Tarih: 07.03.2021 14:30

Papa, Orta Doğu’ya Demokrasi Götürebilir mi?

Facebook Twitter Linked-in

Haftalar önce dünya kamuoyuna duyurulduğu şekliyle, Aralık 2020’den itibaren haber ajansları ve sosyal medya hesapları hep aynı kelimeyi kullandılar: Dwindling. Devamında Papa Fransis’in 5-8 Mart tarihleri arasında ilk defa Irak’a resmi ziyaret yapacağı bilgisi paylaşıldı. Bu ziyaret sanki ülkede sayıları giderek azalan (dwindling) Hıristiyan cemaatine sahip çıkılması ve moral verilmesi amacıyla yapılıyordu. Koronavirüs salgını ve ülkede son zamanlarda artan eylemler (3 Mart Ayn el-Asad Amerikan hava üssüne saldırı) göz önüne alındığında 84 yaşındaki Papa için oldukça riskli sayılabilecek bu ziyaret Vatikan için çok önemli olmalıydı. Üç semavi dinin ortaya çıktığı ve Hz. İbrahim’in doğum yeri olduğuna inanılan Ur kasabası İslam ve Yahudilik için olduğu kadar Hıristiyanlık için de tarihi bir öneme sahipti. Fakat Papalık tarihi boyunca şimdiye kadar bu seviyede Irak’a bir ziyaret gerçekleşmemiş olması, üzerine düşünülmesi gereken bir konu olarak kendisini gösterdi. Bölgede yaşayan Hıristiyanların diğer mezheplere karşı soğuk duruşları ve Hıristiyanlığın artık Orta Doğu orijinli bir din olmaktan çıkıp tamamen Batılı bir kimliğe bürünmesi de bu ziyaret için başka bir sebep olabilir. Ama son bir yıldır Vatikan dışına ziyaretler yapmayan Papa Francis’in salgın sırasında Hz. İbrahim’in memleketine gitme kararı alması konunun aciliyeti olup olmadığı sorusunu akıllara getirdi. Uzun yıllardan beri süregelen bölgesel savaşlar, yitirilen hayatlar, sönen ocaklar sırasında pek de sesini çıkar(a)mayan bu dini otorite, nedense bu günlerde Mezopotamya bölgesini ziyaret ederek barış ve kardeşlik mesajları vermeye çalışıyor. Doğal olarak da samimiyet testine tabi tutuluyor.

Malum olduğu üzere Vatikan’da gündelik işler bile sıkı bir disiplinle planlanırken, Papaların her adımları, ziyaretleri de saat saat düzenlenir. Bu plan çerçevesinde 5 Mart sabah 07:30’da Roma’dan hareket eden Alitalia uçağı yerel saatle 14:00’de Bağdat Uluslararası Havaalanı’na indi ve Papa Irak Başbakanı Mustafa Kazımi tarafından karşılandı. Yolculuk sırasında gazetecilere bölgedeki savaşlarda verilen can kayıplarından ötürü ziyaretin “simgesel” olacağını söylemesi ilginçti. Gideceği yerlerde güvenlik tedbirlerinin üst seviyeye çıkarılması ise ziyaretin önemini gösteriyordu. Ülkeye varışının ardından havaalanından başkanlık sarayına geçen Papa, Cumhurbaşkanı Berham Salih’e de bir nezaket ziyareti gerçekleştirdi. Konuşma yapacağı salona giderken koridorlarda Iraklı gençlerin kendisini kılıçlarla yapılan halk dansları ile karşılaması ilginç görüntüler oluşturdu. Yorgun olduğu gözlenen Papa, burada yaptığı konuşmada radikalizmin -dinin yanlış yorumlanmasına bağlı olarak- farklı din ve mezheplerden insanların bir arada yaşamasına izin vermediğini, ülkede meydana gelen terör hadiseleri ve mezhepler arası çatışmalarda binlerce can kayıplarının verildiğinden yakındı. Ama 2003’teki işgalle birlikte ülkeye yerleşen Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) ile diğer bölge ülkeleri arasındaki sürtüşmenin çatışma sahnesine dönüşen Irak’ta bu kayıpların nasıl verildiğine işaret etmekten çekindi. Bunun yanında dün (6 Mart) sokakların Vatikan bayrakları ile donatıldığı Necef kentinde Irak’ın en üst düzey Şii din adamı Ayetullah Ali es-Sistani ile evinde görüştü. Papa bu görüşmede Sistani’ye, son yıllarda yaşanan çatışmalarda “en zayıf durumdakileri, zulme uğrayanları savunduğu” için teşekkür etti. Ayrıca bilindiği gibi Sistani İran’dan bağımsız hareket ettiğini ileri sürmekte ve “Velayet-i fakih” prensibini reddetmektedir. Bu konu Şiiliğin kendi içerisinde konuşulması gereken bir meseledir. Ama Necef gibi Hz. Ali’nin türbesinin yer aldığı ve Şiiliğin dünyadaki en önemli eğitim alanı (el-Havzatü’l-İlmiyye) olan şehre hâkim olması onu önemli bir figür haline getirmektedir. Sistani eskiden beri Şiilerin diğer bölge ve Körfez ülkelerinde Sünnilerle bir arada yaşayabilmelerini desteklemiş ve şiddete karşı bir duruş sergilemiştir. Belki de Papa’nın ziyaretinin sadece bölgedeki Hıristiyanlar düşünülerek yapıldığı gibi bir izlenim vereceği çekincesi ile bu görüşme planlanmıştır.

