Mustafa Kutlu’nun münevver sesi

Ömer Lekesiz. Mustafa Kutlu’nun “Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş”adlı eserinden hareketle, kalbin sesine dönülmesi olgusunu değerlendiriyor.

Mustafa Kutlu’nun münevver sesi

Bir şeye düşkün bulunmak, bir işi güçlüğüne rağmen yüklenmek manasındaki “klf” kökünden gelen teklif (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât), Kelâmî ıstılahta, yerine getirilmesi mükafatı, getirilmemesi cezayı gerektiren, güç yetirilemeyecek bir işin (teklîf-i mâ lâ yutâk) imtihana çekme amacıyla başkasından istenmesi manasındadır. İslam alimleri Cenab-ı Hakk’ın kişiyi güç yetirimeyeceği şeylerle mükellef tutmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (Kelam Terimleri Sözlüğü, Bekir Topaloğlu- İlyas Çelebi).

Her teklif teklif edeni, teklifi ve bu teklife muhatap olanı birlikte gerektirir.

Buna göre, teklif eden Allah ve Resulu’dür. Teklif edilen İslam şeriatıdır, teklife muhatap olansa Müslümandır; bizim itikadımıza göre, tekliften asıl maksat teklif edeni tanımaktır (Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd) ve dolayısıyla, teklife muhatap olanın ilahlık ve meluhluk ilişkisi içinde dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. Yine bizim itikadımıza göre, söz konusu muhataplık, zikrettiğimiz manada bilinçliliği gerektirir ki, bunun esası da, şeri olan ile olmayanı, helal ile haramı ayırma; daha öz bir ifadeyle dinin usulünü bilme kabiliyet ve iradesine sahip olma anlamında mümeyyizliktir.

İtikat mezhebimizizin imamı olmasa da Din yönünden imamımız olan Kâdî Abdülcebbâr, mümeyyizlik tahtında mükellefiyeti şu iki temel üzerine oturtmuştur: Tevhit ve adl (Şerhu’l-Usûli’l-hamse / Mu’tezile’nin Beş ilkesi, çev.: İlyas Çelebi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2013).

Asıl mesele tevhid ve adl(alet) olduğunda, mümeyyizlerden de sorumlu mümeyyizler olarak münevverler, önce unutulma ihtimaline karşı bunların hatırlatılması ve özü asla değişmese de zamana ve şartlara göre şekli değişmesi nedeniyle değişme vehminin öz vurgulu olarak izale edilmesi bakımından meselenin içinde yer alırlar. Diğer bir ifadeyle her münevver, kendi zamanıyla mukayyet olarak şarinin teklifini, herkesin kolayca anlayacağı bir dille zamanın anlayışına uygun olarak hatırlatmakla da mükelleftir.

İlgili çerçeveyi kolaylık ve uygunluk terimlerine bağlı olarak münevverlerle sınırlamamın nedeni, onların zikrettiğim ve bunlara bağlı sair meseleri, bin yıla baliğ olan Kelâmî tartışmaların yükünden kurtulmuş olarak, bu zaman merkezinde yalın olarak anlayabilme ve yalın bir dille anlatabilme imkanına sahip bulunmalarındandır.

Bunun son örneği ise, ilgili tefekkürünü, zikrettiğim şekilde Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş adlı kitabında toplayan Mustafa Kutlu’dur (Dergâh Yayınları, İstanbul 2020).

Kutlu münevverâne çabasını, yakin tanığı olduğumuz mütevazılığı içinde, yaşadığımız dünyadaki hayatın her geçen gün daha da kötüleşmesi karşısında “Ne Yapmalı?” sorusuna cevap aramakla sınırlandırsa da, Kâdî Abdülcebbâr’ın belirlediği iki temeli esas alarak, ilgili yeni terimleri asli kaidesine oturtmaya yönelmiş; şarinin telifini teklif etme mükellefiyetini yerine getirmiştir.

Sunuş yazısında, ilkin “hayatın manası nedir?” diye soran Kutlu, bir vazife olarak nitelendirdiği arama gayretini şu cümleleriyle soyutlamıştır:

“Hz. Âdem’den bu yana gelen peygamberler yoldan çıkan kavimlere hakkı tebliğ etmişlerdir.

Hayatın manâsı Âmentü’ye inananlar için ne müphemdir, ne de muğlak.

Yine de gün gelir hakikate giden yola barikatlar kurulur. Bu defa sorulan soru şudur: ‘Ne yapmalı?’

Önce niyet edeceğiz, ardından kalbin sesine uyarak sonsuzluğa yöneleceğiz. Üç hakîmin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün.

Aramak vazifedir. ‘Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır’ denilmiş. İnanmak ve sevmek şart. İman Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna bir lütfudur: ‘Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize ziynet yapmıştır... Bu Allah’ın lütuf ve nimetidir.’ (Hucurat, 7-8)

(...)

Arayışta esas olan samimiyettir. Kendini belli eden sanattan, nümayişçi ahlâktan ve kendine güvenen ibadetten uzak durmalı. Hakikatın-hayrın-güzelliğin ardına düşüp; gayret bizden, tevfik Allah’tan demeliyiz.

Her devrimcinin sorduğu ‘Ne yapmalı?’ sorusunun cevabı böyle verilecek.”

Bundandır ki “Hududullah” terimiyle başlıyor aramaya Kutlu. Gündelik hayatımıza yön veren kalp – hürmet – hizmet – merhamet, ahlâk, devlet, otorite, hicret, talim – terbiye, sanat, şehir - medeniyet, teknik - teknoloji ve daha nice terimin içinden geçerek, toprağa bağlıyor sözü.

Eğer, mümeyyiz bir mükellef olduğumuz düşünüyorsak, bunlar üzerinden şarinin teklifini teklif eden Kutlu’nun sesine kulaklarımızı açmak zorundayız.

Çünkü mümeyyiz olarak mükellef olan kendi zamanının gidişatından sorumludur.