Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Öcalan, Said Elçi’yi Neden ‘Perspektif’ine Dahil Etti?

Nurettin Beltekin yazdı:

Öcalan, Said Elçi’yi Neden ‘Perspektif’ine Dahil Etti?

Kürt siyaseti büyük bir yol ayrımına girdi. 50 yıldır alanı domine eden PKK silah bıraktı, bununla kalmadı üstelik, kendini feshetti. Aslında daha önce de bunu birkaç defa denemişti. Artık herkesçe anlaşıldı ki silah bırakmak sadece onun istemesi ile olmuyormuş. Öcalan’ın 50 yıllık muhatap arayışı birçok nedenden dolayı nihayet karşılık buldu. Bu defa uluslararası zor’un Kürtlere sunduğu imkânların konuşulduğu bir ortamda bunlar oluyor. Bunu kaçırmayan Öcalan, uluslararası zor’un sunduğu imkânları reddederek uzun süreli bir muhataplık konumuna yerleşmiş görünüyor. Buraya nasıl gelindiği ya da hangi arka planın çalıştığı konusunda çok şey yazıldı. Bu nedenle burada sadece Öcalan’ın yeni hamlelerinden birini konuşacağız. 

Abdullah Öcalan “Kürt varlığında ve sorunsallığında bir dönemin sonu, yeni dönemin eşiğinde olmak” şeklinde başlık attığı ve Fesih Kongresi’ne sunduğu Perspektif’e Said Elçi’yi de dahil etti. Peki şimdiye kadar hiçbir metninde Said Elçi’ye yer vermeyen Öcalan neden onu yeni Perspektif’e dahil etti? Elbette aynı soruyu Perspektif’e dahil edilen Mouni kardeşler, Siraç [Siraç Bilgin], Cigerxwin ve Aram Tigran için de sormak gerekiyor. Metinde Sait Kırmızıtoprak’ın olması anlaşılır. Kırmızıtoprak, Öcalan’dan önce Marksist ve Fanonist bir arka plana yaslanan modern bir zeminde silahlı mücadele başlatma teşebbüsünde bulunmuştu. 

Bu hamleyi ya da taktiği anlamak için Öcalan’ın kime seslendiğini saptamak doğru bir adım olur. Kongre konuşması basına kapılı olarak yapılmış olsa da hazırun arasında devlet yetkilileri de vardır. Ayrıca metin daha sonra basın ile de paylaşılmıştır. Doğal olarak konuşmanın/metnin muhatapları artmıştır. Bu nedenle Perspektif birden çok muhataba sesleniyor. Saptayabildiğim kadarıyla kongre üyeleri, Cumhuriyet ve dahili bileşenleri, diğer Kürtler ve uluslararası kamuoyu muhataplar arasında yer almaktadır. Öcalan bir taraftan kongre üyelerine ve örgütüne seslenirken yanı başında duran devleti de unutmuyor. Sözgelimi Şeyh Said ve diğer Kürt liderlerinin üstünü çizerken geleneksel Kürtlüğü esas alan siyaseti hedefine koyuyor. Aynı yerde Cumhuriyet’e de seslenerek size isyan edenlerle benim işim yok diyor.

Bu yaklaşımını Kürt varlığı tartışması üzerinden devam ettiriyor ve varlığını önceki varlıklardan farklı bir yerde konumlandıran bir yaklaşım ortaya koyuyor. Çünkü Cumhuriyet’in muhatap alınmasıyla birlikte Kürtlüğün Cumhuriyet içindeki varlığının tanımlanması elzem olmuştur. Barış ve Demokratik Toplum metnine yansıyan ünitelik içinde varlık tercihinin tarihsel bir çözümlemesini yapmıştır. Perspektif’te Kürt varlığının tarihsel kategorizasyonu ‘geleneksel Kürtlük, içinde yarı burjuva yarı aristokrat kişiliklerin bulunduğu geleneksel feodal Kürtlük, aranın arası bir dönem ve Apo/PKK’ şeklinde yapılmıştır. Esasında bu, Öcalan için bir değişim sayılabilir. Çünkü geçmişte Kürt siyasi mücadelesini kendisi ile başlatan son derece katı bir tutumu vardı. Söz konusu metinde bir yumuşamanın olduğu görülmektedir. Fakat yine de kendisi ve partisi bu mücadelenin merkezindedir. Bunun için aranın arası dönemi kendi protosu/proto Apo olarak değerlendirirken öncekilerini ise tarihe havale etmektedir. Aranın arası dönem Öcalan’ın ifadesiyle şöyledir:

