1 Ekim’de TBMM Genel Kurulu’nda çok yan yana gelmeyen simaların tokalaşması ile başlayan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim Öcalan çağrısı ile sahici bir girişime dönüşen, 8 Aralık’ta Suriye’deki rejim değişikliği ile jeopolitik bir zemine oturan PKK’nın silah bırakması sürecinde görünen o ki tarihi bir eşiğin kenarındayız.
“Tarihi” tabiri abartma sanatının güncel tüketicisi basının işin dozunu kaçırması ile içi büyük oranda boşalmış bir sıfat. Ama sanki bugünlerde PKK bağlamında yaşadıklarımız bu tanımlamayı fazlasıyla hak ediyor. Eğer son günlerde kamuoyuna yansıyan açıklamalardaki gelişmeler yaşanırsa kısa süre içerisinde PKK’nın 12 Mayıs’ta ilan ettiği fesih kararının ete kemiğe bürünmesinin ilk örneklerini göreceğiz.
Örgütün silah bırakma açıklamasının üzerinden neredeyse iki ay geçmesine rağmen adım atılmaması doğal olarak bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi. Ancak benzer süreçlerin zaman alması işin tabiatı gereği. Çok büyük bir şirket bile kendisini tasfiye etmek istediğinde bunun pratik adımlarla gerçekleşmesinin zaman alması beklenen bir gelişme. Kaldı ki PKK gibi geçmişi 40 yılı aşan, on binlerce kişinin doğrudan ya da dolaylı yoldan ekosistemine dahil olduğu, siyasal artçı şoklarının etkilediği kitlelerin 10 milyonları bulduğu, dört ayrı ülkede uzantıları bulunan bir yapıda hızla ilgili beklentileri makul bir yerde tutmakta fayda var. Elbette kamuoyunun, devletin ve toplumun sabrı sınırsız değil. Bu iki uç arasındaki dengenin bozulmaması esas mesele.
PKK’nın silah bırakması açıklamasındaki “Lozan” atfı gibi cümlelerden hareketle sürece dair ifade edilen tereddütlerin ya da PKK’nın silah bırakmasına neredeyse yas tutan yaklaşımların ilk ateşleri geçmiş gibi. Bu sürece dair temkinli olmamak gerektiği anlamına gelmiyor ama asıl hedefi ıskalamamak şartı ile.
İşin sonunda on binlerce cana mal olan, siyasetin demokratik zeminini sakatlayan, toplumda farklı kesimler arasında tedavisi zor ayrımlar oluşturan, tercih ettiği şiddet yoluyla temsil ettiğini iddia ettiği Kürtleri derin bir yoksunluk krizine sokan PKK’nın silah bırakması tarihi bir gelişme.
Tereddütlerin, endişelerin ya da temkinli yaklaşımların bu temel hedefi gerçekleştirecek bir zeminde ilerlemesi gerekiyor. “Bu iş yarım kalsa da mevcut toplumsal, bürokratik örtük kast sistemi devam etse” heveslerinin memlekete bir faydası yok.
Sürecin geldiği noktada iktidarın daha önceki çözüm süreçlerini de dikkate alarak ilerlediği görülüyor. PKK silah bırakacak beklentisinin oluşturduğu rehavetin hendek çatışmalarında ürettiği maliyet ortada duruyor. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Hakkari’de verdiği fotoğraf bir tarafta görüşmeler devam ederken henüz elin tetikten çekilmediğinin işareti olarak okunabilir.
Silah tam olarak bırakılana kadar bölge ülkelerin bozucu etkilerde bulunma ihtimalini de yabana atmamak gerek. Bunun karşısındaki en önemli direnç noktası sürece içerden verilen toplumsal destek.
PanoramaTR araştırmalarında Ekim ayından bu yana –farklı dönemlerde farklı isimlerle olsa da- PKK’nın silah bırakması sürecine destek yüzde 50 bandında ilerledi. MHP’nin başlattığı, Erdoğan’ın başta tereddütlü de olsa destek verdiği, DEM Parti’nin doğal olarak sahiplendiği, CHP’nin ise kendi kodlarını zorlamak pahasına karşısında durmadığı bir sürecin kamuoyundaki desteği bu bandın altına inmedi.
12 Mayıs fesih açıklamasından sonra destek yüzde 60’ı gördü. Sürecin zayıf karnı araştırmalarda PKK’nın silah bırakacağına dair inançtı. Önümüzdeki günlerde gerçekleşmesi beklenen adımlarla hem buradaki beklentinin hem de sürece dair desteğin olumlu yönde ilerlemesini bekleyebiliriz. Böylesi ciddi bir toplumsal mutabakatın hele de bugünkü kadar kutuplaşmış, günlük hayatta bile patlamanın eşiğinde yürüyen bir ülkede çok ciddi bir anlamı var.
Siyasetin de şimdiye kadar olduğu gibi bu desteğin paralelinde ilerlemesi siyasi ve toplumsal yarılmaların çok keskinleştiği bir ortamda kaçırılmaması gereken bir fırsat. Ayrıca tersinden bakarsak PKK’nın silah bırakmamasının Türkiye’nin demokrasisine ya da kendisini ötekileştirilmiş hisseden muhalif kitlelere bir faydası yok. Sürecin selametle ilerlemesi herkesin çıkarına.
Ekonomi düzelmiyorsa, hukuk siyasetin elinde araçsallaştı ise, Türkiye otoriter bir patikada son hız gidiyorsa o zaman PKK da silah bırakmasın yaklaşımı doğru mantık değil. Her şey kötü gitmek zorunda değil.