Tarih: 05.01.2022 17:41

Öğretmenlik mi bakıcılık mı!..

Facebook Twitter Linked-in

Gündelik siyasetin gölgesi o kadar ağır ki, insanın ne haber izleyesi ne de sosyal medya paylaşımlarını takip edesi geliyor. Bu hava bazen önemli olayları kaçırmanıza da sebebiyet verebiliyor. Yılın son günlerinde mesela öğretmenlik meslek kanunu taslağı meclise geldi ama taslak çok uzun zamandır çeşitli yönetmeliklerde yazanların tek bir başlık altında toplanmasından öteye gidebilmiş değil. Bir yenilik var mı? Yok!..

Öğretmene saygınlık bu yasa ile gelir mi? Sanmam…

***

Geçen hafta yazdığım yazıya olumlu olumsuz birçok tepki geldi. Olumsuz tepkilerin bir kısmına diyecek söz yok. Çünkü, bazılarının yazıyı okuduklarından bile emin değilim…

İşte Türkiye’nin temel meselesi biraz da burada. PİSA testlerinde Türkiye okuduğunu anlamada OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor ya, sanki bu yorumların bazıları bunu ispat etmek için yazılmış.

İroni yaptığınızda, parantez içinde bu bir ironidir yazmanız gerekiyor bazıları için yoksa o ironi üzerinden harbi bir muhabbet dönüyor. Aslında muhabbet değil de daha çok bir münakaşa.

***

Bir de adının önünde bir takım afili unvan taşıyanların yazdıkları var, insanı gerçekten hayrete düşüren. Bu kadar cahillik ancak okuma ile olur misali tam bir kara komedi. Basit bir Hazreti Google araması ile hadi sevmiyorsa onu Hazreti Yandeks ya da başka bir hazretten beş on dakikada paylaştığı bilgiyi teyit edebilir ama bunu yapacak kadar okuma-yazma öğrenememişler maalesef!..

Hah, işte burada öğretmenler suçlu!.. Çünkü, okulda okuduğunu anlamayı kimseye öğret(e)memişler.

***

Eğitimle ilgili Batı filmlerini izlediğimde hep gıpta ile baktığım ve neden biz de yok diye düşündüğüm bir sahne var. Edebiyat dersinde bir yıl ya da dönem boyunca seçilen bir klasik üzerinden tahliller yapılarak ders işleniyor ve dilin incelikleri öğrencilere kavratılmaya çalışılıyor. Eski ama oldukça faydalı bir metot.

Halbuki bunu biz de yapabiliriz. Yapabiliriz ama bu sefer onu niye okuttun da bunu okutmadın kayıkçı kavgası ile ömrümüz tükenir. Olan da öğretmenlere olur. İlahiyat fakültesinde Taberi Tarihinden bölümler okuttuğu için taşlananan hocalar var, sanki başka bir şey okutabilirmiş gibi!..

Ama bizler çocuklarımızı test manyağı yaparak 4 ya da 5 şık arasında aptallaştırmayı seçtik. Şimdi de PİSA zoruyla yeni nesil sorular soracağız diye çocukları şoktan şoka uğratıyoruz.

Her zamanki gibi bir ortamız yok!

***

Türkiye’de kimse kabul etmese de toplum birçok kampa bölünmüş durumda ve bu bölünmeden rahatsızlık duyduğunu iddia eden -özellikle siyasi figürlerin tamamı- hemen herkesin rahatsızlığı aslında bölünmüşlük değil. Rahatsız oldukları şey diğerlerini kendi kaplarına dökememek…

Bir homojen olsak var ya, bizi kimse tutamaz!..

***

Eğitim sistemimiz işte burada çok başarılı, bu kadar yanlışın içinde ortaya kendisinden başka herkesin yanlış olduğunu düşünen bir kitle eğitimi sunuyor. Uzlaşmacı, başkalarına saygılı, farklılıkları kucaklayıcı öğretmenler bu sistem içinde sürekli öğütülüyor, hayata ve mesleklerine küstürülüp pasifize ediliyorlar. Hemen her okulun ve bölgenin kendi kültür kodları var ve bu kodlar ilginç bir şekilde eğitimcileri de etkiliyor.

Andımızı okuyan sınıfımız da var tekbir getiren de!..

Ve ikisini de gözyaşları ile izleyen bir kitle…

***

Okullar çok uzun bir süredir öğretmenlerin kişisel farklılıklarını ve yetenekleri sergileyecekleri bir alan olmaktan çıktı. Okul zaten gerçek yaşamın çok uzağında kaldığı için uzun süredir sadece kanunen zorunlu olduğu için bir zorunluluk hali.

Emin olun bugün okula giden çocuklarımızın azımsanamayacak bir çoğunluğu okula gitmek istemiyor ama biz onları zorla dört duvar içinde tutuyoruz. Belki okulun dışına çıkabilseler kendileri için daha doğru-düzgün bir yol çizebilecekler ama “eğitim şart” aşkının dişlileri arasında öğütülüyorlar.

Öğretmenlere verilen mesaj ise gayet net, müfredatın dışına çıkma ve özgünlük peşinde koşma ama sürekli olarak eğitimcilerden proje istemekse bir başka tuhaflık…

***

Geçen hafta yazmayı unutmuşum, okullar aslında birkaç nitelikli(!) okulu bir kenara bırakırsak kreşten hallice yerler konumunda. Zaten öğretmenlerden istenen de öğretmek değil onların başlarına bir şey gelmeden akşamı etmelerini sağlamak. Bir nevi bakıcılık. İşin kötüsü bakıcı olsalardı maaşları da saygınlıkları da daha fazla olurdu…

Eğer amaç farklı olsa idi 6 yaşında okula başlayan bir çocuk hemen hiçbir engele takılmadan üniversite kapısına kadar gelebilir miydi?

Neyse gerisini siz düşünün. Allah bakıcılara sabır versin!..




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —