, parlamentoyu işgali, büyük güçlüklerle aşılabildi. Makedonya’nın Rus kontrolünde kalabilmesi için, “nasyonalizm sosuna bulandırılmış” paramiliter bir Rus istihbarat darbesi yapılmak istendi.

Devamı >>>