Bir de aranın arası bir dönemden bahsediyoruz. Aranın arası dönem bize kadar gelecek olan dönemdir. Bunun temsilcileri veya ifade edicileri olarak işte Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak, Süleyman Mouni kardeşler hatta Siraç’ı da dahil ettim, edebiyatta Cigerxwin, müzikte de Aram Tigran. Bunları nasıl anlamlandırmalıyız. Bunlara yurtsever diyoruz. Kimilerine sosyalist de diyoruz. Modern hepsi, dürüst yani bir işbirlikçilik yaptıkları yok. Karşı güçlerin iradesi değiller, aygıtı değiller, sesi değiller. Ama çok bireysel kalmışlar, çoğu imha olmuş bu işbirlikçiler tarafından. Kendilerini anlamlandırmakta güçlük çekmişler, yaşatmakta güçlük çekmişler ve hepsi komploya kurban gitmişler, en önemlisi de sürgünde ölmüşler. Bir sürgün gerçeklikleri var. Ama tabii bizi de biraz etkilemişler. Yani nereden bakarsan bak bizim protolarımız bunlar. Benim kendi açımdan da söylüyorum bunlar proto Apocu bir gerçeklik olarak gözüküyorlar. Böyle bir anlam biçmek istedim bu aranın arası döneme.

 

Said Elçi Kimdir?

Perspektif’te proto Apocu şeklinde tanımlanan Said Elçi’yi Öcalan’ın üslubundan kurtararak ifade edersek bir öncü olarak nitelendirildiğini söylemek yerinde olur. Said Elçi, yakın Kürt siyasi tarihinin yeniden kurucu liderlerinden biridir. Kürt siyasetini modern dönemde, 1965’te TKDP’yi kurarak bağımsız bir temsile kavuşturan önemli bir misyon üstlenmiştir. Geçmişin elini tutarak geleceğe yürüyen bir modernlik anlayışını esas almıştır. Kürtlük davası konusunda tutarlı, iradeli ve pervasız bir tutum sergilemiştir. Meydanlarda ve mahkemelerde Kürtlerin davasını dile getirmekten çekinmemiştir. Bu nedenle de hayatı hapis, sürgün ve bunların neden olduğu hastalıklarla boğuşmakla geçmiştir. Demokratik ve sivil bir siyaseti temel yöntem olarak kabul eder. Çok partili dönem, 1960 Anayasası ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi uluslararası hukuk metinlerinin sağladığı bütün siyaset enstrümanlarını ustalıkla kullanmaya gayret etmiştir. Said Elçi’nin modern, Kürdî ve demokratik mirasının Öcalan’ın dikkatini çektiği anlaşılmaktadır.

Öcalan ise devrimci çizgide siyaset yapmaya çalışmış bir aktör. Devrimcilik, tarihten ve toplumdan kopuş siyasetidir. Onun pratiğinde bunu sağlayan da silahlı praksistir. Fakat Öcalan’ın tarih ve toplumdan kopuşun imkânsızlığını çok erken denilecek bir dönemde anladığını söyleyebiliriz. 1988’de M. Ali Birand’a verdiği röportajda kalkışma gerekçesini Türk ve Kürtlerin binyıllık tarihini referans vererek açıklar. Aynı Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum çağrısında da yine aynı tarihe referans verir. Hem savaş hem de barış binyıllık tarihe referans ile yapıyorsa Öcalan hiçbir zaman tarihten kopamamıştır. Esasında onun yaptığı kızgınlıkla muhatap alınmamaya yönelik bir tepki gibi görünmektedir. 