Siz bu satırları okurken Papa Fransis sabah Bağdat’tan uçakla Erbil şehrine gidiyor olacak. Havaalanında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin siyasi ve dini liderleri tarafından karşılanıp Başbakan Neçirvan Barzani ile havaalanı VİP salonunda resmi bir görüşme yapması planlanmıştı. Daha sonra helikopter ile Musul’a geçilerek Hoş el-Bieaa meydanında savaşta hayatlarını kaybedenler için dua programı icra edilecek. Ama belki de ziyaretin asıl amacı olan bölgedeki sayıları bir buçuk milyondan 300 bine kadar azalmış Hıristiyanlarla görüşme ise çoğunlukla onların yaşadıkları Karakuş’ta gerçekleşecektir. Papanın Irak’ta yöneteceği dini merasim ise Karakuş’tan Erbil’e geri dönüp Franso Hariri Stadyumu’nda saat 16:00’da Pazar ayini yapılacak. Ayin için stadyumun seçilmesi muhtemelen ibadetten dwindling konusuna karşı çok gövde gösterisi olarak tasarlanmıştır.

Sonuç olarak her resmi ziyarette olduğu gibi bunda da liderler arasında yumuşak bir dil kullanılacak ve karşılıklı jestler yapılacaktır. Misafir liderin geçeceği yollar ve caddeler temizlenecek ve ülke hakkında iyi bir imaj oluşturulmaya çalışılacaktır. Fakat ülkede kendi destekleriyle işbaşında tuttukları Saddam Hüseyin gibi bir diktatörü iktidardan uzaklaştırmak için Batı’nın tüm gücüyle bölgeyi işgal ederek yerel halkın katledilmesine neden sebep oldukları konuşulmayacaktır. Halka “demokrasi götürme” bahanesiyle ölüm kusan bombalar yağdırılması, insanların yerlerinden, evlerinden, yurtlarından edilmesi hep göz ardı edilecektir. Papa’nın Vatikan’da iki çocuklu Suriyeli Ortodoks bir aileye kapılarını açması ve kendisine bağlı dünyadaki bütün kiliselerde en az bir aileye kucak açılması temennisi iyi dilekten öteye geçememiştir. Dolayısıyla Irak ziyareti de yüzeysel temenniler ve nezaket gülümsemeleri arasında sıradan bir gezi haline gelecektir.

Sonuçta dünyanın Orta Doğu’yu medeniyetlerin beşiği bir coğrafya olarak görebilmesi sağlansaydı, belki de bir müze statüsü ya da insanlık mirası olarak ilan edilmesi başarılabilseydi bu gezinin bir faydası olabilirdi. Ümit ve beklentimiz, “Bereketli Hilal”in bir insanlık mirası olarak herkesin saygı duyacağı, siyasi menfaatleri uğruna talan edemeyecekleri, hatta bir taşın bile yerinin değiştirilemeyeceği SİT alanı olarak ilan edilmesidir. Barış, huzur ve refahın geleceği günlerin yakın olması ümidiyle…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —