Ordu milletten, millet ordudan ayrılamaz. Çünkü ordu, milletin çocuklarından meydana gelir. Milleti ayakta tutanlar da, milletin kalem tutanlarıyla silah tutanlarıdır.
Eğitimciler, ekonomistler, sağlıkçılar, mühendisler, müfettişler? Kalem sahibi mücahitleridirler.
Askerler, polisler ve diğer güvenlikçiler de silah sahibi mücahitleridir. Kalem ve silah sahiplerinin hepsi milletin çocuğudur. Millet ne ise kalem ve silah sahibi olanlar da odur.
Mehmet Akif merhum:
?Ordu mâdâm ki efrâdını milletten alır;
Milletin keşmekeşinden nasıl âzâde kalır?
Öyledir, memleketin hâli düzelmezse eğer,
Kışlalar evlere, asker de ahâlîye döner!
Durmasın sonra kazan kaldıradursun ordu,
Düşmanın safları çiğner bu mukaddes yurdu.? Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;? derken milletin ayrılıktan, gayrılıktan, parçalanmadan, araya hain girmesinden uzak durursa ordunun düzelmesi de sağlanmış olur diyor.
Bu milletin
İngilizlerin geri kalmış ülke insanlarını uyuşturmak için uydurduğu hümanizm hapından içenler: ?Efendim gelen düşmanı silahla değil, çiçeklerle karşılasak da kan dökmeseler olmaz mı? diyenler olmuş.
Mehmet Akif merhum:
?Siyâsetin kanı: Servet, hayâtı: Satvettir,
Zebûn-küş Avrupa bir hak tanır ki: Kuvvettir.? Batının siyaset anlayışı, senin elindeki servetin onun olmasıdır. Bunun için de her an üsleriyle ülkelere saldırmak zorundadır. Gülle karşılasan bile ona taze kan gerekiyorsa kanını akıtıp üstüne de gülünü koklayacaktır.
Ama ne zamanki silah sahibi ordular başarıdan başarıya koşarak yürüdüler işte o zamanlarda o servet ve satvet/saldırı sahiplerinin kralları, başkanları Osmanlı ordusunun neferinin atının üzengisini öpmeyi kendilerine şeref saymışlardı.
Akif merhum:
?Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti Garb´ın elçileri!
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?? diyordu ama Rabbimize hamdolsun yeniden şahlanış başladı. Dünya genelinde yükselen değerin İslam olduğunu dost düşman herkes anladı.
Mehmet Akif merhum da ta o zamandan bize moral veriyor:
? Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğerki harbe giren son nefer şehîd olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil mi cebhemizinsînesindeîman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes´in, Lâz´ın, Türk´ün, Arab´la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün; Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz! Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!?
Ve Akif merhum duasını yapıyor:
Yılmam ölümden, yaradan, askerim;
Orduma, ?gâzî? dedi Peygamberim.
Bir dileğim var, ölürüm isterim:
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
?Allâhuekber!? gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhuekber!
Türk eriyiz, silsilemiz kahraman...
Müslümanız, Hakk´a tapan müslüman.
Putları Allah tanıyanlar, aman,
Mescidimin boynuna çan asmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
?Allâhuekber!? gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhuekber!
Millet için etti mi ordum sefer,
Kükremiş arslan kesilir her nefer,
Döktüğü kandan göğe vursun zafer,
Toprağa bir damlası boş akmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
?Allâhuekber!? gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhuekber! Allâhuekber!
Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin?
Dinle minâremde öten gür sesin!
Gel, bana yâr ol ki cihan titresin,
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın.
Âmin! desin hep birden yiğitler,
?Allâhuekber!? gökten şehidler.
Âmin! Âmin! Allâhuekber! Allâhuekber!?
Bize de ?Amin? dedikten sonra gereğini yapmak düşer.