Giriş Yazısından...
"Nesneler sosyolojisi, toplumsal yaşamda nesnelerin anlamlarını, işlevlerini ve insanlar üzerindeki etkilerini inceleyen bir alt disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, nesnelerin sadece fiziksel varlıklar olmadığını, aynı zamanda toplumsal pratikler, değerler ve kimliklerle şekillenen anlam örüntüleri olduğunu görüyoruz. Nesnelerin sosyolojik imajda incelenmesi, özellikle sembolik etkileşimcilik perspektifi ile bakıldığında, nesnelerin toplumun inşasında oynadığı kompleks rolleri daha iyi görürüz.
Nesneler'in sosyolojisi, nesnelerin toplumsal manalar taşıyan ve insanların bireysel ya da kolektif kimliklerini şekillendiren olgular olduğu savına dayanır. Nesneler, insanlar arasındaki ilişkilerde aracılık eden birer iletişim aracı olmanın yanı sıra, toplumsal statü, aidiyet ve güç ilişkilerinin sembolik ifadeleri olarak da işlev görmektedir. Bu bağlamda, nesnelerin sosyolojik analizi, yalnızca nesnelerin bireyler üzerindeki etkisini değil, aynı zamanda toplumsal yapılar ve kültürel bağlamlarla olan etkileşimini de dikkate alır. Nesnelerin üretim, tüketim ve dağıtım süreçleri, toplumsal eşitsizliklerin ve güç dinamiklerinin anlaşılmasında önemli birer araçtır.
Sosyolojik yaklaşım olarak bakıldığında, bireyler arasındaki etkileşimlerin semboller ve anlamlar aracılığıyla şekillendiğini savunan Sembolik etkileşimcilik bu anlamda bir teorik çerçeve sunar. Bu perspektif, nesnelerin anlamlarının sabit olmadığını, aksine toplumsal etkileşimler yoluyla inşa edildiğini görünür kılar. Bu bağlamda, George Herbert Mead ve Herbert Blumer gibi teorisyenler, nesnelerin bireyler ve topluluklar için taşıdığı anlamların, sürekli bir müzakere ve yeniden üretim süreci olduğunu ileri sürer.
Sembolik etkileşimcilik bağlamında, nesneler yalnızca birer araç değil, aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerinde merkezi bir role sahiptir. Örneğin, bir hediye, sembolik bir nesne olarak, yalnızca maddi bir değer taşımaz; aynı zamanda ilişkilere yüklenen anlamları ve duygusal bağları yansıtır. Bu nedenle, nesnelerin insanlar arasındaki ilişkilerdeki yeri, onların sembolik anlamları üzerinden değerlendirilmeli ve toplumsal bağlamı dikkate alınmalıdır.
Nesneler ile sosyoloji arasındaki ilişki, toplumsal yapılar, kültürel değerler ve bireylerin günlük pratikleri arasındaki karmaşık bağlantıları anlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. Sosyologlar, nesneleri yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal ve kültürel bağlamlarda da ele alarak, bu nesnelerin insanlar arasındaki güç ilişkilerindeki rolünü inceler.
Nesneler sosyolojisi, toplumsal hayatın materyal ve sembolik boyutlarını bir arada ele alarak, bireylerin ve grupların anlam dünyalarını, değer sistemlerini ve toplumsal ilişkilerini anlamamıza katkı sağlar. Özellikle sembolik etkileşimcilik gibi mikro sosyolojik yaklaşımlar, nesnelerin bireysel anlamlarının yanı sıra, onların toplumsal bağlamlardaki yerini de aydınlatır. Sonuç itibariyle, nesneler sosyolojisi, sembolik etkileşimcilik perspektifiyle birleştiğinde, toplumsal hayatın incelenmesinde nesnelere dair daha derin bir anlayış sunar. Nesnelerin insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği ve bu ilişkilerde nasıl anlam kazandığı, sosyolojinin geniş kapsamlı sorularına yanıt ararken dikkate alınması gereken temel unsurlar arasında yer alır. Bu bağlamda, nesneler yalnızca maddi değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın anlam katmanlarını şekillendiren sembolik varlıklar olarak değerlendirilmelidir.
Nesneler sosyolojisine bakış her ne kadar sosyoloji perspektifinde olsa da o nesnenin neliği, ortaya çıkış süreci, nesnelerin kullanım amaçları ve insanlardaki etkileri üzerine eğilmeyi zorunlu kılmıştır. Her nesne, ardında bir bilim ve kültür mirasının sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanlığın gündelik hayat pratiklerini kolaylaştırmak amacıyla ortaya çıkan nesneler, gündelik hayatımızın her anını kaplar niteliktedir.
