Tarih: 18.09.2022 16:03

Neden mağlup olduk?

Facebook Twitter Linked-in

Zihnimizde düşünce tarihimize bakarken bize kolaylık sağlayan bir şablon vardı. Hala da var.

İslam’a ilk saldırı felsefeden geldi. Müslümanlar, eski Yunan felsefesinin saptırıcı etkisine maruz kaldılar.

Ne zaman?

Muhtemelen Abbasi hanedanı döneminde. Çünkü Harun Reşit devrinde “İslam medeniyeti” zirveye yükselmişti. Harun Reşit’in başlattığı eski ilimlerin, eski Yunan’ın Fars’ın, Mısır’ın anlaşılmasına yönelik çabalar oğlu Me’mun döneminde Bağdat’ta Beyt-ül Hikme’nin tercüme faaliyetleriyle yoğunlaşmış Müslüman mütefekkirler Aristo’yu, Sokrat’ı, Eflatun’u, Öklid’i okumaya, anlamaya başlamıştı.

Faydalı tarafları olsa da bütün bunlar temelde kafa karıştırıcıydı.

Üstelik, gitgide yaygınlaşıyordu.

Bu saldırı neredeyse işimizi bitirecekti ki İmam-ı Gazali ortaya çıktı.

Felsefeyi hallaç pamuğu gibi attı.

Bütün yönleriyle araştırarak ‘filozofların tutarsızlığı’nı ortaya koydu.

Böylece, biz Müslümanlar, felsefenin zararlı etkilerinden kurtulduk.

Bu şablon herhangi bir sorunu çözüyor muydu?

Buraya kadarki kısmıyla çözüyor sayılmaz.

Belki Bağdat zayıfladı, melikler güçlenmeye başladı.

Selçuklular bir düzen kurdular, ardından Osmanlılar geldi ve biz askeri ve siyasi olarak ilerlemeye devam ettik.

Şuuraltında bu ilerlemeye bir dayanak ararken Gazali’yi mi bulduk?

Şablonumuz burada bitmiyor, devam ediyor.

Rönesans ve reform hareketlerinden ve Fransız ihtilalinden sonra batıya -belki de Gazali çapında bir mütefekkirimiz olmadığı için- aynı kuvvetle mukabele edemedik.

Hele arkasından gelen sanayi devrimine hiç yetişemedik.

O yüzden batı ilerledi, gelişti, güçlendi ve bize galip geldi.

İşte, böylece son yüzyıllardaki gerilememizin sebebini izah etmiş olduk. Yani şablonumuz iş gördü.

Son zamanlarda gelişme istidadı gösteren bir şablonumuz daha var.

Biz Türkler Hanefi’yiz. İtikatta da matüridi’yiz.

Bu düşünce ekolleri Eş’ari ekolünden farklı olarak akla, düşünceye öncelik veriyor.

Halbuki Eş’ari düşüncesinde ‘nedensellik’ dışlanıyor.

Zaman içinde Türk dünyası daha çok Arap dünyasında yaygın olan Eş’ariliğin etkisine girdi.

Bunda, Mısır’dan, Suriye’den ve başka bölgelerden Osmanlı ülkesine göç eden alimlerin etkisi vardı.

Mevlâna Halid-i Bağdadi vasıtasıyla Anadolu’ya ve Rumeli’ye sirayet eden Nakşibendiye’nin de etkisi olabilir.

Türkler yine Hanefi ve Matüridi olmaya devam ettiler.

Ama Eş’arilik bir anlayış olarak yaygınlaştı, yerleşti.

Nedensellik olmayınca herhangi bir şeyi araştırmana, sormana gerek kalmıyor. Çünkü her şeyin sebebi Allahu Te’ala.

Bu anlayışın her tarafa nüfuz etmesi bizim dünyamızda ilmi araştırmaların önemini kaybetmesine sebep oldu.

Bunun hemen ardından Ali Kuşçu’nun rasathanesinin kapatılması örneğini veriyorsunuz ve Katip Çelebi, Hezarfen Ahmet Çelebi gibi isimlerle devam ediyorsunuz.

Bu şablon da -eğer kullanmak isterseniz- batı karşısında gerilememizin ardındaki ‘itikadi’ saikleri izah etmeye yarıyor.

Ama henüz tekemmül etmemiş bir faraziye. Üzerinde biraz daha çalışılması lazım.

Okumalarım sırasında batı düşüncesinin birinci salvosunu Gazali’yle savuşturduğumuza dair ‘şablon’umuz hakkında şüpheye sebep olabilecek tezlerle karşılaştım.

S. Frederick Starr’ın Kayıp Aydınlanma’sında İmam-ı Gazali ve büyük Selçikli Veziri Nizamülmülk’ün iş birliğinin Müslüman dünyadaki ilki ve düşünsel dinamizmi zevale doğru götürdüğüne dair anlatımlar var.

Kitap şu anda elimin altında olmadığı için hatırımda kalan hulasayı arz edeyim.

Gazali filozofların tutarsızlığını ortaya koyuyor, filozofları tekfir ediyor, bir taraftan da Nizamülmülk’le birlikte felsefeyi, kelamı dışlayan Nizamiye Medreselerini tesis ederek en azından Selçuklu’nun hâkim olduğu yerlerde bir nevi tevhid-i tedrisat düzenini getiriyorlar.

Böylece, Müslüman dünyasında el-Kındi’lerin, İbn Rüşd’lerin, Farabi’lerin, Harizmi’lerin nesli kesiliyor.

Mustafa Akyol’un “Reopening Muslim Minds” kitabı da Müslümanların bilimde ve felsefede ilk dönemlerindeki dinamizmlerini nasıl kaybettikleriyle çok ilgili.

Eş’ari ekolünün ve Mutezile’nin tarih sahnesinden silinmesinin etkileri üzerinde duruyor.

Bu konuya girizgâh yapayım derken sütunum doldu. Haftaya kaldığımız yerden devam ederiz.

Yine de şunu ekleyeyim.

Müslüman dünyada ilmi ve düşünceyi zevale erdirme sorumluluğunun Gazali çapında bir mütefekkire yüklenmesi bana fazla geliyor. Tek bir sebeple izah etmek yerine bütün sebepleri bir araya getiren bir teori geliştirmek daha tutarlı olabilir.

Ben sorumluluğu muktedirlerde, sultanlarda aramaya daha yatkınım.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —