Pazara Kadar mı?

Mesut Yeğen, “Pazar kadar değil, mezara kadar” mottosu üzerinden, Bahçeli’nin Erdoğan ile yapmış olduğu ittifaka dikkat çekerek, belli şartlar olmadan, bu ittifakın, iddialara rağmen sona ermeyeceğini belirtiyor.

Pazara Kadar mı?

Adnan Menderes’in oğlu, yılların merkez sağ siyasetçisi Aydın Menderes, 1995 yılında Millî Görüş geleneğinin o günkü temsilcisi Refah Partisi’ne geçerken, yakın bir zamanda yapılacak seçimlerde milletvekili olmak için değil kalıcı olarak gittiğini vurgulamak için sarfetmişti: Pazara kadar değil, mezara kadar! İlk kez o mu telaffuz etmişi bilmiyorum lakin Türkiye siyasetinde Aydın Menderes’le meşhur olan bu veciz söz, o günden bugüne siyasette bulunulan ya da gidilen yerde kalıcı olunduğunu anlatmak, sadakat bildirmek için kullanılıyor. 

Kalıcılık, sadakat bildirmekte işe yarar olmakla beraber bu veciz laf telaffuz edildiği anda sadakatsizliği de çağrıştırıyor, çünkü hem telaffuz edilme ihtiyacı bizzat sadakatsizlik ihtimalinin ufukta bir yerde gezindiğini ima ediyor ama hem de müellifi değilse bile meşhur edeni Aydın Menderes Refah Partisi’ne sonuna kadar sadık kalmamıştı. Çok değil birkaç sene sonra kapatılan Refah Partisi’nin yerini alan Fazilet Partisi’nden istifa edip Doğru Yol Partisi’ne geçmişti Aydın Menderes. 

Malum, bir zamandır bir başka ilişkinin kalıcılığı, bir başka ilişkideki sadakat merak konusu Türkiye siyasetinde. Bahçeli-Erdoğan, MHP-AK Parti ortaklığının, Bahçeli’nin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına, MHP’nin Cumhur İttifakı’na verdiği desteğin bir pazar gününe kadar mı, özellikle de yakınlarda bir pazar gününe kadar mı, yoksa kalıcı mı olduğunu konuşuyoruz bir süredir. “Bahçeli Erdoğan’ı yakında yolda bırakacak” diyenimiz de var, “Ortaklıkları ebediyete kadar sürer diyenimiz de. “Erdoğan ‘terörsüz Türkiye’ yolundan dönecek, Bahçeli de buraya kadarmış, haydi seçime diyecek” tespiti yapanımız da var, “MHP AK Parti’den daha iyisini bulamaz” çıkarımını yapanımız da…

Naçizane fikrim: Bahçeli Erdoğan’ı yolda bırakabilir bırakmasına ama şartlar da gidişat da o yönde değil.

 

İttifakın Vadesi

Bahçeli Erdoğan’ı asla bırakmaz fikrine kani olmayışımın başta gelen sebebi şu: İttifakın olduğu yerde ayrışma, sadakatin olduğu yerde sadakatsizlik potansiyel olarak zaten olur. Kaldı ki, Bahçeli-Erdoğan, MHP-AK Parti ilişkisinin uzak ve yakın tarihine hızlı bir bakış bile Bahçeli’nin Erdoğan’a verdiği desteğin ebedi olmayabileceğini, bir pazar günü sona erebileceğini gösteriyor. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan karşıtı Ekmeleddin cephesinin kurucusunun Bahçeli olduğunu ya da 17-25 Aralık günlerinde Bahçeli’nin Erdoğan’a yaptığı muhalefeti hatırlayanlar nazarında, Bahçeli-Erdoğan ittifakının sona ermesinden çok, ittifakın mümkün olup sürdürülebilmesi şaşırtıcı olabilir. Bir de, çok değil 2024 yerel seçimlerinden hemen sonra, AK Parti’yle CHP arasında yakınlaşmanın mümkünatı ve ‘faydaları’ konuşulmaya başlayınca, Bahçeli hiddetlenmiş ve AK Parti’ye aba altından sopa gösterip, yakınlarda bir pazar gününe işaret etmişti. Hülasa, Bahçeli-Erdoğan ittifakı ebedi ve ezeli değil, bitebilir bir ittifak. Başladığı gibi bitebilir de…

Öte yandan, şartlara ve gidişata bakınca Bahçeli-Erdoğan ittifakı bugünlerde bitebilir bir ittifaka pek benzemiyor, en azından ben benzetemiyorum. Birkaç sebepten ötürü. İlk olarak, iktidarın ‘terörsüz Türkiye’ olarak adlandırmayı uygun gördüğü Kürtlerle içeride ve dışarıda barış sürecine Bahçeli’nin Erdoğan’dan daha fazla önem atfettiği ve iki siyasetçinin süreçle ilgili olarak farklı hedef ve önceliklere sahip olduğu tespitlerine katılmakla beraber, bu farkın bu pazara kadarmış dedirtecek türden bir fark olduğuna kani olamıyorum. Sonuçta, öyle midir bilmiyorum ama Bahçeli’nin önerisiyle üzerine düşünülmeye başlanmış olsa bile, süreç Erdoğan ve kurmaylarınca etüt edildikten sonra başladı. Dolayısıyla süreç dediğimiz iki liderin koordinatları üzerine az çok anlaştıkları bir iş olarak başlamış olsa gerek. 

İkinci olarak, ‘sürece’ eklenen iki yeni dinamiğin Erdoğan ve Bahçeli arasındaki ayrışmayı azalttığını, ikiliyi bir diğerine yakınlaştırdığını düşünüyorum. İlk olarak, “hazır Kürtler sürecin hürmetine sessiz kalmışken İmamoğlu’nu aradan çıkarayım” hamlesi ters tepip zaten zayıf olan kamuoyu desteğini daha da zayıflattığından, Erdoğan süreci artık daha canla başla sürdürmek durumunda. Giderek azalan kamuoyu desteğini ikmal etmenin iyi bir yolu süreci selamete erdirip, Türkiye’nin büyük bir meselesini siyaset yoluyla halledebilen lider olduğunu göstermek olabilir. Hülasa, süreci sahiplenmek konusunda Bahçeli’yle Erdoğan arasındaki makasın giderek daraldığı bir döneme girmiş olma ihtimalimiz yüksek. Beri yandan, tam tersi bir dinamik Erdoğan-Bahçeli makasını daha da daraltabilir. Kürtlerin Suriye siyasetinde artan ağırlığından aynı biçimde rahatsız oluşları, Erdoğan’la Bahçeli’nin süreçle ilgili pozisyonlarını yakınlaştırabilir. Özetle, hem süreçle ilgili ayrışmalarının o kadar büyük olmayışı hem de yakın dönemin iki ters dinamiğinin ikili arasındaki makası daraltması, Bahçeli’nin süreçten dolayı Erdoğan’a “buraya kadarmış” demesini güçleştiriyor.

Son olarak, Erdoğan’dan daha çok önem verse bile süreç Bahçeli siyasetinin dayandığı kolonlardan sadece biri. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine verdiği destekle banisi olduğu otoriter rejimin sürmesi, Bahçeli siyasetinin süreç kadar önemli bir kolonu. Bahçeli cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ve yürütmenin yasama ve yargı karşısında artan etkisinin sürmesinden yana olduğunu defalarca vurguladı. Oysa, Bahçeli Erdoğan’la ittifakını bugün bitirse seçim kaçınılmaz ve seçim olduğu takdirde değişecek olan sadece Erdoğan değil. Bugün bir seçim olsa Erdoğan gitmekle kalmayacak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve yürütmeyle yasama ile yargının ilişkisi de değişme yoluna girecek. Halbuki, Bahçeli’nin rejime bağlılığı Erdoğan’a bağlılığından daha zayıf değil. 

“Türkiye’nin bekası için demokrasiye dönmemiz gerekiyor” fikrine kani olmadıkça Bahçeli’nin buraya, pazara kadarmış demesi pek mümkün görünmüyor.

 

Kaynak: perspektif.online