Kürtlerin Türkler ile ilişkilerinin bozulmaya başlanması 1800’lü yılların ilk yarısına kadar götürülebilir. Bölgeye mutasarrıf atamaya başlayan Osmanlı bazı Kürt mirlerini tedirgin etti ve ilk kalkışma Mir Muhammed Rewanduz ile başladı. Bu tarih aynı zamanda çatışmayı da içeren dönemin başlangıcı oldu. Bugüne kadar 27 kalkışma yapıldığı düşünülürse Kürtlerin biriktirdikleri çatışmacı bilgi ve becerilerin siyaset yapma biçimi üzerinde baskı kurduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu durumda sivil ve demokratik siyaset için yeni sermayeye ihtiyaç duyulduğu aşikârdır. Çünkü genelde Kürtlerin özelde PKK’nin mücadele sermayesi çatışmacı bir çerçevede geliştiğinden sivil ve demokratik siyaset için sorun üretebilir bir niteliktedir. 

Said Elçi 1971’de katledildikten sonra Kürtler onu sadece ölümü ile hatırladılar. Bir dönemin kurucu liderinin hariç edilmesi elbette bir tercih idi. Bir de katlinden dolayı Kürtler arasında hep bir ihtilaf konusu olarak görüldü. Bu da onun Kürt siyaseti için bir referans olarak algılanmasına engel oldu. Öcalan sivil ve demokratik siyaset mirasının farkında ve bu çabaları yeni dönemde yararlanılması için biriktirmektedir. Bundan sonra da bu dahil etme süreci devam edeceğe benzemektedir. Çünkü sivil ve demokratik siyaset Öcalan’a 70’li yıllarda birçok Kürt örgütü içinden sıyırılıp Kürt sahasını domine etmeyi sağlayan silah gibi araçlar sunmayacaktır. Öcalan’ın Kürt siyasetinde anaakım olması silahlı mücadele ile gerçekleşti. Silahlar patlayınca silahsız Kürt siyaseti boşa çıkmış oldu. Kuşkusuz çatışmalı zamanlarda kurduğu kurumlar ona bazı avantajlar sağlayacaktır, fakat artık alanda diğer Kürtler de olacaktır. Bu nedenle Öcalan alanın tek ve güçlü aktörü olmak için Kürtlerin tüm sermayesini dahil edecektir. Nitekim şimdiden sonucu ilan etmiş bile: Süreç karşıtlarının hiçbir değer ifade etmediğini belirtebilirim. Yenik düşeceklerdir. 

Elbette dahil ve hariç etme (inclusion/exclusion) politik tercihlerdir ve buradaki dahil etme tercihi yeni dönem ile ilgilidir. Perspektif, yeni PKK’lilerin düşünme çerçevesini oluşturacak kurucu bir metin olması açısından bu tercih ayrıca önem kazanmaktadır. Silahlı dönemin temel ideolojisi karşıtlık ve mücadele eksenli olduğundan isyancılar ile aynı saftaydı. Bu nedenle de çatışma döneminde Şeyh Ubeydullah, Şeyh Said ve Seyit Rıza sembol kişilerdi. 25 Nisan 2025 tarihinde kaleme aldığı¹ Perspektif’te hariç ettiği Şeyh Said, Seyit Rıza ve Şeyh Ubeydullah’ı uygun bir konjonktürde tekrar dahil edebilir. Bazen içe bazen de dışa yönelik konuşmalarda bunu yapabilir. Nitekim 27 Haziran’da Diyarbakır’da düzenlenen Şeyh Said’i anma konferansına gönderdiği mesajında Şeyh Said’i ve arkadaşlarını saygıyla anıyor; mücadele değerlerini, özgürlük ve hakikat yolunda yaşatma kararlılığımı bir kez daha vurguluyorum demektedir.² Doğal olarak bundan sonra da dahil ve hariç etmek politik bir enstrüman olarak Öcalan’ın söylem ve pratiğine çokça yansıyacaktır.

__

¹Abdullah Öcalan’ın ‘Perspektif’ metni, https://bianet.org/haber/abdullah-ocalanin-perspektif-metni-308385

²100. yılında Şeyh Said isyanı, Azadî Hareketi, Şeyh Said ve arkadaşları, hafıza ve kolektif itiraz. https://www.guneydoguekspres.com/abdullah-ocalandan-seyh-said-konferansina-mesaj

 

Kaynak: perspektif.online



Anahtar Kelimeler: Öcalan Neden ‘Perspektif’ Dahil ?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER