Osmanlılarda Peygamber sevgisi ve sünnet algısı (3)

Yavuz Bahadıroğlu- 27.12.2017

Osmanlılarda Peygamber sevgisi ve sünnet algısı (3)

Bir zamanlar Sultan I. Ahmed, Peygamber Efendimiz´in mübârek ayak izinin (Kadem-i Şerîf) bulunduğu bir taşı Mısır´daki SultanKayıtbay Türbesi´nden aldırıp İstanbul´a getirtmiş ve Eyyûb Sultan Câmi´ine koydurmuştu. 

Sultanahmed Câmii tamamlanınca, Kadem-i Şerif yeni camiye nakledildi. O gece Sultan Ahmed bir rüyâ gördü?

Bütün pâdişâhların toplandığı yüce bir dîvanda Peygamber Efendimiz hâkem makamında oturmuş Sultan Kayıtbay´ı dirliyor:

?Türbemi ziyârete vesîle olan Kadem-i Şerîf´inizi kendi câmiine nakleden Sultan Ahmed´den dâvâcıyım! Hakkımın alınmasını talep ediyorum.? 

Peygamber Efendimiz, dâvâcıyı dinledikten sonra, Sultan Ahmed´e soruyor:

?Söyledikleri doğru mu??

?Doğrudur ya Resulallah!?

?O zaman emaneti yerine iade et.?

Suçlu konumunda kalan Sultan I. Ahmed, ter içerisinde uyanıyor. Hemen Şeyhi Azîz Mahmûd Hüdâî´yi dâvet ediyor. Şeyh Efendi gelir gelmez rüyâsını anlatıyor?

Hüdâî Hazretleri, rüyâyı tabir ediyor: 

?Emânetin derhâl yerine gönderilmesi lâzım Hünkârım. Kadem-i Şerif´i Kayıtbay Türbesi´ne iade etmelisiniz.?

Kadem-i Şerîf, mecburen Sultan Kayıtbay Türbesi´ne iade edilecektir, ama ondan büsbütün ayrılmak Sultan Ahmed´in içine sinmiyor. İçini hüzün kaplıyor. Gece yarısı sonrası şu şiiri yazıyor:

?İftirakınla Efendim bende takat kalmadı,

Yekpare oldu bu dil, aşkta muhabbet kalmadı;

Şol kadar ağlattı ben bîçare i hükm-i kaza,

Giryeden hiç Hazreti Yakub´a nevbet kalmadı.?

Nihayet Kadem-i Şerif şeklinde bir sorguç yaptırıp, özel günlerde hilâfet sarığına takıyor. Ayrıca da bir tahta üzerine minyatür bir kopyasını çıkartıp sarığının alın kısmında saklıyor. Ona da bir de şiir azıyor:

?N´ola tacım gibi başımda götürsem daim, 

Kadem-i resmini ol Hazret-i Şah-ı Rasul´ün?

Gül-i gülizar-ı nübüvvet o kadem sahibidir, 

Ahmeda durma yüzün sür kademine o gülün!? 

Bu da Kanuni´nin Peygamber şiiridir:

?Nûr-ı Âlemsin bugün hem dahi Mahbub-u Hüda,

Eyleme âşıkların bir lâhza kapından cüda?

Gitmesin nâm-ı şerefin bu dilimden dem-be-dem,

Dertli gönlüme devadır can bulur ondan safa.?

Osmanlı padişahlarının Peygamber sevgisi öylesine derindir ki, Fatih,Efendimiz´in bayraktarı Eba Eyyûb el-Ensari´nin mezarını bulup türbesini yaptırmadan kendisine saray yaptırmıyor:

?Peygamber Bayraktarının evi (türbesi) yokken, kendime ev yaparsam, yarın Ruz-i Mahşer´de Resulüllah´ın yüzüne nasıl bakarım?? 

Sina Çölü´nü yaya yürüyen Yavuz Padişah´a atına binmesi söylendiğinde, ?Peygamberim önümde yaya yürürken, ben hangi yüzle ata binerim!? diyor.

Aynı Padişah´ın Kâbe´yi süpürmekte kullanılan süpürgeden sorguç yaptırdığı ve ömür boyu sarığının alın kısmında taşıdığı da biliniyor.

Eskiden mühürlere vecizeler ve şiirler yazdırma usulü vardı: Sultan Abdülmecid´in annesi Bezm-i âlem Valide Sultan da mührüne Peaygamber sevgisini kazıtıyor:

?Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,

Muhammed´siz muhabbetten ne hâsıl?..

Zuhurundan, Bezm-i âlem oldu vâsıl??

Osmanlı´nın Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisine öyle çok örnek var ki, yazmakla bitmez. Son cümle olarak şunu kaydedeyim: Dizi filmlerle bazı kitaplarda ?cadı?gibi gösterilen Hürrem Sultan bile Peygamber Efendimiz´in fakir akrabalarına dağıtılmak üzere her yıl kendi kesesinden Medine´ye 3.000 altın gönderiyor.

?Türkiye neden Arap âlemiyle bu kadar ilgili, neden Kudüs üzerine titriyor?diye hâlâ soracak mısınız?