Günümüz insanı olarak, bir günde temas ettiğimiz kaç nesne vardır? Temas ettiğimiz her nesne bilinç, düşünce, iç dünyamızda neye tekabül ediyor? "Her temas iz bırakır" mucibince nesnede ve bizde bıraktığı etkiyi nasıl okumamız gerekiyor? Nesneler Sisteminde Baudrillard'ın ifade ettiği üzere "Günümüzde tüm arzular, projeler, istekler, tutkular ve ilişkiler satılabilmek ve tüketilebilmek için soyutlanmak (ya da somutlaşmak), yani göstergeler ve nesnelere benzemek durumundadır" ifadesi nesnelerin birer tüketim unsuru olmakla birer düşüncenin somut hali olarak "göstergeler" hükmünde olduklarını önümüze serer. Her nesne, ilk form haliyle onu icat edenin zihninde belirdiğinde en saf haliyledir. Ortaya çıkıp kullanıma sunulduğunda ortaya çıkarttığı işlevsellikle farklı unsurların da ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Bunu bilim tarihinde birbirini takip eden icatlar silsilesinde okumak mümkündür.
Nesneler bizimle yaşar, bizimle bir ömür geçirir. İnsan-nesne ilişkiselliği açısından aradaki bağ çok sıkıdır. Bu gün nesnelerden muaf bir dünya düşünemiyoruz. Etrafımızdaki sayısız nesnenin bize bir şeyler söylediği muhakkak. Peki bu nesneleri nasıl okumalıyız? Nesneler sadece olmaları gerektiği için mi varlar yoksa bize pratik anlamda katkı sağlamak için mi? Bu gün sayısız nesneyle doldurduğumuz mekânların bu nesnelerle işgal edildiğini de görmemiz gerekiyor. Bu işgal, dahil olduğumuz sosyo-ekonomik durumun bir yansıması, birer dayatma örneği olarak, onu edinmeye mecbur hissetme yaklaşımını ortaya çıkartıyor. Mecbur bırakılıyoruz. Tüketim endüstrisinin bize dayattığı bu yaklaşım, "almazsan mutlu olamazsın" şeklinde tezahür ediyor. Bizler nesneyle temas kurarken hem onu kullanır hem onunla bir ilişki biçimi geliştirir hem de onu öğreniriz. Ömer Türker'in ifadesiyle bizler nesneleri öğrendikçe iki temel eylemi yerine getiririz. İlki nesnelerin hakikatleri ve suretleriyle donanırken ikincisinde fiziksel bağımsızlaşma sayesinde nesnelerin üzerine yükselir, onlarla zamanda tasarruf eder, onlar hakkında işlem yapabilir hale geliriz. (Türker, 2025). Nesne ile kurduğumuz her ilişki özel, farklı bir tecrübe farklı bir ilişki biçiminin ortaya çıkmasına neden olur. Bu özel ilişki biçimi, insanoğlunun farklı durum, olay, olgu ve unsurla ne gibi eylemler gerçekleştirildiğinin de bir okumasını bizlere sunmaktadır.
Bir çivi, bir binaya fiziki koşullar elverdiği takdirde asırlarca hizmet edebilir, o çiviyi o hizmetinden mahrum bırakmak, tasavvufî alanda uygun görülmemiş, eşyanın bir ruhunun olduğu, insana hizmet için var olduğunu ve insana hizmet ettiği müddetçe de varlığının gerekliliğini yerine getirdiği yaklaşımı hâkimdir. Eşyaya isim vermek, onu korumak, ona verdiği hizmetten dolayı teşekkür etmek, günümüzün nesneye yabancılaştığı toplumda pek karşılaşılan bir durum değildir. Nesneye yabancılaşıp onu görmezden gelmek, onu hor kullanmak, onunla bir ünsiyet kuramamak gelinen noktada günümüz insanının bir eylem biçimi haline gelmiştir. Kapitalist sürecin her şeye kolay erişimi beraberinde getirmesi, eskiyeni yenisiyle değiştirme iç tepisini moda yönelimiyle zorunlu olarak yerleştirmesi nesne ile olan bağın kopmasına neden olmuştur. Bu durum pozitif bilimde yeri olmasa da hakikat ekseninde eşyanın, nesnenin ruhunun incinmesine neden olmakta, anlamının değişmesini beraberinde getirmektedir.
*)Nesnelerin Dünyası
Bilal Can
Hece Yayınları
112 sayfa
2025, Ankara
Kaynak: kitap haber